“Herhangi bir sebeple bu doğa kanunlarından biri;
örneğin, iki kere ikinin dört ettiği,
benim hoşuma gitmiyorsa,
bundan kime ne?”
Dostoyevski, Yeraltından Notlar, sf. 17
Gecenin herhangi bir yarısı. Kepenklerini çoktan kapatmış ışıl ışıl, pahalı dükkânlarla, tarihle tümden alay eden devasa alışveriş merkeziyle ve baş döndürücü bir çikolata rayihasıyla bezenmiş; ruhunu çoktan para denen Tanrı’ya satmış İstiklal Caddesi’nde tek başıma yürüyorum.
Birazdan bir ara sokağa giriyorum. Sonra başka bir ara sokağa ve bir başkasına… En diplere. Gerçeğin en kuytusuna. Bütün bu pırıltılı sanrılardan uzakta, yerin altında yaşayan semtin gerçek sahiplerinin olduğu yerlere. Tek başıma.
Birbirlerinin üzerine eğilmişçesine duran cumbalı evleriyle yarı karanlık, dar bir sokak. Sönmeye yüz tutmuş cılız birkaç sokak lambası. Hava serin. Ve sokak alkol, kusmuk ve seks kokuyor. Gözlerime düşürdüğüm saçlarım, simsiyah giysilerim ve ürkek adımlarımla görünmez olmaya çalışarak duvar diplerinden tedirginlikle yürüyorum. Ortalık şaşırtıcı derecede ıssız. Birazdan cumbalarına beyaz kafesler konmuş bir evin yakınına geliyorum.
İki pencerede iki kadın. Soldaki penceredekinin, kimliğini açıklamama izin vermediği için ben ona Marla diyeceğim, simsiyah uzun saçları, iri, yeşil gözleri, çıkık elmacık kemikleri ve dolgun dudaklarıyla tarif edilemez bir güzelliği var. Teni o kadar beyaz ve duru ki insan parmaklıklardan elini uzatıp dokunmak istiyor. Diğeri, yine benim verdiğim isimle Shelly, kumral, mavi gözlü ve buğday tenli. Küçücük bir burnu ve her an ağlamaya hazır bir ağzı var.
Şaşkınlıkla, ama kesinlikle korkuyla değil, ikisi de bana bakıyorlar.
‘Konuşmak istiyorum.’ diyorum kararlı olmaya çalışan bir ses tonuyla. İkisinin de gözleri merakla, baştan ayağa beni tarıyor. Kim olduğumu, daha çok da ne olduğumu merak ediyorlar belli ki.
‘Ve sonra eğer izin verirseniz konuştuklarımızı bir dergiye yazmak.’ diye tamamlıyorum cümlemi. ‘Şartları siz koyun. Nasıl isterseniz öyle olsun.’ Cesaretimi toplayıp kararlılıkla ikisinin de gözlerinin içine bakıyorum.
Marla kısa bir tereddütten sonra gülümsüyor, kararını çoktan verdi. Benim zararlı olmadığıma, gerçekten de sadece konuşmak ve yazmak istediğime inandı. Bana inandı. Diğeri, Shelly, hala tedirgin. Yine de rahatlıyorum.
‘Burada mı konuşalım, içeride mi?’ diye soruyorum Marla’ya bakarak. Bu sefer ben de teşekkür edercesine gülümsüyorum.
‘İçeride kirlenirsin güzelim.’ diyor o kalın, erkeksi sesiyle. ‘Pislik burası. Madem yazarsın. Sor canım. Sen sooor, biz anlatalım.’
‘Ama kayıt ya da fotoğraf yok.’ diye huysuzlanıyor Shelly. Bu bir kadın sesi. Ama bu evde kadınlar da mı var? Marla çıkışıyor.
‘Baksana kızın elinde, üstünde bir şey var mı? Kötü niyeti olsa anlamaz mıyım ben? Bir sürü pislik heriften korkmuyorsun da şu kızdan mı korktun?’ Shelly susuyor, başını sallıyor. Şimdi biraz daha rahatlamış görünüyor.
‘Neden buradasın?’ diye giriyorum söze Marla’ya bakarak. Sonra öyle olmadığını bile bile soruyorum. ‘Bu yaşam senin seçimin miydi?’
