Lavinia, hayalimdeki muhteşem sevgili anlamına gelir. Bir diğer anlamı da ölüm çiçeğidir.
Sabahın erken saatlerinde göz hizasına gelen yeni filizlenmiş gün ışığı perdenin yardımıyla hafifçe yüzünü okşadı. Göz kapaklarını bir indirip bir kaldırırken kollarını da yukarıya doğru uzatıp başını kaşımaya başladı. Kirpiklerindeki rimelin elmacık kemiklerine kadar simsiyah akmış olduğunu fark etmediği için gözlerini ovuşturmayı engelleyecek herhangi bir sebep yoktu. Kendine gelmek için yaptığı bu eylem biraz da hoşuna gidince on saniye kadar yapmayı tercih etti. Ses çıkartarak esnemek ve iyice gerinmek ona ufak bir enerji daha kattı. Topladığı enerjiyle yataktan doğrulurken tekrar, fakat bu sefer gür bir ses ile esnedi ve yastığı yatak başlığına dayayıp arkasına yaslandı. Açık kestane rengindeki dağınık saçları duşa girmeden düzelmeyecek gibi olmasına rağmen toplamakla yetinmek durumundaydı, odanın karmaşıklığına baktıkça yıkanmanın hiç akıllıca bir fikir olmayıp aksine zaman kaybı olduğunu çoktan anlamıştı. Pizza kutuları, yan yatmış kadeh yüzünden halıya süzülmüş şarap lekesi, renkli kalemlerle not alınmış ayrıca sayfaları açık bırakılmış moda dergileri ve evinde bulunan tüm opera cdleri odadaki her bir bölgeye yayılmış biçimde tam karşısında duruyordu. “Bunları ben mi yaptım?” Geceyi hatırlamak için kendini zorladı. Odaklanmak böylesine zor olmamıştı, özellikle uyandığından beri bacağına dokunan bir şey onu yeniden rahatsız etmeye başladığında. Merak edip o şeyin bir el olduğunu görmesiyle “Tamam…” dedi. “Hatırladım. Biz yaptık.” Yanındaki hareketsiz yatan adama baktı. Normalde asla ağzına sürmediği yiyeceğin yendiği hoş bir kaçamak gününün gecesinde, keyifle yaşadıkları anlara rağmen adamın kaçmaya çalıştığını fark edip zorla zapt ettiğini de hatırladı. Rahatsız eden eli sonunda kaslı göbeğinin üzerine koyabildi. “Bu da hayallerimi yıktı.” Çaresizce söylenirken gözlerini devirerek yatağın altında ilk bulduğu tişörtü üzerine geçiverdi. Ayağa kalkmış kenarlarda bir yerlerde terlik veya ayakkabı bulmaya çalışıyordu ama az sayıdaki birkaç parça giysi bile bulabilmesini zorlaştırdı, ayrıca hâlâ saçlarını toplayamamak sinirini bir üst seviyeye taşımıştı. Alt tarafı bir toka alıp toplayacaktı. Dergilerin yanında duran kalemi fark etti. Evet kalem olurdu, hatta daha pratik olurdu. Boyadan dolayı keçeleşmiş ve kabarmış saçlarının yanında ufacık kalmış kalem bir iki denemeden sonra ancak topuzunu tutabilmişti. Hazırdı. Bugün olacak her türlü şeye hazırdı. İki kadehi ve bir şişe şarabı ellerine bölüştürüp mutfağa doğru yürüdü. Tezgah üstünün de odadan hiçbir farkı yoktu. Kanıtlara bakılırsa dün gece makarna da yemişlerdi. Adamı, son dakika internetten öğrendiği spagetti carbonara tarifiyle tavladığı besbelliydi. Kendi kendine güldü. Bu işte ustalaşıyordu. Bir de tezgahta boş yer bulma yeteneğini geliştirirse erkenden işleri bitirip Derya ile buluşabilirdi. “Sahi neden aramadı hâlâ?” Gerçi onunla konuşmak pek içinden gelmiyordu. Aralarında sadece çıkar ilişkisi vardı. Bulundukları camiada birbirlerine muhtaç olmasalar karşılaşmak bile istemezlerdi. Ayrıca onlara sırrını da henüz açıklayamamıştı. Derya’ya sırrını açıklasa anında kuyusunu kazıp piyasadan dışlarlardı. Onlardan farklı olmayı çalışarak hem geçmişini gizlemeye çalışıyordu hem de hayalini kurduğu hayata ulaşmak için ne gerekiyorsa yapıyordu. Ah, sanatla dolu ve gerçek aşk içeren, şu an her ne yapıyorsa sonucunda değecek biricik hayat. Özellikle yaşamaya çalıştığı çöp hayattan kurtulacaksa bedel ödemeye hazırdı. Hayatını sorguladıktan sonra tekrar avcı gözüyle şöyle bir tezgaha baktı ama maalesef yer bulamadı. Neyse