İnsanlar/ İnsanlar/ İnsanlar.
Uzun burunlu, geniş kulaklı, sivri dilli insanlar.
Gecenin karanlığında, yüreklerindeki karanlığa meydan okuyorlar.
Ellerinde çiviler.
Kendilerini kendi duvarlarına sabitliyorlar.
İnsanlar/ İnsanlar/İnsanlar.
Sırtları, benizleri derisinden sıyrıldıkça çivilere öfke sıçratıyorlar.
Ölmeyi diliyorlar. Kısa tırnaklı, dar zihinli, çürük etli insanlar.
Ansızın kendi çivilerine kaynıyorlar, ne ileri gidebiliyorlar ne geri.
Ölüyorlar sonra, daha çok ölüyorlar.
Keder örtüyor üzerlerini. Yürüyorlar.
İnsanlar, balkon demirlerinden incelmiş saç tellerini raks ettiren insanlar üzerlerinden kin akıtarak yürüyorlar.
Aynalardan korkuyorlar, ancak kinlerini kırılan aynanın en heybetli, en keskin parçasını taşır gibi yürüyorlar.
Çivilerini batırmak için diriliyorlar.
Çivilerini, kendi sırtlarını parçaladıkları çivilerini, başkasının sırtına kaynatmak için diriliyorlar
İnsanlar/ İnsanlar/ İnsanlar.
İki sözden bir öz çıkaramayan insanlar.
Kendi çivilerine bile sahip çıkamıyorlar.
Sırtlarındaki kanı, yüreklerini ızdıraba sürükleyen acıyı dahi onurla taşıyamıyorlar.
Kendi elleriyle kendi öz geçmişine, kendi geleceğine çivi çakan insanlar.
Suçluyorlar. Hep suçluyorlar.
Karıştıkları, kin bulaştırdıkları yaşamı.
Körleşiyorlar. Körleştiriliyorlar belki.
Terazilerindeki diğer kefeye, çivilerini batırmak istedikleri yaşamı koymuyorlar.
İnsanlar/ İnsanlar/ İnsanlar.
Ah insanlar.
Elbet tadacaklar ölüm şarabını.
Ancak sırtlarındaki günahları serecekler önlerine.
Sırtlarındaki çivinin ne izi kalacak ne sızısı.