” Ve Eylül ”
(En sert darbedir, yüreğimde ki yaprakları döken…)
Fazla zamanı kalmamıştı. Aceleyle bavulun içine ne buluyorsa koyuyor, bir taraftan da perdenin aralığından sokağı gözetliyordu. Gecenin sessizliğini dışarıda bekleyen eski bir aracın motor sesi bozuyordu. Adam hızlıca kapıya doğru yöneldi….
Ve Kadın dedi ki;
– Gitmek! Öylece Gitmek ha! Düşündün mü? Kalırsan aramızda belki kalın bir duvar ama herşeye rağmen “Biz” oluruz. Gidersen “Hiç”.
Ve Adam öylece kaldı, yüzü kapıya dönük… Dünyanın en zor kelimesi boğazında düğümlendi…
_______________________________
Mart ayının son günleri de geride kalmış, Nisan’ın başlangıcı her yıl olduğu gibi, sahte bir güneş parıldısıyla merhaba demişti. Kış bezginliğinden sıkılan doğa bu aldanışa cevap verip hemen de uyanmıştı ilkbaharı müjdeleyen sıcak bir yalana. Bir yüzü denize bakan, bir yüzü hafif tepelik olan kimselerin gitmedigi bir deniz kıyısında ki incir ağacı sessizce, hafif esen lodosla dans ederek artık zamanı geldi dercesine beyaz çiceklerini açıp, rengi pembeden kırmızıya çalan polenlerini güneşe doğru gururla dönderdi….
_______________________________
-Bu gidiş, bir kaçış ise ancak kendini buldugun zaman biter yolculugun.
-Konuşsana! Neden bu ayrılık? Ve neden gitmek için bir “mevsimin dönüşümü” olan bu lanet olası Eylül gününü seçtin?
-Bak sonbahar geliyor. Sen tüm yaz’ı götürüyorsun… Artık bahar gelir mi sanırsın bana?
-Gitme! Karşı koymadık mı beraber tüm zorluklara? ……Gitme!
______________________________
Denize bakan yüzünde incir ağacının bir dalında bir yaprak sapı doğaya inat, sahte güneşi aldatırcasına yaprak vermiyordu.
“En doğru zamanda yeşil yüzümü açmalıyım ki, en sağlam yaprak ben olayım. Ancak bu şekilde tüm zorluklara direnir ve daha uzun hayatta kalabilirim. Yeterince yağmur suyu da alırsam kışı bile atlatırım”
______________________________
-Sarılmayacak mısın? Kokunu bırakmadan mı gideceksin?
-Bu kadar çabuk mu olması gerek?
______________________________
Nihayet Nisan ortalarını bir kaç gün geçtikten sonra incir ağacında ki son yaprak tanesi de açtı… “Nisan yağmurlarını ve sonrasında gerçek güneş ışıklarını ben toplayıp, diğerlerinden daha sağlam bir yapıda olacagım. Sonbahar geldiğinde tüm yapraklar sararıp dökülecek ama ben hâla sımsıkı sarılı olacagım dalıma”
Öyle de oldu… Yeşilin en güzel tonunu aldı suretine yaprak tanesi, damarlarına suyu ve güneşi depoladı.. Artık esen en sert rüzğara bile karşı koyabilecek güçteydi…
_____________________________
-Sen susarsan ben de susarım dedi Kadın.
Ama bunun adı sessizlik olsun, ayrılık değil!
-Birşeyler söyle N’olur…
_______________________________
Sabah saatleriydi. Şose yoldan bir yolcu otobüsü arkasında gri tozlar bırakarak yol aldı. Bir Kadın kafasını pencereye dayamış denize bakıyordu. Hemen ardından siyah bir otomobil yanaştı kimselerin gelmediği bu deniz kıyısında ki incir ağacının altına. Yavaş hareketlerle bir adam indi. Üstünde mavi kareli gömlegiyle, yüzü yere dönük. Yaprak tanesi eğildi biraz daha yüzünü görebilmek için bu garip adamın.
“Tam da doğru yeri seçtin, burada onlarca ağaç var ama sana en büyük gölgeyi ben veririm ” dedi yaprak tanesi..
Adam uzun uzun baktı denize… Elinde ki siyah kaplı deftere bir kaç satır not yazdı.