ki b planı olarak, dağ gibi birikmiş bulaşıkların olduğu yere bıraktı iki kadehi. Şarabı da öylesine yere koyuverdi. Odaya doğru giderken mutfak kapasının eşiğinde duraksadı. Arkasına dönüp tekrar şarabın bulunduğu açıya baktı. “Birimizden biri kesin devirir bunu, özellikle eve yeni gelecek olan sevdiceğim adam.” Yerini biraz daha kenara alarak değiştirdi ve gönül rahatlığıyla odaya doğru yürüdü. Hazır dağılmış olan opera cdlerinden bir tanesini seçip bilgisayara taktı. Casta Diva aryası eşliğinde odanın dağınıklığını biraz olsun hafifletmeye çalışıyordu. Sanatçının sesinin güzelliğiyle kendini kaptırıp yerde duran sütyeni aldı ve Norma’nın yaptığı gibi ay tanrıçasına dertlerini duyurmaya çalıştı. Ama o bile genç kadını anlamıyordu. Sevilmek istediğini, hem de sonsuza kadar ve en derin duygularla sevilmek romantik bir adam tarafından. Umudunu yitirmiş tavırla balensiz dantel sütyeni iki elinin arasında sıkıştırıp opera sanatçısı aryanın yükselme kısmını söylerken seçimini hatırladı. Yaşamını etkileyen büyük seçimini. Böyle düşünerek asla kalıplara sığmak istemiyordu. İnsanların değer yargılarına ne kadar bağlı olduğunu eleştirirken kendisinin de bu duruma düşmesi hiç hoş olmazdı. Hele ki umudunu kaybetmek kendisine hiç yakışmazdı. Kadınlara böyle ön yargı ile yaklaşılmasını asla kaldıramıyordu. Elindeki çoktan top haline gelmiş sütyeni, bir türlü uyanamamış, öylece yatan adamın kafasına doğru sertçe fırlattı. “Şerefsizler!” Bu sırada arkadaşı arıyordu. Bilgisayarda çalan müziği durdurup telefonu açtı.
-Funda, kapının önündeyim. Konuşmamız lazım.
Genç kadın heyecanla kapıya giderek arkadaşını karşıladı. Arkadaşı tedirgindi ama Funda olayın ciddiyetini hâlâ kavrayamamıştı. Derya apartmanın merdivenlerine göz gezdirdikten sonra yavaşça kapıyı kapattı.
-Onu öldürdün mü?
Derya sessizce sordu bu soruyu. Ondan hayır cevabını net bir şekilde duymak için umut dolu bakışlarla arkadaşının bal rengi gözlerinin içine bakıyordu. Korku sahnesini aratmayan aynı olayı bir kez daha yaşamak istemiyordu.
-Nasıl bir soru bu, elbette öldürdüm.
Derya panikle Funda’nın kolundan tuttuğu gibi mutfağa götürdü.
-Şşşt! Sen ne dediğinin farkında mısın? Bir de olağan bir şeymiş gibi sakince cevap veriyorsun. Bu ikinci ceset! Eğer…
Bir an duraksadı. Telaşlı halini bastırmak için bir müddet bekledi. Sakinleşmeyi biraz olsun hızlandırmak mantıklı düşünmesini kolaylaştıracaktı, bu yüzden kaliteli bir fön makinesiyle düzleştirilmiş karamel rengi uzun saçlarını sol omzuna atıp örmeye başladı. Korktuğu başına fazlasıyla gelmişti. Ortada hem yine bir ceset vardı hem de gerçek anlamda delirmiş arkadaş. Buna dayanamazdı.
-Bak kızım! İlk yaptığında sen de tehlikenin farkındaydın ve yakalanmamak için ceseti denize atmıştık. Aradan bir sene geçti, yanlışlıkla yaptığını düşünmüştüm ki bana olayın kaza olduğunu söylemiştin. Ben de böylelikle senin kıçını kurtarmak istedim çünkü bana borçlu olman ve böylelikle seni kullanabilmem hoşuma gidiyordu. Ama bu sefer durum ciddi. Şimdi bu ne rahatlık!
Son cümlesinde bağırması Funda’nın irkilmesine neden oldu. Arkadaşının aşırı sinirli haline tanık olmak keyfini kaçırıyordu. Sürekli mutfağın etrafında söylene söylene turlaması da cabasıydı. Konuyu başka yere getirmek istedi.
-Peki sen nereden haber aldın?
-Çünkü salak gibi gecenin bir vakti Aslı’ya sesli mesaj atmışsın yanımdaki adamı öldürdüm diye. Onlar da neyse ki durumun gerçekliğinden habersiz dalgaya vurup adamı zevkten öldürdüğünü düşünmüşler. Gerçekten yaptığına ihtimal veremedim ama duyduğum gibi koştum buraya. Seni uyarmak için. Bu işte ben yokum, duydun mu beni! Ne bir sene öncesinde ne de şimdi.
