Gündüzler gecelere karışmış. İnsanlar desen telaşlı, hep telaşlı. Herkeste yemeğini ocakta unutmuş havası var. Çok az insan aşık, çok fazlası öfkeli. Yetişkinler çocukluklarını özlüyor, çocuklar büyümek için can atıyor. Yaşam denen şey de bu iki durum arasına sıkışmış bir an. Evet sadece bir an.
Neler sığdırabilirsiniz o boşluğa? Ben mi? Hiçbir şey sığdıramadım. Arada bir gökyüzüne baktım sadece. Belki birkaç yıldız çarptı gözüme. Öte mahallede çocuklar dans ediyordu, seslerini işittim. Az daha ötede karı koca kavga ediyordu, çığlıklarını duydum. Hemen yanı başlarındaki evde aşıklar sevişiyordu, nefeslerini hissettim. Ben kalktım sabah çay demledim. Çiçek koklayacak kadar bile vaktim olmadı. Düşündüm. Düşünmekten beynim acıdı. İçimin oyuncaklarını kırdım. İnsan çocukluğuna küser mi hiç? Sonra kırılan oyuncakları tamir etmeye kalktım. Ne yapayım? Parmaklarımın ucuna kadar işlemiş zehir. Ah zehir, akıtamadığım zehrim. Günden güne çürüyor içim.
Diyorum ki toparlansak beraber. Hazırlansak, hazırlansak yarınlara. Güneşe yolculuğa…