“Herhalde bir şarkının ilk sözleridir” diye düşündü yaprak tanesi…
Kaldırıp kafasını baktığında gökyüzüne, gördü o hüznü yaprak tanesi.. Sebepsiz üzüldü!
_______________________________
-Bırakmazsın değil mi beni buralarda?
Gelirsin değil mi? Ben beklerim… Beklerim seni…
-Elveda deme! Deme ki, bu sessizlik bir son olmasın…
-Sen ki, bu Eylül gününü bana takvimin son yaprağı yapıyorsun… Zaman benim için seninle başladı… Gittiğin gün “Son” olur…. “Sonum” olursun…
-Oysa sen sevirdin beni hep “Sol Yanım” diye…
-Sakın ama sakın “Unutursun Alışırsın” deme! Giderken kalbimi bin parçaya bölme…
_______________________________
Yaz gelmiş, ağaç meyvesini vermiş. Başlarında rengarenk yazmaları, kollarında hasırdan yapılmış sepetleriyle kadınlar yaklaşıyordu incir ağaçlarının olduğu yere ve ellerinde uzun sopalarla Erkekler.
Yaprak tanesi irkildi!
“Hasat zamanı insanlar ne de hoyratca davranıyorlardı ağaçlara…”
Önce bir sarsıntı hissetti. İncirlerle birlikte bir kaç tane yaprak da yere serilen bezin üstüne düştüler..
“Of bu da neydi? Umarım çok zarar vermezler…”
Sopalarla ulaşılamayan yerde ki meyvelerde toplanıyordu. Bir kaç yaprak daha koptu dalından….
Beyaz yazmasının altın da siyah saçları “Aşkı” anlatan bir kadın yaprak tanesinin gölgesinde yorgunluktan oturmuş, gökyüzüne bakıyordu…..
“Bu hüznü tanıyorum dedi” yaprak tanesi…..
Hasat zamanı da geçmişti.
“Zordu.. Ama buna dayandıysam artık diğer zorluklar bana ne yapabilir ki” dedi böbürlenerek yaprak tanesi.
_______________________________
Kapının kolunu sıkıca tutmuş, arkasına dönememiş adamın, göremeden içine akıttığı yaşları…
Devam etti Kadın;
-Tüm bu olanlar bizim suçumuz degil ki! Neyin bedelini ödüyoruz? Ben hep senin yanında durdum çünkü;
-Bana hayatı öğreten sendin.
-Beni tamamlayan, şimdi beni yarım mı bırakır?
______________________________________
Geride kalır yaz sıcaklığı, günler kısalır ve gece ayazında esen rüzğarlarla savrulur yapraklar…
Kimileri öyle güçsüzdür ki, yeniliverirler daha Eylül’ün ilk günlerinde…
-Beni sıkıca dalımda tutan şey, yaşama “Sevincim”dir… Asla ama asla bırakmam… Der yaprak tanesi..!
________________________________________
-Anladım! Dedi Kadın… Anladım!
-Giderken etrafına iyice bak. Mevsimi geldi sonbaharın… Yollarda sararmış kurumuş yaprakları göreceksin… İşte o benim yüreğime döktüğün kalıntılardır.
-Ancak en derinin de kalbimin, kılcal damarlarına bağlı bir umut tanesi hep yaşayacak… Çünkü ben bu aşka emek verdim ve emeğin değerinide en iyi sen bilirsin…
-Bir gün döneceksin diye, içimde ki o umut tanesini hiç bir mevsime yenik düşürmeyeceğim….
_____________________________
“Ve Eylül” gerçek yüzünü göstermiş, önce sararan yapraklar birer birer dalından düşmeye başlamıştı. Siren sesleri sokaklardan evlerin içlerine, acımasızca insanların beyininde yankılanıyordu… Artık hiçkimsenin tutunacağı bir dal kalmamıştı!
Bir tanesi hariç… O tüm kışı “Yalnız” geçirecekti….
_______________________________
Ve Adam dönüp dedi ki;
……………………..?
“Son”
(Eylül darbesinde yarım kalan aşklara itafendir. Kalsa duvar ve demir parmaklık, gitse ayrılık olan ” Garip 1 Adamın ” yarım hikayesidir…)
Yazar Notu: İmla hataları bilerek yapılmıştır…