Zamanında geniş bir coğrafyaya yayılmış fakat şimdiki değerlendirmelerimize göre hatalı tercihlerle giderek küçülen bir coğrafyada eski hayallerini canlandırma gayretindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun, zamanın gerisinde kalmış ve sadece yöneticilere özel imtiyazlar gözeten anlayışlarının neticesi olarak; tek düşüncesi vatani vazifesini vatan sevgisiyle yerine getirmek olan nice gencin yitip gitmesinin ne derece gerekli olup olmadığının sorgulanmasını sağlayacak bir kitap Zeytindağı.
Falih Rıfkı Atay Zeytindağı kitabında, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş yıllarında Enver Paşa’nın Osmanlıyı yeniden canlandırmak hayallerinin; anadoluyu değil de ortadoğuyu elde tutma gayretlerinin sonucunu göremeyişini ve bu uğurda kendi insanlarımızın yaban çöllerde kaybolup gitmesine sebep oluşunu tarafsız bir şekilde okuyucuya sunuyor. Falih Rıfkı Atay kitabında yazdıklarını öyle etkileyici bir anlatımla okuyucuya sunuyor ki; yazarla birlikte hem olayların içerisindesiniz hem de yine aynı şekilde yazarla birlikte olayları dışardan bir gözlemci olarak izleyip yorumlayabiliyorsunuz.
Kitapta şark ahlakının anlatıldığı ufak bir olay şöyle yorumlanabilir; içinde bulunulan durumu daha iyiye götürmek ve sorunları çözmek yerine, insanlara anlık vaatlerde bulunularak ve bu vaatlere de inanmaları sağlanılarak, toplumu bir müddet beklentilerle beklemeye almak o zamanlardaki ahlak anlayışıdır. Bu anlayışın günümüzde de devam ettiğini görebilmek hiç de zor olmasa gerek. Her dönemde olduğu gibi eğitimin öneminin farkında olanların o dönemde de eldeki topraklarda eğitim mücadelesine tanıklık ediyoruz. Fakat dönemin aydınlarından Halide Edip in eğitimin yanı sıra siyasete de müdahil olması, Cemal Paşa’nın da siyasetin yanı sıra eğitime müdahil olması hem eğitime hem de siyasete pek olumlu etkiler yapmamıştır. Falih Rıfkı Atay tüm kitaba hakim olan tarafsız anlatımıyla aydınlar ve siyasetçiler arasındaki çekişmeleri bizlere aktarırken olayları bağımsız bir şekilde yorumlamamıza imkan tanıyor. O dönemde bürokrasinin işleyişiyle daha doğrusu işleri olmaza götürüşü ilgili bir diğer olay şöyledir; Cemal Paşa, ordu için gerekli bir yolun yapılmasını istemekte fakat karşısına bu yolun yapılabilirliğinin mümkün olmayışını anlatır kağıt yükleri gelmektedir. Sonrasında Cemal Paşa bir işin ya oluru vardır ya da olmazı, oluru olmaza götürmek de olmazı olura götürmek de bizim elimizdedir bilinciyle istediği ve gerekli olan yol yapımının çalışmalarına başlatabilmiştir. Falih Rıfkı Atay da bu gözlemiyle bürokrasiyi (günümüzde bile değişmemiş olması üzücü) “Bürokrasi bilhassa bizde tembelliği, kafasızlığı, kötü niyeti, bilgisizliği meşrulaştırmak demek olmuştur.” şeklinde ifade etmiştir. Dönemin yöneticilerin makama, rütbeye ve nişana fazla ehemmiyet verişlerinin bir imparatorluğun çöküşünü göremeyecek kadar gözleri kör edişi de kitabı okudukça daha da üzüntü verici oluyor.
Neredeyse bir asır öncesinde cereyan eden siyasi olayların ve gelişmelerin günümüz Türkiye’sinde devam ediyor oluşuna tanıklık etmemiz; bizlerin bunca süre zarfında anlayış olarak ne derece ilerlediğimize işaret etmekte. Tüm bunlarla beraber, tüm bu gayretlerin; anayurdumuz Anadolu yerine farklı coğrafyalarda başkalarının maşası olarak kendimizi kullandırmak suretiyle gösterilmiş olması da üzüntü verici.
Kitabın dağınık bir anlatıma sahip olması okuma süreci devam ederken konularla bağlantı kurmayı güçleştirmekte fakat kitabı okumayı bitirdikten sonra var olan yaşam tarzınız ve dünya görüşünüz sayesinde Falih Rıfkı Atay ın tarafsız anlatımıyla tüm anlatılanları kendi çerçevenizden yorumlamanıza olanak sağlayacak bir anlatıma sahip Zeytindağı. Bu haliyle de belli bir yaşın altındakilere pek bir şey ifade etmeyecek bir kitap ve M.E.B in 100 temel eser içerisinde oluşunu da pek doğru bir seçim olarak görmemekteyim.
Nice yeni iyi okumalar.