Ufak badelerin peşinden koşmayı sevmezdim,
Mantığıma müstesna eylemlerden kaçınmayı kendime misyon bellemiştim.
Kalın duvarları, labirentli yolları olan, asla teslim olmayacak bir zihin.
Daima planları olan, analizlerini eksik etmeyip doğru tahlillere varan bir yapıya sahip.
Sığlığa, yalana, rol yapmalara mı kurban gittik?
Nihai bir dalım nasıl bu derece kolay göçer oldu,
Muayyen bir özneye karşı rahatlatıcı gölgemi kaybettiğimi neden anlayamadım…
Suallerime karşılık çekingen tavırlar ve sessiz kaçışlar alıyorum,
Her ayrı çabalayışıma mukabil daha şiddetli bir boşvermişlik görüyorum,
Sağlam bir mesneti olmayan mazi ve anı cümbüşü içerisinde dolanayım derken darbe alıyorum.
Hem de isteye isteye, pervasızca, sonunu bile bile, kalkanım olmadan koşuyorum.
Kafamda yarattığım ideal üstüne oturmadı diye bir tiyatrocuya sunturlu laflar savurmam da cabası.
Değeri olmasa derdim ki; “boşver oynasın !”
Değerim olsa derdi ki; “hatalardayım.”
Meramımı anlatmaktan hiçbir zaman usanmadım.
Meyusiyete kapılmak da ilkelerime mugayir.
Zamanın daraldığını görmek hoşuma gitmiyor,
Fakat onun kafasındaki çalar saatin ayarı benim elimde değil.