-Yine sıyrılacağız bu işten, görürsün bak. Ve…
-Eğer yakalanırsak her şey biter anlıyor musun? Özellikle kariyerim. Zirveye şu kadarcık yakınken senin katil ruhun yüzünden dibe düşemem.
-Doğru adamı bulmak için…
-Ne!
Artık Funda’nın yaptıklarını da söylediklerini de çözümleyemiyordu. Böyle zamanlarda ne yapılması gerekir bunu bile idrak edememeye başladı. Bu işten bir an önce kurtulmalıydı. Nefesinin zar zor yettiğini anladı ve gördüğü ilk sandalyeye oturdu. Funda’ya tekrar baktı, az evvel söylediğinin arkasında durduğu her halinden belliydi.
-Sen ciddi ciddi katil olmanın nedenini açıklamaya çalışıyorsun yani, peki bunun öldürmek ile ne alakası var?
-Her ikisi de beni önemsemeden yataktan sıyrılıp kaçmaya çalıştı. Ben de cezalarını çeksinler istedim. Çünkü benim istediğim hayat bu değil, eminim ki diğer kadınların istediği de asla bu olmayacağı için böyle davranan adamları yok etmeliyim. Böylece dünyada sadece centilmen erkekler kalsın. Hayalime ulaşmak için her şey mübah bana göre…
Büyük bir kahkaha ile arkadaşının lafını kesti. Sinirden gülerek Funda’ya bakıyor ve onu hırpalamamak için kendini zor tutuyordu. Kafasında bir plan kurdu, kendisi bu işten sıyrılıp arkadaşını ele vermeliydi. Ayağa kalktı ve iki eliyle arkadaşının omuzlarını sımsıkı kavradı.
-Seni gerçekliğe döndüreyim, böyle şeylere çoktan alışmalıydın çünkü biz mankeniz. Ne yazık ki bize malmışız gibi davranıyorlar.
-Bana ait olan Lavinia’yı bulmalıyım…
Onu şiddetle sarsarak kendine getirmeye çalıştı.
-Al sana bir gerçek daha, onlarla birlikte olmayı kabul ettiğimiz sürece bizimle sevişirler ama duygusal anlamda hiçbir şey olmaz!
Funda’yı bırakıp cebinden telefonunu çıkardı. Polis hattını çevirmeden önce sol eliyle arkadaşının iyice dağılmış topuzunu kavrayıp kulağını kendine yaklaştırdı.
-Polise ihbar ediyorum, kendi başının çaresine bak. Benden sakın bahsetme! Eğer bahsedersen seni mahvederim.
Derya bir şey olmamış gibi evine gidecekti, Aslı’nın gösterdiği sesli mesajdan polise bahsedip “biz şaka olduğunu sandık ama hâlâ arkadaşımızdan haber alamıyoruz, kontrol edebilir misiniz?” deyip bilmeyenlerin tarafına geçecekti. Kusursuz plan kariyeri için gerekliydi. Gitmeden önce son bir kez, kıpırdamadan düşüncelere dalmış arkadaşına baktı.
-Meğer tıpkı annen gibi deliymişsin. Sahi gerçekten de şu an akıl hastanesinde öyle mi? bir türlü gizemini bizimle paylaşamamıştın ama ben araştırdım. Belli ki seni de oraya atacaklar, ama merak etme her türlü bu pislik hayatına devam edeceksin. Şuursuzca…
-Defol git!
Kapının sertçe kapanmasıyla ağlamaya başladı Funda. Annesi gibi değildi o, sadece insanlığı düzeltmek istiyordu. Kalpsiz insanları yok etmek istiyordu. Kendine gelip zihnini toparladıktan sonra Casta Diva aryasını tekrar başlattı. Yatağa doğru yöneldi, adamın kasığını örten kan lekesi olmuş pikeyi yere attı. O bölgeyi sayısız bıçak darbeleriyle deştiğini de şimdi hatırladı. Ellerine baktı, “her yerimin kan olması gerekmiyor muydu” diye düşündü. Çünkü ilk cesette yüzü bile kan içinde olmuştu. Gülümseyerek kendisiyle yeniden gurur duydu, çamaşır suyu ve bilumum inatçı lekeleri çıkartmak için temizlik maddelerini çoktan hazırlamış böylelikle gece boyu temizlik bile yapmıştı. “Bir sonraki buluşmalarımda pikeyi, çarşafı ve halıyı unutmasam iyi olur.” Tişörtünü çıkartıp onu da pikeye doğru fırlattı. Cesetin yavaş yavaş şişmeye başlamış yüzünün üstünden sütyenini aldıktan sonra özenle taktı. Kokmasına aldırmadan güzel bir gece geçirdikleri adamın yanına yattı. Elini rengi değişmiş teninde gezdirirken hayalini odaklanmaya koyuldu.
Kendi Lavinia’sını yaratana kadar var olan olumsuzlukları yok etmeye hazırdı.