Her şey yavaş yavaş oldu. Büyük bir çöküş gibi değildi aslında, daha çok usul usul tükenen bir mum gibiydi hayat. Azap da buydu belki: neye üzüldüğünü tam olarak bilmeden, ama sürekli içinin yanması.
Yoruldum, dedi bir gün. Kendi kendine. Ona kimse “yoruldun mu?” diye sormamıştı zaten. Ama o, her şeyi taşıyordu… Sessizce. Gözyaşlarını kimse görmeden sildiği o anlarda, en çok kendini yormuştu. Sevdiği herkese iyi gelmeye çalışırken, kendine hep geç kalmıştı.
Sonra… Unuttuğunu sandı. Adını, yüzünü, sesini… Ama sadece beyninden silmişti onu. Kalbi hâlâ her akşam hatırlıyordu. Çünkü bazı insanlar gitse de, bazı cümleler kalıyordu: “Ben seni hiç bırakmadım, sen beni unuttun.”
Evde bir raf vardı. Üstü tozlanmış bir kutu duruyordu orada. İçinde eski bir not, bir bilet, bir bileklik… Ve artık sorulmayan bir soru: “Biz neydik?”
Bazı sabahlar uyanmak zor oluyordu. Sadece yataktan değil, geçmişten kalkmak zordu. Bir mesaj sesiyle bile darmadağın olabiliyordu insan. Çünkü zor olan her zaman bırakmak değildi. Zor olan, sevdiğin halde vazgeçmekti. Zor olan, bir ses duymayı bekleyip hâlâ susan telefondu. Zor olan, hâlâ içinde bir “belki” taşıyıp, dışarıdan “bitti” gibi görünmekti.
Bir sabah aynaya baktı.Yüzünde yeni bir çizgi, gözlerinin altında uykusuzluk vardı.Ve o gün ilk kez fark etti “Benmişim… Kendi hikayemin kaybolanı, kendi kalbimin yoksunu. Benmişim beni en son düşünen.”
Bir noktada dibe vurdu. Telefon sessizdeydi, perdeler kapalı. Kalbi en karanlık yerine çekilmişti. Ama bir şey onu hâlâ tutuyordu hayatta: Yazmak. Bir şeyleri söyleyememişti belki ama kâğıt sessizdi ve dinlemeye hazırdı.
Kaç defa söylemeye çalıştı bilmiyor. Ama hep sustu. Çünkü bazı kelimeler, kalpte büyür… dudakta ölür. “Seni sevmiştim” diyememek, “beni neden sevmedin?” diye soramamak… İçine gömülen soruların acısı, cevaplardan daha yakıcıydı.
Sonunda bir gün, her şeyin sonuna geldiğinde, bir soru kaldı geriye: Hangimiz daha çok gitti bu hikayeden? O mu vazgeçti ilk, ben mi sustum fazla? Hangimiz eksildi önce? Hangimiz yok sayıldığında da hâlâ sevmeye devam etti?
Belki cevabı yoktu… Ama yazılacak bir hikayesi vardı. Ve o gece, kalbini aldı eline, tüm o kelimeleri birleştirdi.
Sonra şöyle yazdı defterin son sayfasına:
“Yoruldum ama vazgeçmedim. Unuttum sandım ama her gece hatırladım. Azap çektim, dibe battım, kendimi unuttum. Söyleyemedim, içimde büyüdü. Ama artık yazıyorum. Çünkü bu hikâye, sadece bir aşkın değil… Bir kalbin direnişinin hikâyesi.”