Artık bir bahaneyle ansızın çalmayacak o kapı. Artık gelmeyecek o bordo çanta. Birinin geri dönme ihtimaliyle bekleyerek geçen tüm o günler, şimdi sadece sessiz bir yerin rafında tozlu, dokunulmaz, adı bile anılmaz. O kapının önünde bir zamanlar umut vardı. Bir kahve kokusu, bir göz göze geliş, bir suskunlukla barışma ihtimali… Ama şimdi orada sadece gerçek duruyor: Gelmeyecek. Ve sen artık beklemiyorsun.
Zamanla anlıyor insan… Bazı şeyler yarım kaldığı için değil, tam olup bittiği için ağır. Çünkü eksik olan değil, tamamlanıp geride kalan acıtıyor bazen.
Sen bu hikâyeyi defalarca başa sardın. Farklı yerlerden başlamayı denedin. Yeni sonlar, yeni umutlar yazmaya çalıştın. Ama sonunda kabul ettin: Her şeyi olduğu gibi bırakmak da bir cesaret.
O bordo çanta, bir zamanlar gelişin habercisiydi. Ama şimdi yalnızca gitmenin simgesi. O yüzden kapı çalmıyor artık. Çünkü sen o sesi bekleyecek bir yerde değilsin.
Eskiden anlamaya çalışırdın. Neden böyle oldu, ne eksikti, ne fazla geldi… Ama sonra fark ettin, bazı soruların cevabı yok. Bazı hikâyeler sadece biter. Ne kötü oldukları için, ne de yarım kaldıkları için sadece biterler. Ve sen yaşamaya devam edersin.
Şimdi bu yazıyla birlikte, son defa o eski evin ışıklarını kapatıyorsun. Bütün boş koltuklara veda ediyorsun. Sessiz kalan her telefona, gönderilmeyen her mesaja, içinde biriktirip de anlatamadığın her cümleye elveda diyorsun.
Bu bir yenilgi değil. Bu bir “yeter artık” değil. Bu, bir kabullenişin en sade hali. Çünkü büyümek, gitmekle değil; bir daha aynı yerden geçmeyeceğini bilmekle başlıyor. Artık o kapı çalmayacak. Artık o bordo çanta görünmeyecek. Ama sen, o kapının önünde kalmadın. Yürüdün. Geçtin. Ve şimdi… başka bir hayatın eşiğindesin.
“Son sayfayı çevirdim. Bu bir son değil, artık anlatacak başka bir şey kalmadığında yaşanmaya başlayan hayat.”