U’mutlu’ aranıyor.
Dolgun ücret+SSK+yol+yemek+prim ve bu yalanların hepsini birden yutacak kadar aç birisini arıyoruz.
Otobüs duraklarında prezentable eleman arayan ülkenin bir vatandaş olarak sunulanı sorgulamayı bir görev bildim.
Akşamları mandalina, mavi pijama televizyon programlarına mahkum edilmiş ailelerin çocuklarıyız ve farkındayız.
Sırtıma ilan asıp gezmeyi düşünüyorum şu aralar mutlu insanı bulmak için.
Koreli arkadaşlarım oldu evimde çiğ köfte yaptım.
Üniversitede yine Koreliler’e yol tarif ettim, onlara diğer Koreliler’i anlattım.
Brezilyalı Luiz ile Türk kızlarını konuştuk, o bizimkileri sevmiş “Ben de sizinkileri…” dedim.
İspanyol’u kahve sırasında Türk sanıp laf attım “Birader arkada sıra var, hadi lütfen.” diye.
Japonya’da spor gazetesinde yazar arkadaşım oldu. Yol tarifinden yine.
Etiyopyalı, iki karısı olan mühendis ile tanıştım. Bu sefer iş yerinde.
Ve iki gün önce 12 yıllık bir doktor ile tanıştım!
Suriyeli; dokuz kardeşler, altısı kız ikisi oğlan.
Üç kız kardeşi öğretmen olmuş, biri hemşire, diğeri memur, ötekisi akademisyen.
Erkek kardeşinin biri mühendis, diğeri kaptan kendisi de doktor olmuş.
Baba Avukat. Anne Özel bir şirketten genel müdürlükten emekli olmuş.
Kariyer yapma telaşı yüzünden evlenememiş.
38 yaşında nişanlanmış.
Hematoloji’den yan dal yapmış.
Polikliniği varmış. Üç evi bir de arabası ve yazlık da cabası.
Dünyanın en güzel şehirlerinden Halep’de yaşıyormuş. Yemeğin cenneti…
Üniversiteyi Rusya’da okumuş. Anlata anlata bitiremiyor hiçbir yerde denklik verilmeyen diplomayı aldığı okulu.
Şimdi diyeceksiniz ki, Allahın Suriyeli’si seni nasıl buldu?
Ne için yanında?
Durum belli Suriye’den kaçmış. Sahip olduğu ne varsa kaybetmiş.
Yedi kardeşi yedi ayrı ülkeye kaçmış.
Anne baba Suriye’de. Söylerken tedirgin…
Bütün her şeyim toz oldu diyor. Ben anlamayınca avucunu açıyor ve üflüyor.
Çok şeyi anlatıyor.
Ve yaşamak diyor! Sadece yaşamak diyor!
Kaçak bir hastanede, Türkiye’de çalışıyor.
Suriye’de kazandığının beşte birini kazanıyor!
Ama kaybetmiyor umudu!
Bu aralar çok sıkıldım etrafımdaki insanların aynı şeylerden sürekli şikayet etmelerinden.
Heyecan lazım sanırım.
Aslında her şey metroda hikayesini anlatırken gözleri dolan, sigaranın birini yakıp birini söndüren,
Nişanlısına “Habibi” derken gözlerinin içi gülen, çocuk gibi sevinen,
Anne baba kelimesi geçince yutkunan; derin derin…
Kıymetini bildiği ve yüksek sesle haykırdığı.
Ezan ile kulağına fıslanan isminde gizli!
‘AZAD’ Türkçesi ‘HÜR, ÖZGÜR’ bilmem anlatabildim mi?
Kıymetini bilin her alınan ‘AZAD’ nefesin!
Not: Azad ayrılırken sıkı sıkı sarıldı! “Sen güçlü, ben gördüm! Aileni arkadaşı çok sev, fazlası zaten Allah’ın.”