Her Şey Geçer, İnsan Kendinden Geçmedikçe
Bize her zaman şunu söylediler: “Zaman her şeyin ilacıdır.” Oysa kimse söylemedi; zaman bazı şeyleri değil, sadece sesleri bastırır. Derinlerde bir yerlerde aynı kırıklar durur. Sadece sustular, çünkü söylemek cesaret isterdi: her şey geçer ama insan kendinden geçmedikçe hiçbir yere varamaz.
Kendinden geçmek… kulağa dramatik gelen bir cümle ama aslında çok sade bir hakikat. İnsan, ne yaparsa yapsın, kendi içindeki kalıpları yıkmadıkça, düşünce biçimlerini değiştirmedikçe, hatalarını gerçekten sahiplenmedikçe “ilerliyorum” sanır ama aslında aynı yerde döner durur. Şehir değişir, insanlar değişir, işler değişir… Ama düşünen aynı kafa ise, sonuç da aynı olur.
Kendinden geçmek, bazen gururunu yutmak demektir. Bazen en doğru bildiğini sorgulamak. Bazen susmak, bazen gitmek, bazen geri dönmemek. Ama hepsinden önemlisi; kabullenmek. Kendini, geçmişini, yetersizliklerini, fazlalıklarını. Çünkü insanın taşıdığı en ağır yük, sırtındakiler değil içinde taşıdıklarıdır.
Toplum bize “güçlü ol” derken kastettikleri şey aslında şuydu: duvar ör, sakla, bastır, unut. Ama gerçek güç, yüzleşebilmekte gizlidir. Güç, kaçmadan durabilmektir. Güç, kendini tanıyıp, hâlâ sevebilmektir.
Her şey geçer derler ya… Aslında en zor kısmı da budur zaten. Her şey geçer, evet. Ama o geçişin içinde neyi anladın? Ne öğrendin? Neyi bıraktın, neyi tuttun? Çünkü seni sen yapan şey, zamanın kendisi değil; o zamanın içinde ne kadar “kendinden geçebildiğin”dir.
Final, sadece bir bitiş değil; bazı şeyleri artık gerçekten ardında bırakmaya karar verdiğin yerdir.