suskun bir çığlık ve mavi gökkubbede martılarla ölüp gözlerine gömülmek sonbaharda İstanbulun yaşamak varken bir güzelle
Please wait ...
suskun bir çığlık ve mavi gökkubbede martılarla ölüp gözlerine gömülmek sonbaharda İstanbulun yaşamak varken bir güzelle
Serin bir rüzgâr esiyor Karadeniz’den tatlı tatlı Sevmeyi düşünüyorum Seher vakti Başım dönüyor Ayakta zor duruyorum Arkamda uzanan sokağın Solunda bir çay ocağı var Taze çayın kokusunu alıyorum Duyuyorum çayını karıştırıyor yaşlı balıkçı Köşedeki...
Gündüzünde heyeCAN vardır senin Akşamında acı tatlı bir telaş Gecende kavruk yürekler Göz yaşları acılar hüzünler birde o vardır Ey heybetli masum, ey çocuksu yaşlı Sen o hınzır şehir...
Dağın ağzında durmakta bir çocuk Dilinde sevda türküsü Bildiği tek şey… Yüzü masum, yüreği temiz Elinde mavzer Mavzer ki cehennem bileti Soğuk demir Gözleri yaşlı, yüzü donmuş Kar sularını biriktirmiş ceplerinde Anne şefkati...
Ansızın sordular -Sen şair çocuk! Nesin sen? Sustum sessizliği dinledim Durdular ve sordular -Sen şair çocuk! Dilin nasıldır senin? Güldüm, gökkubeye yansıyan “Ben”i izledim Sordular -Sen şair çocuk! Şiirin sevişir mi? Durdum, dolunaya...
Uçurumun kenarında kayalar sivridir Yel vurur sert sert, itercesine Kartallar susar burada Kargalar bülbüllere yoldaş Yalnızlaştırıldım sarp uçurumlarda Yok, kimsem senden başka Yanımda dur sadece Sen(s)sizlikten korkarım İstediğim biraz mutluluk Biraz saadet Bir tutam...
Input your search keywords and press Enter.