“…ve işte Kıbrıs çiçekleri gibi senede yalnızca bir hafta açmayı başarabilmiş hayatımı sonlandırmaya bu şekilde karar verdim. İmza Cemal.” Mektubu katladı, cebine yerleştirdi. Masa lambasını kapatıp dağınık durmaması adına duvara doğru dayadı. Hayatında son kez yazmıştı. Gelecek hafta çalıştığı gazetede yayımlanacak olan köşe yazısının bulunduğu dosyayı da aldı ve koltuk altına sıkıştırdı. Odasına doğru sessiz adımlarla ilerliyordu. Kendi yaşamından duyduğu rahatsızlık hissini en azından alt komşusu yaşamamalıydı, gürültü yapmaktan çekinmişti. O an kafasından ne giyeceğini geçiriyordu sonra gözleri karısına takıldı. Karya, hayatının son altı senesinde her krizde yanında olmuştu, ona kocaman sarıldı. “Beyaz tişörtünü giy hayatım.” dedi gözlerini hafifçe aralayıp. “Bugün o gazetedeki işine son gidişin bana evlendiğimiz zaman giydiğim gelinliği hatırlatıyor beyaz. Bu baskıcı anlayıştan kurtulup harika bir yerde yazmaya başlayacaksın ve yeni hayatın bizim kadar rahatlık verecek sana, eminim.” Kefen rengi diye düşündü Cemal kendi içinden, hoşuna gitmişti. “Gelirken ne almamı istersin canım?” tişörtünü üzerine geçirdikten sonra cevap gelmediği için hafif sinirlenerek Karya’ya doğru baktı. Uyumuştu, içi rahatladı. Dönmek için basit bir sebep bile vermemişti ona. İçten içe hayatının kadınına teşekkür etti ve evden çıktı.
Önce günlük alışverişini yaptığı bakkala uğramaya karar verdi. “Ooo Cemal, hoş geldin. Nasılsın? Hanım napıyor?” gibi hem çok üst üste geldiği için cevap veremeyeceği hem de kendisi ile alakalı çoğu detayın farkında olmadığından cevabını bilmediği soruları yanıtlamaktan kaçınarak “N’apalım be Kadir Usta. Aynı devam. Sarılmış tütünlerden versene bi paket, Adıyaman olsun.” dedi. Kadir Usta herkesin kasanın alt kısmında tuttuğunu bildiği, zabıtalara daha ucuza verdiği için denetimlerden geçtiği kaçak tütün paketlerini eliyle karıştırdı ve eline aldığı tütün paketini önce kokladı, ardından Cemal’e uzattı. “Geçen gün yazdığın haber neydi öyle Cemal, her yerde bu bomba konuşuluyor, nasıl oluyor da koskoca bakanlar sahte paralar üzerinden şirket kurmuşlar gerçekten anlayamadım. Başın ağrımıştır ama senin de siyasiler falan bırakmıyordur peşini. Şimdiden vatan haini ilan…” “En çok da canımı o yakıyor zaten Kadir Abi. Ben bu ülkenin insanı adına, sokakta beş kuruş parası olmadan çalışan, aç çocuklar adına yazdım. Kişilerin, ülke değerlerinden önemli tutulduğu bu coğrafyada ülken adına haksızlık yapan sözde insanlara dokunduğumda hainlikle suçlanılacak kadar adi düzene yazdım. Gerçi fark etmiyor zaten artık. Bırakıyorum gazeteyi, yönetim kurulu toplanacak yarın, onlar atmadan ben istifa edeyim dedim.” Kadir Usta, Cemal’in uzattığı yedi lirayı kasaya yerleştirirken “Sıkma canını be oğlum, senin gibi gazeteciye iş mi yok? Eee seçimler de yakın etkilenir değil mi bunlar şimdi?” sorusunu sorduğunda Cemal gündelik hayatın saçma problemleriyle uğraşmaktan yorulduğunu, bu yüzden biraz sonra öleceğini hatırladı. “Bilmem abi, benim derdim hükümetle değil, haksızlıklarla. Hadi akşama görüşürüz, hanımın sigarası bitti, bundan bi paket de ona ayır.” dedi ve donuk bir ifadeyle dükkandan çıkıp gazeteye doğru yürümeye başladı. Karya sigaradan nefret ederdi. Ne derdin var bunu içecek kadar canını ne sıkıyor. Bu meredi içmeyi hak edecek kadar kötü bir hayatın yok derdi hep. Ölüm haberimden sonra hayatının gidişatı onu sigaraya başlatacaktı, son bir hediye bıraktım ona gibi düşüncelerin ne kadar absürt olduğunu fark etmeden gazetenin önüne gelmişti. Güvenliklerle selamlaştı, odasına doğru ilerledi, bir umut içerideki herhangi bir köşe yazarı ona selam verecek mi diye düşünüyordu ancak herkesin yaptığı işi ve parayı insanlardan daha çok sevdiği bu dönemde kimsenin buna cesaret edemeyeceğinin de farkındaydı. Biraz sonra ölecek olan bir adamın selam alması, veda etmesi demek olacaktı. Odasına geçti, intihar notunu eline aldı, imzasının altına bir satır daha ekledi. “Gazeteden hiç kimse
cenazeme gelmesin. Güvenlikler hariç.” Notunu çekmecesine koymadan önce fotokopisini çekti, orjinalini çekmeceye koydu, kopyasını ise iç cebine. Mutfaktan bir çay aldı, yazılarını büroya teslim etti. Canı kahve istemişti, kendi dolabında bittiğini fark edince mutfakta çalışan İrem adında, yaşı kırklarını geçmiş, sırtında taşıdığı yoksulluktan kamburu çıkmış kadına döndü. “Abla, müdürün kendine aldığı Türk Kahvesi paketinden bi kahve yapsana bana, bu beş milyonu da koyarsın dolabına. Ederinden çok daha fazlası sonuçta. “ Kadın hiç cevap vermeden kahveyi yapmaya başladı, alışkanlıktan iki şeker koydu içine, tatlı diye düşündü Cemal. Şekerli bir son olsun. İrem Ablaya teşekkür etti, ağır ağır çıkmaya başladı merdivenlerden.
