Bu sabah uyandığımda böyle birşey yapacağımı ben de düşünmemiştim. Saat 10’a doğru kalktım, evimde kalan bir arkadaşım vardı o da uyanmıştı. Mutfakta birşeyler arıyordu. ” Ne arıyon yeğenim” diye sordum. ” Sigara !! ” diye cevap geldi. “Boşuna arama sigara yok, para da yok” dedim. ” Tam bir rezillik yani ” diye cevap verdi. Sustum, gülümsedim. Ağlanacak halimize gülüyordum. Biraz oturduk, sigarasızlık artık diş etlerimizin bile çekilmesine sebep olmaya başlamıştı, hissediyordum. Kalktım, evimin yan tarafında oturan annemlere geçtim, sağı solu ararken annem yakaladı. ” Ne karıştırıyorsun ? ” diye sordu. ” Para arıyorum, sigara parası var mı ? ” dedim. Öfleye püfleye cebindeki son 10 lirayı bana verdi ve ekledi, ” artık benim de param kalmadı, başının çaresine bak ! “. Başımı salladım onaylarcasına, kuyruğumu kıçımın arasına sokup usulca kendi evime geçtim. Arkadaşa parayı uzattım, ona gidip bakkaldan bir paket sigara almasını, yani o paraya ne alınırsa onu almasını söyledim. Arkadaşım evden çıktı ama henüz gelmedi, ya da geldiyse de ben bilmiyorum önemi de yok artık nasılsa. Ben o arkadaşı tam 2 saat bekledim, telefonla aradım, ıı ıh, ses yok. Sigarasızlıktan dişlerimi sıkmaya başladım, evde bir poşet maraş tütünü vardı onu hatırladım. Birkaç tütün kağıdı buldum, önceden yaktığım sigaraların filtrelerini sökerek kendime tütün filtresi yaptım. Üst üste birkaç tane küçük tütün sardım ve içtim…Kağıtlar da bitmişti artık, neye saracaktım acaba ? Ceplerimi karıştırdım iki buçuk lira buldum. Ama yetmiyordu tütün kağıdı almaya ve ben annemden elli kuruş istemek gafletine düştüm. Bir ton laf yedim, geçmişiden geleceğime kadar bütün herşeyin lafını, yine kuyruğumu kıstırdım ve evime geri geldim. Önce o arkadaşımın, hani parayı sigara alması için verdiğim arkadaşım, ona okkalı ve uzunca bir küfür ettim. Sonra kendime oturma odasında bir mahkeme kurup kendimi yargıladım ve cezamı da kestim. ÖLÜM!! Kesilen cezanın gereğini ivedilikle yapmak için hazırlandım. Önce eski işimden kalan takım elbisemi giydim, aynaya söyle bir baktım derinden. ” Amma yakışıklıymışım bea, yazık ettik kendimize” dedim. Yağmur hafiften çileşmeye başlamıştı ama umurumda değildi. Dışarı çıkıp yürümeye başladım, eski kale kapısından geçip kalenin en yüksek yerine çıktım. Kulağımda birden – Bertuğ Cemil / Yagmur – şarkısı çalmaya başladı, Yağmur Yağmuur Yaağmuuurr, bilmiyorum nedenini, ama evet çalıyordu eminim. Hala daha da çalıyor. Bu arada yağmur çok azıttı, dolu yağıyor şu anda kafama kafama. Sanki kafamı duvarlara vuruyormuşum gibi hissettiriyor ama oh olsun bana az bile ! Az önce çok yüksek bir yerden yağmurun altında şehrin sessiz güzelliğini izliyorken şimdi sadece aşağıya bakıyorum, omzumda yağmur sesinin hatırlattığı tonlarca milyarlarca ses, anı, bakış, gözler, saç, koku, keşkeler… Hepsi çok ağırlarmış hepsini atıyorum benden önce aşağıya.. Ve artık zamanı geldi..Elimdeki telefonu kenara bıraktım ve şimdi ben de atlıyorum aynen bir yağmur damlasının gökten yere atlaması gibi toprağa…