‘Seçimim kadın olmak ama zorunda kaldığım şey fahişelik yapmak.’ Gözleri hem gurur, hem de kırgınlıkla parlıyor.
‘Ne zaman seçtin kadın olmayı?’
‘Çok küçükten beri biliyordum. Aynaya bakıyordum hep, aynada bir adam var ama ben bir kadın görüyordum. Ben kadın olmak istiyordum. Ama 20 yaşında kadın gibi giyinmeye ve davranmaya başladım.’ O sırada Shelly giriyor söze.
‘Ben 11 yaşında karar verdim. O yaştan beri hormon alıyorum. Bak, göğüslerim bile estetik değil.’ Gururla işaret ediyor göğüslerini.
‘Sesin o yüzden mi ince? Ergenlikten önce hormon aldığın için mi?’
‘Evet, iyi ki o zaman karar vermişim kadın olmaya ama… En büyük dezavantajı…’ İkisi de birbirlerine bakıp gülmeye başlıyorlar. O kadar içten gülüyorlar ki ben de kendimi tutamayıp gülümsüyorum.
‘Ne?’ diye soruyorum sonra. ‘Neden gülüyorsunuz?’
‘İşte o yüzden benimki 10 cm.’ diye açıklıyor Shelly. ‘Adamların hoşuna gitmiyor tabii. Daha büyük istiyorlar. O yüzden Marla’dan daha az para kazanıyorum.’ Birdenbire gözleri doluyor.
‘Ama benim göğüslerim estetik.’ diye itiraz ediyor Marla teselli edercesine. ‘Boş versene, sen daha çok kadınsın.’
‘Bak güzelim,’ diyor Shelly bana dönüp, aniden ciddileşerek. Sesi buz kesiyor. ‘Biz hem kadın hem erkeğiz. Adamlar da hem düzmek, hem de düzülmek istiyor. O yüzden buraya geliyorlar.’ Sokakta soğuk bir rüzgar esiyor. Ürperiyorum.
‘Tabii canııım…’ diye söze giriyor Marla. ‘Öyle olsa evde karılarını düzeltirlerdi. Adam bize geliyor çünkü evde karısıyla, sevgilisiyle yapamadıklarını burada bizimle yapıyor.’
‘Ne kadar kazanıyorsunuz peki?’ diye soruyorum içimde tuhaf bir tedirginlikle. Daha çok da yanlış bir şey sorup onları kırmaktan korkarak… Neyse ki samimiyetimin gerçekten farkında olmalılar ki hemen cevap veriyorlar.
‘Adam yakışıklıysa çok az. Beğenirsek hiç sorun yok. Hele sarışın, mavi gözlüyse… Ama pislik tipli bir adamsa dünya kadar para istiyoruz. Yani 25 liraya da olur, 400 liraya da.’ Shelly Marla’yı onaylarcasına başını salladıktan sonra onun kaldığı yerden devam ediyor.
‘Yakışıklılara daha çok zaman harcıyoruz. Diğerlerini hemen yolluyoruz. O yüzden bu eve giren hemen çıkar.’
‘Çok zaman ne kadar mesela?’
‘10 dakika.’
’10 dakika mı?’ Şaşırıyorum.
‘Ne sandın? Adamların hepsi erken boşalıyor. En fazla 5 dakika sürüyor. Ama çok beğenirsem mesela 10 dakikamı harcarım.’
‘Peki… Bu adamların sizden istedikleri en tuhaf şey ne?’
‘Adam buraya geliyor. İsim vermeyeyim şimdi. Tanınmış bir iş adamı. Takım elbise, janti bir tip. Bir soyunuyor, altından jartiyer, dantelli sutyen çıkıyor. Üzerindeki iç çamaşırlarını görsen… Sonra köle istiyor.’
‘Köle ne?’ diye soruyorum üç sigarayı aynı anda yakmaya çalışırken. İkisini onlara uzatıp diğerinden de derin bir nefes çekiyorum. Marla anlatmaya devam ediyor.
