Bir şiir okumak istedim o an. O ayakkabılarının üstünde gezdirirken gözlerini, ben sadece onu seyredalmıştım. Bu sükut, ölüm gibiydi. Bir musalla ancak bu kadar sessiz olabilir derken, edebildiğim birkaç kelam…
sükut…
sadece sükut.
bugün sükut daha da yakışıyor dudaklarına
belki bir tebessüm
kaçamak bir bakış
ve sadece sükut..
bir tiyatronun içindeyiz
sükut dolu.
O an başını kaldırdı. Derin bir nefes aldıktan sonra bana baktı. Gözlerime baktı. O an, tam olarak o an savaşın son kurşununu göğsümün tam üzerine geldiğini anladım. Bu savaş birazdan bitecekti ve son şehidi ben olacaktım. Artık sükuta bırakmıştım kendimi. Düşmana teslim ediyorum kendi ellerimle bedenimi. Kırılmış sesiyle, bu buz gibi sessizliğe inat:
– Yapma be adam!, dedi.
Doğumum ve koşarak buraya kadar gelişim, bir kez daha yutkundum. Bir rüyanın ortasında, dehşet anları yaşarken, kalbi korkuyla dolar ya insanın. Ama bilir rüyada olduğunu, uyansa geçecektir bilir. Rahat nefes alçağını bilir ama uyanamaz. Birilerine seslenmek ister, yapamaz. Haykırır, ama ses yok seda yok. Sadece sükut. Bu sükutun peşinden gelen korku. Tüm bu sükut durmuş zamana inat bir sesle:
-Anlamıyorsun kadın, anlamıyorsun. Hiç bir şey basit değil. Yaşamak ve ölmek basit değil. Bir kadın şiir oldu. Bir adam ona hayran. Bir kadın şiir oldu ve o adam o günden sonra şiiri koynuna alan adam olarak anılmaya başlandı. Bu şehirde sadece sen ve ben varım. Sana değil İstanbulu anlatmak, İstanbulu seninle yaşamak isterdim. O dar sokaklarında elini tutmayı, köşe başlarında bir buseni isterdim senden. Seninle yaşamak değil bu şehirde; seni bu şehirde yaşamak isterdim.
bir sokak lambası
saat bir küsürü ancak gösteriyordu
turuncu kelebekler adeta saçlarımızda
ve sen
teninde cennet damlaları
saçlarında yağmur kokusu.
Daha isteyeceğim, isteyebileceğim çok şeyim var aslında. Ama ben. Ama ben seni istiyorum kollarımda. Yağmur kokan sokaklardan geçerken bir anda boynuma sarılman … Neyse sen bırak beni yağmurun kızı. Benim bu çocuklar gibi ardı arkası kesilmek bilmek bilmeyen isteklerim bitmez. Ne kadar şansız olduğumu şimdi daha iyi anlıyorum. Sevdiğim bütün kadınları kaybettim. Her hikayemin sonu simsiyah bir boşluk …. ve ben o boşlukta koşuşturan adamım. Ne ellerimi görüyorum ve bacaklarımı. Orada olduğumdan emin dahi olamazken, yaşadığım bir devin rüyası mı yoksa gerçekliğin bir zaman tutulması hali mi bilemezken sadece koşuyorum. Bir duraktan diğerine…
Benim sevmelerim bitmez. Her yağmurdan konunu istemem, sesini istemem geçmez.
ufkunda güneşi gördüm de
kızıla sürdüm atımı
kayıp denizlerin kıyılarında
Sana gelişim… Her zaman seninde döylediğin gibi, ben sana geç kalmıştım sen bana erken. Velhasıl beklerim seni gök yüzünün kızıllığında yanan bulutlardan kül rengi yağmurlar yağarken… Seni…
Bir sükut daha geldi. Bir boks ringinde navakt olmayı bekleyen boksör gibiydim. Bir anda anlamdıramadığım, bir şeyler söyledi.
-Şiiri bir cisme benzetirsen bu ne olurdu? Cansız bir cisme…
-Şiiri mi?
-Evet, şiiri bayım?
-Şiir benzemez.
-O sana göre, çok şeye benzer aslında.
-Şiir sadece sana benzer kadın.
-Edebiyat yapmayı bırak şimdi, gerçekten soruyorum. Bir şey söyle.
Söylediklerinden hiçbir şey anlamazken bir şey söylemem için ısrar ediyordu. Şiiri bir cisme benzetmemi istiyordu, anlamıyordum. Şiir bir cisme bürünseydi, dedim ve bir anda yağmur diyebildim. Çünkü yağmur oydu, benim yağmurum, çöllerime baharı getiren yağmur.
-Bıkmayacaksın değil mi? Şimdi, al ruhunu şiiri koy. Şiir bir hayalet gibi kalıyor. Bürünecek bir şey arıyor. Ortalıkta öylece dolaşan bir ruh… Belki de çok eskilerde bir kadın vardı. Çok büyük bir evde çok büyük ailede. Bir sürü arkadaşı vardı ama âşık olduğun erkek tarafından, öldürüldü. Ve o günden beri ruhu bürünecek bir şey arıyor. Bu yüzden şiir aşkın simgesi.