Bazen yürüdüğün yola şöyle bir dönüm bakmak istersin
ne kadar çok yürümüşüm demek için yaparsın bunu.
Bazen yürüdüğün köprünün altından renksiz az önce
yağan yağmurun izlerini taşıyan bir nehir görürsün.
Sonra kendini yalnız hissedece kadar yağar yağmur
evine dönmek istersin işinden aslında evine gitmek için attığın
her adımda evinin yolundan uzaklaşırsın gitmek istediğin
yere varamazsın.Çünkü evrende herşey hareket halindedir.
Yağmur sel gibi kaldırımdan akarak gider o an o selde boğulmak istersin.
Başını kaldırdığında sokak lambasına vuran damlaları görürsün.
Biraz ilerde hiçliğin içinde çaresizce yaşayan ama bunu
hiç öyle değilmiş gibi yansıtan ağır abileri görürsün.
Hemen arkana baktığında duvarda yazılı farklı siyasi
görüşlerin nefret söylemlerini okursun.
Biraz ileride ne yapıcağını bilmeyen bir çocuk
üstü yırtık pis şekilde.
Muhtamelen tüm bunlar olurken o an televizyonda
saçma romantizim dizileri,siyasilerin çatışmasını
yayınlarlar.
Ama şimdi eve dönme zamanıdır.Ayaklar ağırlaşır
çiftlerin buluşma saati çoktan geçmiş baban uyumuş annen
dramatik dizilerdir.Sabah erken kalkman resmi bir yere
gitmen gerekir gitmezsen üstünde yersiz baskı hissetmen.
Bu şekilde kurulur gruplar bu şekilde holiganlaştırılır insanlar.
Kendini değerli hissettirdiğini düşünürler.
Eve gittiğinde karıncalanmış bir ekran görürsen şanlısın.
Eve gidebildiysen daha çok şanslısın.Bir odada kurulan
hayatlar en az suyun varoluştaki etkisi kadar
gerçektir.
Bukowski yaşadığı gibi yazdı buda sanatın gerçeğidir.
Biçimsiz evlerle örtülü biçimsiz şehirler ve içinde
yaşıyan biçimsiz insanlar.Gerçekten bir biçim
bir üslüp arıcaksanız orda arayın.
Latest posts by oğuzhan (see all)
- Hobo ve Avarelik - 16 Eylül 2014
- Sınırın Ötesi - 18 Ağustos 2014
- Nefret Ve Nefret Söylemi Birey Olabilme - 30 Temmuz 2014