“Geç kaldın.” dedi arkası dönük simsiyah giyinmiş bir adam ona. “Az daha vazgeçtiğini düşünüp dönecektim.” Cemal ise adamın yüzüne bile bakmadan yanına oturdu. “Çok vaktimiz yok, sigaram bittiğinde bitirelim bu işi.” dedi. Siyahlı adamın vücudu gerginlikten kasılırken sesi çok rahat çıkıyordu. “Bana ne getirdin?” Cemal sigara paketini aldı bir de önceki günden karaladığı bir şeyleri çıkardı ve adamın yüzüne ilk kez baktı. Önce kendi sigarasını yaktı sonra adama kağıtla birlikte bir tane uzattı. “Anlaştığımızdan fazlasını, bi sigara, bi de mektup. İçerken oku, ben sigaramı bitirince eyleme geç, paranın hepsini transfer ettiler zaten, istersen ara bağlantılarını, kontrol et.” Siyahlı kendinden çok emindi, telefona yeltenmek yerine notlardan oluşmuş mektubu okumaya başladı. Bir müşterisi ilk kez ona kağıtlar verip bir şeyler okutuyordu. İlk kez bir müşterisinin yüzünü görmüş, hatta onunla konuşmuştu. Sürprizlerle dolu bu adam karşısında heyecanlıydı, yapacağı iş ise onu sakinleştiriyordu. Notları okudu ve Cemal’in sigarasını bitirip bitirmediğini kontrol etti. Henüz yarısına bile gelmemişti. “Nasıl yani? Kendini öldürmek için mi bir kiralık katil buldun?” “Aynen öyle.” dedi Cemal buğulu gözlüklerinin arasından. “Üzerine bir de intihar notu ekledim, belki de aylarca cinayet mi intihar mı olduğu konuşulacak. İntihar olduğunu düşünenlerse ilk kez benliğimi düşünmeye başlayacaklar.” sigarasından bir fırt daha alarak devam etti. “Bugüne kadar her şey oldum. Yazdığım kitaplar, köşe yazıları insanların dilinden düşmedi. Haberlerim yüzünden insanlar orada burada zaman zaman karıma küfretti, telefonla arayıp kendi cebinden alınan vergilerle sefa süren çok değerli bürokratlarının avukatlığını yapmak adına beni ölümle tehdit ettiler. Yazdıklarım hakkında hadsiz yorumlar yapıp özgürlüğüme bile kast ettiler. Stockholm sendromu bu, başka bir şey değil. Rehinecilerine o kadar aşıklar ki özgürlüklerini geri kazandırmaya çalışan bana türlü hakaretlerde bulunmak umurlarında bile olmadı.” sigarasından bir fırt daha çekti, kahvesini bitirmişti. Gazeteye ait olan bardağı yere fırlatıp kırdı. Böyle nefret ettiği bir ortama verebileceği en büyük zarar buydu. “Anladım.” dedi kiralık katil. “Koşullar ve insanlar beni ilgilendirmez, günahları veya sevapları da. İki çocuk babasıyım ben, geçim sıkıntısı da var, ekonomi çok kötü şu sıralar. Mesai saatlerimde öldürüp maaşıma bakıyorum.” Cemal son anlarında bile gündelik hayattan bir şeyler duyduğuna içten içe sinirlenirken aynı zamanda bir kiralık katilin normalliğine şaşırdı. Sonra gözü sigarasına takıldı, bir fırt daha dedi. İçti, yere attı, söndürmek için üzerine basmasıyla ensesinde bir acı hissetmesi bir oldu. Katil sözünü tutmuştu, mermi dışarı çıktı mı bilmiyordu ama son bir hamleyle elini intihar mektubuna attı. Daha dışarı çıkaramadan adım sesleri duyup yere yığıldı. Bu satın alınmış bir intihardı. Mektupta büyük harflerle yazılmış bir cümle göze çarpacaktı. CESEDİMİ GÖMECEKLERİ TOPRAĞI SATIN ALAN BEN, ÖLÜMÜMÜ SATIN ALABİLİR MİYİM?