Her zaman ki büfeden yine her zaman ki nevalelerini almıştı. 2 tane Bomonti bira bir paket Murattı sigara. Yine her zaman ki yerine sahilin en sonunda ki banka doğru adımlarını atardı. Kafası ne zaman bozuk olsa buraya gelir derdini kapkara göle anlatır boşaltırdı. Göl de cevaplarını dalgalarıyla verirdi. Bir gün yine kafası bozuktu. Her zaman ki büfeden yine her zaman ki nevalesini almıştı. Ama bu sefer büfede başka bir adam vardı. Bunu pek umursamadı. Aynı adam olsa da umursamazdı çünkü tek umursadığı her zaman aldığı nevalelerdi. Yine her zaman ki yerine giderken siyah poşetten sigarasını çıkarttı. İki adım içerisinde ince gri çizgili jelatini açtı. Üçüncü adımda kapağı açtı. Dördüncü adımda içinde ki gri kağıdı söktü. Beşinci adımda bir dal sigara çıkarttı. Altıncı adımda dudaklarına götürdü. Sekizinci adımda çakmağını çaktı ve dokuzuncu adımda sigarasını yaktı. İlk iki dumanı art arda derin derin çekti ve kapkara göle bakarak üfledi. Hava ne sıcak ne soğuktu. Göl kenarı olduğu için hafif bir esinti vardı. Göle bakarak sigarasını içmeyi sürdürdü.
” ciğerlerim gibi kapkarasın.” dedi konuşurken ağzından sigaranın dumanları çıkıyordu. Sonra önüne bakarak yürümeye devam etti. Çakıl taşlarından olan yola geldiğinde kafasını kaldırıp banka baktı.
” siktir bee. Bu moruğun ne işi var şimdi bu saatte burada. ” diyerek kendi kendine söylendi. Hayal kırıklığı ve sinirli şekilde banka yaklaştı. Sigarasının izmaritini baş parmağı ve orta parmağının arasına sıkılştırıp mancınık gibi fırlattı göle doğru. İzmarit ateş saçarak göle gitti ve coss diyerek öldü.
” hayırlı geceler bey amca oturmamda bir sakınca var mı? ”
Yaşlı adam usulca başını yana çevirdi. Birkaç saniye öylece suratına baktı. Sonra başını eski yerine çevirip
” zaten senin yerin değil mi burası izin almana gerek yok. ” dedi.
Afallamıştı ama oturmaktan alıkoymadı kendini. Banka otururken yaşlı adamı inceledi. Saçları beyazlaşmış dökülmüştü. Burnu kemerli ve alnı çıkıntılıydı. Ağızı ufak,dudakları tombul gibiydi. Elleri biraz buruşmuştu yüzüne nazaran. Parmakları tombuldu. Adam hiç konuşmuyor sadece uzaklara bakıyordu. Soru sormak istedi ama çekindi. Siyah poşeti yere koyup içinden bir tane bira çıkarmak için eğilirken adam:
” Bomonti mi onlar? ” diye sordu.
Şaşkınlık içerisinde ” evet ” dedi. Tekrar eğilip ikisini de çıkardı. Birini bacak arasına yerleştirip diğerini adama uzatarak ” buyur bey amca kokusunu aldın sanırım.” diyerek dudaklarına müstehzi bir ifade yerleştirdi. Adam hiç istifini bozmadan
” gerek yok yıllar önce bıraktım ben. Sen de bırakcaksın hem de bu geceden sonra.”
” hoppala paşam malkara keşan ” diye içinden söylendi.
” Kimsin sen bey amca? ” diye sesini yükseltti. Adam kapkara göle bakmayı sürdürüyordu. Cevap vermedi. Sinirleri tavan yapmıştı ve birasının kapağını sert şekilde açarak derin derin yudumladı. Adama tekrar baktı baştan aşağıya süzdü. Adam kıpırdamıyordu sadece göle bakıyordu. Ceketinin iç cebine koyduğu sigarasını çıkarırken yere mavi bir mendil düştü. Yere düşmesiyle yerden çekip alması sadece bir saniye sürmüştü. Yaşlı adam tebessüm etti bu harekete.
” İnsan beyni sandık gibidir ve birçok hatıra saklar. Sen de küflenmeye başlamış hatıralara naftalin koyuyorsun. Ama başaramayacaksın o hatıran küflenecek. ” dedi adam
” nereden biliyorsun ki? Hangi hatıramdan bahsediyorsun hem? ”
” Mavi mendil. Lise yıllarının ilk senesinde aşık olduğun kızın ağlarken gözyaşlarını sildiği ve sonrasında sinirden yere attığı mendil. Sen onu teselli ederken yerden alıp ve ölene kadar saklayacağın mendil.
” babalık bana kim olduğunu söyle hemen nereden biliyorsun bunları? Kimsin lan sen? ”
Adamın yakasına yapışmak istedi ama yine de bunu yapmadı. Adam yine karanlık göle bakıyordu.
” hey ” diyerek omuzunu dürttü adamın ” sana diyorum cevap versene.”
Adam usulca kafasını çevirdi. ” Neden iki biradan fazla içmiyorsun? diye sordu.
Bu soruyu beklemiyordu. Birkaç saniye geç cevap vererek ” ne yapacaksın? ne önemi var ki? Sen ilk önce benim sorumu yanıtla kimsin sen? ” diyerek birasını yudumladı ve sigarasını yaktı.
Adam sakince gözleriyle izliyordu. Sigara yakışını,birayı içişini,biranın boğazından midesine nasıl depar atarak indiğini izliyordu.
” neden bu banktan başka banka oturmadığını bilen kişiyim. Niye aynı yerden aynı nevaleleri aldığını ne kadar tuttuğunu bilen kişiyim. Neden iki biradan fazla içmediğini bilen kişiyim. Hatta neden içmediğini söyleyeyim; üçüncü bira mideni bulandırıyor ve tüm organların çıkana kadar kusuyorsun. Kusmaktan nefret ettiğin için iki biradan fazla içmiyorsun. Cebinde ki mendilin sahibinin adını bilen kişiyim. Bu gece iki biradan fazlasını içip belinde ki babanın silahını kafana dayayıp intihar etmeyi deneyeceğini bilen kişiyim. Silah tutukluk yapıp patlamayınca kahkahalar atarak silahı gücünün yettiği yere kadar göle fırlatacağını bilen kişiyim. Çünkü ölmek istemiyordun silahın tetiğine bir kere basıp patlamayınca attın. İkinciyi üçüncüyü denemedin. Ölmek senin için bir son değildi. Yaşamak senin için ölmek demekti. Çünkü yaşadıkça onu sevmeye devam edecektin ama acılarınla hergün ölecektin. Bunu göze almıştın ilk ona aşık olurken. Aşk ile anlaşman böyle idi. Çünkü bilirdin ki ölüler sevemez. Şimdi hala kim olduğumu soracak mısın? ”
” hayır.”