Oyuncular Oynayacakları Oyuna Yabancı Olunca,
Perdeler Açılmadan Kapanır…!
Ömrünün son oyununa çıkacak tiyatrocu gibi, şimdiden Galanın heyecanı sarmıştı elindeki metni okurken yüreğimi. Kopup da bağlandığı damarlardan, atacaktı kendini bir bilinmeze. ‘’ Yaparım. Oynar ve başarılı da olurum… Bu rolde yakışır bana’’ diye düşündüm önceleri. Unutmuşum eğrelti kıyafetlerle baloya gidilemeyeceğini.
Ve heyecan girdabı savrulup bitince, hakikat geldi oturdu gerçekliğime…
Daha sahnenin perdesi açılmadan kaçmalıydım salondan, eteklerim merdivenlere dolanıp düşmeden… Sonra saklandım gene tavan arama, sığındım yalnızlığıma. Fırlatıp attım beynimin yazmakta olduğu düş destanını. Oturdum masama aldım kalem ile kağıdı elime. Oysa yıllar olmuştu onlar ile küseli. Fakat başka türlüsü de mümkün değildi bu saatten sonra. İçimdeki tüm gizli kapaklı anlatılamamıştı, adı konulmamış düşünceleri temizlemeliydim. Ruhumu arındırmalıydım, birbirinin aynısı görünen fakat geçmişin kayıtlarından bakılınca boğazıma kâbus gibi çöken İN soyundan. Anlamıştım daha ilk sözcükler buluşurken o beyaz yüzeyde, parıldarken mürekkebin mavisi göz bebeklerimde, unutulmuşluğu. Hatırlamam ile de huzuru buldum. Belki de unuttuğum için mutsuzdum. Tek ihanet etmeyen dost benim için yüz yıllık bu ağaç yaprakları olmuştu ömrüm boyu. Ve anladım artık işte, doğa insanın her şekilde tek yoldaşı… Yazmak yüreği temizlermiş gözyaşından da daha çabuk. Tek kelimesi anlaşılmayan bu yazılar tedavi ediyorlar şimdi ruhumu. Beyin çok çalışınca enerjiyi kâğıtlara aktarmalıymış insan. Sana ait olmayan bir yaşamda oynamaya, rol almaya çalışmak ise yıpratıyor yüreği. O yüzden yazmak iyidir. Sonu gelmeyen kelimeleri peş peşe sıralamak, aralarda dinlenmek için şiirler karalamak, tekrar gücün geldi mi ufacık bir öykü kondurmak… İyidir iyi, kaleme sığınmak…
Yoksa senin olamamış seni anlamamış olan âdemoğulları zarar verir kutsanmış ruhuna. Vardır, görülmez. Ağırdır, taşınmaz. Yaşam denen bu illet hoştur ama çekilmez… Belki de sırf bu yüzden tüm kalem ve kâğıdın aşkına sevdalananlar, az çok tuhaftır. En azından bilirler, bu hayat denen oyunda kendilerine biçilmiş bir rol olmadığını ya da o rolü oynayamayacaklarını. İşte bu yüzden kaleme ve kâğıda sarılırlar ve kendileri için perdesinin hiç inmeyeceği, hep açık kalacağı bir oyun yazarlar.
Bilmem katılır mısınız ama ben eminim aslında her kalem sevdalısı, birileri okusun diye değil kendilerine yeni hayatlar yaratmak için beyaz kâğıtlar ile kucaklaşırlar. Ve son sözüm size; Belki sizin bu kitapta okuyacaklarınız da baştan aşağıya yalan ile sarmalanmış yaldız kaplı bir düştür, bekli de hakikatin aynasından damlayan buğu…
Kim bilebilir?