Bugün günlerden Pazartesi ve siz gönlümde bitmeyen aşkın yüzü.
“Ellerinizi uzatıp selam verip geçiyorsunuz evimin önünden, camdaki begonyalar şükrediyor bu ahvale.”
Çizmelerinizin sesi duyuluyor, kaldırımlara düşmüş bahar kokusunun sarhoşluğunda. Perdenin arkasında durup nefes dahi almıyorum perde kıpırdarda farkedersiniz diye.
‘Her zamanki buluşma yerimizde beni bekliyorsunuz, mor yemenimi atıp başıma geliyorum, size geldikçe şükür şükür terliyor alnım, ellerim.’
Nargileniz geliyor masaya, içiyorsunuz dumanı aramıza giriyor. Yapmayınız diyorum zaten dağlar, yollar, sevdalar girmiş aramıza bir de şu duman girmesin. “Elbet” diyorsunuz.
Gerisin geriye gidiyor nargile. Gözlerim yerde, ellerimle çemberimin oyasını kıvırıp eğip büküyorum. Sesim kısılmış, dünyam büyülenmiş yasemen kokunuzdan.
“Yapma, kaldır başını gayrı mah-ı gülzarım” diyorsunuz. Yapamam diyorum.
Çenemi tutup elinizle yukarı kaldırıyorsunuz, “Kaldır canımın canı, cihan güneşinle aydınlansın, şu zindan gibi zamanda bari sen zindan etme sevdanı” diyorsunuz. Kalkıyor başım…
Gözlerinizle buluşuyor gözlerim, -gözünüzün kahvesine kırk yıl hatır kalayım izin verin diyorum, içimden. İçimi duyup gülümsüyorsunuz.
-Dişleriniz diyorum, hangi ummandan çıkarıldı böyle, bıyıklarınız sonra urganım olsa da ben asılsam onlara, idam niyetine.
Susuyoruz, vakit Kanuni zamanı, -paşam diyorum size Padişahım, gayet kısık bir sesle…
Aman! Diyorum duymasın kimse, gitmesin kellemiz kanunlara hediye. Gülüyorsunuz.
Bahçede tomurcuk güller açıyor, tarçın kokulu şerbet dudaklarınıza değiyor. Susuyoruz vakit geçiyor…
KADER KİBAR