‘Köle oyun gibi bir şey. Kırbaçla dövmemizi istiyorlar, zorla düzmemizi istiyorlar. Ortalığı toplarlar, silip süpürürler, ev işi yaparlar…’
‘Ne istersek yaparlar, bir de bunun için bize para verirler.’ diye gülüyor Shelly. Hayretle, anlamaya çalışarak başımı sallıyorum.
‘Buranın dışındaki hayatınız nasıl peki?’ diye soruyorum sonra.
‘Benim 8 yıllık bir sevgilim var.’ diyor Marla.
‘Benim de 6 senelik.’ diye ekliyor Shelly. ‘İyi adamdır.’
‘Peki, bu tür bir iş yapmanız sorun yaratmıyor mu onlar için?’
‘Ben zevk için sadece sevgilimle yatıyorum. Geri kalan herkes iş. Sevgilim de bunu kabul ediyor. Çünkü bu benim işim.’ diye bir çırpıda açıklıyor Marla sigarasının dumanlarını havaya üfleyerek.
‘İş hariç ben hayatımdan çok memnunum.’ diyor Shelly. ‘Kadın olmayı seviyorum. Bu işi iş gibi görerek yapıyorum. Yoksa çekilmez.’
‘Biz bu işte özgürüz, tamam mı?’ diye ekliyor Marla. ‘Kendi kendimizin patronuyuz. Canımız kiminle isterse yatar, paramızı da sadece kendimiz harcarız. Kimse yok tepemizde.’
‘Peki ya aileniz? Onlar ne kadarını biliyor?’
‘Ailem hepsini biliyor.’ diye devam ediyor Marla. ‘Benim olduğum gibi kabul ediyorlar artık. Ama annem sürekli ‘Seni neden kadın doğurmadım?’ diye ağlıyor ama n’apalım… Allah beni böyle yaratmış.’ Gözleri buğulanıyor. Shelly de ona bakıp iç çekerek başını salladıktan sonra elindeki izmariti hırsla sokağa atıyor.
‘Ama olsun! Ben ‘benim’ diyen kadından daha kadınım.’ diyor Marla aniden, gözlerimin içine bakıp meydan okurcasına. Üzüntüyle gözlerine bakıp başımı sallıyorum.
‘Çünkü çok güzelsin…’ cümlesi dökülüyor dudaklarımdan istemsizce. Şaşkınlıkla bana bakıp gülümsüyor.
O sırada sokaktan bir adam geçiyor. Üçümüze de, belli etmemeye çalışarak tek tek, alıcı gözle baktıktan sonra Marla’ya başıyla korkak bir selam veriyor. Ama o öfkeli görünüyor.
‘Bak bunun gibi mesela. Mal gibi bakar ama ya parası ya cesareti yoktur.’ diyor öfkeyle kıstığı gözlerini adamdan ayırmadan. Adam gitmekle kalmak arasında tedirgin bir şekilde az ileride sokak lambasının altında oyalanıyor.
‘Hişşt! Gelsene!’ diye bağırıyor Shelly. Adam irkilerek sokağın sonuna doğru yürümeye başlıyor. İkisi de kahkahalarla gülüyorlar.
O sırada sokağın diğer ucundan uzun boylu, iyi giyimli oldukça yakışıklı bir adam bize doğru yaklaşıyor. Marla adama bakıp gülümsüyor.
‘Geldi benimki.’ diyor Shelly’e başıyla adamı göstererek. ‘Sen git artık.’ diyor sonra da bana dönüp. ‘Birazdan hepsi dökülür.’
‘Teşekkür ederim.’ diyorum gülümseyerek. O da başını sallayıp gülümseyerek pencereyi kapatıyor. Shelly ile birbirimize bakıyoruz.
‘Sana da çok teşekkür ederim Shelly.’ diyorum.
‘Ne için?’ diye soruyor omuzlarını kaldırarak.
‘Ruhunu bana açtığın için.’ diyorum gülümseyerek ve arkamı dönüp yürümeye başlıyorum.
Ve ürkütücü sokağın sonuna kadar Shelly’nin koruyucu bakışlarını sırtımda hissederek karanlığın içinde kayboluyorum…
KaraŞapka
Kaynak: http://karasapka.wordpress.com/