Bir gariplik olacağını yatağımdan yarı uykulu şekilde kalkınca anlamıştım. Anlamını yitirmiş bir güne uyanmak hiç bu kadar zor gelmemişti. Utanç verici bir günün ardından zor atmıştım kendimi yatağa. Zor bir ayrılığı kapının dışında bırakmıştım ama ruhumda kapı dışarı edilmişti bedenimden.
Daha önce hiçbir otogar böylesine şiddetli, keskin ve tepeden tırnağa bir ayrılıkla sınanmamıştı. Sınavdan başarıyla ayrılan birer talebe olamadık maalesef. Ben hep bir umut sevdim seni, sende hep “bir unut” edası vardı. Unutmak kolay olsa seni bir otobüsün en soğuk tarafında bırakmaz mıydım?
Biliyorum, hata benim. Belki de böylesine tarifsiz sevmemeliydim. Tarifini kimler çözdü de gittin? Gidişinin kaç ömrü bitireceğini nasıl tahmin edemedin? Oysa nede zeki gülüşlerin vardı senin… Sevmeyi bir ağacın gölgesinde gösterdin, ağlamayı ise sımsıkı sarıldığın o karanlık sokakta. Yine yalnız binmiştim otobüse. Ve bu kez hissetmiştim. Bu dönüşü olmayan bir yolculuk olacaktı. Bir gün, herhangi bir yerde, kesişen bir yolumuz olacak mı?
Olmayacak biliyorum. Olmayacaksın. İçinde biriktirdiğin yalnızlık, önce ellerini, sonra ayaklarını sardı. Ellerimi bıraktığında anlamam lazımdı… Ama anlayamadım işte. Anlatamadın. Yıllar sonra gerçek olduğuna çok güzel inandırdın. İnanmamalıydım… Ama inandırdın. Olsun, inanmama sebep olan tüm hücrelerine canım feda. Hiç inkar etmedim sana olan sevgimi. Söyle şimdi; “Annen, Baban, Canım Dediğin Kardeşlerin, Benim Bir Bakışımda Yatan Milyonlarca Anlamdan Biri Kadar Sevdiler mi Seni?”
Gözlerimden önce gönlüm arıyor seni. Bulunca bir çift sözü olacak. Zor muydu verdiğin söze sahip çıkmak? Sevgiyi bir dudak arasında, iki bacak arasında, üç kuruşluk lafların ardında yaşamadık diye mi faturamız kesildi? Kestiğin fatura gönlümün en ücra köşesinde, en ağır şekilde hissedildi. Aşka dair tüm hisselerimi devrettim. Artık ben hiçbir askeri olmayan, bayrağı dalgalanmayan, ezanı duyulmayan bir devlettim…
Yokluğun çok ağır hissediliyor şehrimde. Şimdi inanmazsın güneş doğmuyor deyişime. Doğuyorsa da benim üzerime değil. Üzerime bıraktığın ayrılıktan başka bir şey değil. Hiç değilse içimi ısıtacak birkaç cümle eşliğinde gitseydin. Hiç değilse bir tas su dökerek uğurlasaydın bizi. Belki tekrar buluşma ihtimalimiz olurdu. Olur da görmek istersen beni;Sessiz ol, ayrılık fısıldayacak seni beklediğim yeri…