Blog yazmak, kişilerin para kazanmak kadar zevk için de yaptığı bir şey. Amaç ne olursa olsun blog yazan kişilerin istediği temel şey birilerine hitap etmeyi başarmak. Peki bunun için blog yazarken nelere daha fazla dikkat etmeli, nelerden kaçınmalı?
mutlaka her yazınıza en az bir resim, görsel bir şey ekleyin
sadece yazılardan ve daha çok yazılardan oluşan bloglar acayip can sıkıcı duruyor. blog yazınız görsel bir şeyle uzaktan yakından alakalı olmayabilir, son derece soyut birşeylerden bahsediyor olabilirsiniz, mesela “kant’ın metafiziğinde sosyal adaletin önemi” konusunda süper harika bir yazı yazmış olabilirsiniz ve “ulan buna ne resmi konulur ki?” diye düşünüyor olabilirsiniz. dar düşünüyorsunuz. o yazının başına koyabileceğiniz internetten bir kant resmi, bir elinde terazi tutan themis resmi ya da google image search‘e “metaphysics” yazınca çıkan abuk subuk soyut resimlerden, güzel fraktal resimlerinden birini veya güzel bir font ile yazılmış kocaman bir “metaphysics” yazısının resmi bile iş görür. okuyucuları görsel olarak da yakalamaya gayret edin yani bir zahmet. tavsiyem, normal uzunlukta 2-3 paragrafa 1 resim olacak şekilde yazınızı resimlerle, görsel malzeme ile süslemeniz. okuyucu okurken de yorulmaktan kurtarırsınız, uzunca bir yazıysa kolay takip etmesini sağlarsınız.
sadece bloglarda değil, herhangi bir yere yazarken de dikkat etmeniz gereken en önemli husus olan düzgün paragraflama yapmayı, paragraf aralarına boş satır bırakmayı unutmayın
aşırı uzun yazılar da yazmayın, bir konu hakkında bahsedeceğiniz çok fazla şey varsa, bunları mantıklı parçalara bölün, okunabilecek uzunluklarda blog yazıları haline getirip, uygun alt başlıklarla numaralandırabilirsiniz. örnek: “kant’ın metafiziğinde sosyal adaletin önemi 1: siyasal dogmalar”.
yazı başlıklarınız, yazdıklarınızın okunması için önemli bir vitrin görevi görürler. yazı başlıkları konusunda yaratıcı olmanın, üzerinde biraz düşünmenin faydası var
örneğin denizi ne kadar sevdiğinizi anlattığınız bir yazının başlığı olarak “denizler ve ben”, “denizin önemi”, “deniz deniz deniz” gibi moron başlıklar yerine, popüler bir kültür öğesinden alacağınız bir başlığı, mesela “at kendini denize!” (orhan veli’den) gibi bir başlık kullanmanız etkili olabilir.
blogunuz sade olsun, kolay anlaşılabilir olsun
özellikle alengirli fontlar (bilhassa comic sans), berbat renkler ve eciş bücüş arkaplan resimleri kullanmayın. hatta arkaplan resmi hiç kullanmayın, düz birşey kullanın, arkaplan resmi, facebook‘un timelineindan sonra yapılmış en kötü grafik arayüz fikri olabilir.
özgün bir anlatım tarzınız olsun
dünyanın en sıkıcı şeyi, herhangi bir teması olmayan, biraz şundan biraz bundan anlatan, genelde “bugün de arkadaşlarla şu filme gittik”, “inanır mısınız bilmem nerenin yemeği bir harika”, “ay bugün çok depresyondayım, erkek arkadaşımla bozuştuk” tarzı yazılarla günlük şeklinde olan bloglar. dünyanın bir tane daha böyle bir bloga ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz cidden? her telden çalan bir blog yapacaksanız, en azından özgün bir anlatım tarzına sahip olmanız, farklı olaylara farklı bakış açılarından bakabilen biri olmanız gerekmekte eğer okunmak istiyorsanız. bu da çok az kişide olan birşey, ona göre başlayın, yoksa okunmayınca sıkılıyor insan bir süre sonra.
belli bir tema üzerinde şekillenmiş bir blog en iyisi
onun için de belli bir alanda uzmanlıkınızın olması gerekiyor. bir temaya sahip olup da o tema hakkında zaten herkesin bildiği, bilmenin bir google aramasına baktığı şeyler hakkında yazarsanız bir anlamı olmuyor. ha bu demek değil ki, bir konu hakkında blog yazabilmek için o konuda doktora vermiş olmak, başka kimsenin bilmediği birşeyi yazıyor olmak gerekiyor. akademik bilgi vermeniz gerekmiyor elbette, tecrübelerinizi konuşturmanız çok daha iyi, hatta blog demek daha çok kişisel deneyimin konuşması gereken, kitaplarda bulamayacağınız bilgilerin bulunduğu, bu nedenle tercih edilen kaynak demek. mesela alkolizm üzerine, eski bir alkoliğin geçmişini, tecrübelerini, kendi savaşını yazması mükemmel bir örnek.
o temada bloglar çok popülerler diye, o tema hakkında okuyup okuyup yazdığınız, aslında ilgi alanınız olmayan, konusu sizi çok da çekmeyen bir blog yapmak hiç bir şekilde uzun vadeli başarı getirmez, emeğiniz boşa gider.
tavsiyem, hayatınızın diğer alanlarında olduğu gibi, blog açarken de uzun vadeli düşünmeniz
kendinize “bu yazdıklarım iki-üç sene sonra da insanlara anlamlı gelir mi” diye sormalısınız. yoksa çıtır-çerez, iki sene sonra kendi blogunuzu okuduğunuzda size bile aptal gelecek şeyler çıkar ortaya.
internetin sağladığı en önemli avantajlardan biri link verebilmek
blog yazılarınızda konu ile alakalı başka blog yazılarına, web sayfalarına linkler vermeniz, youtube’dan video linkleri koymanız, hatta blogunuz iyice genişlemişse, kendi önceki yazılarınıza da “konu hakkında ayrıntılı bilgi için şu yazıma bakabilirsiniz” tarzı linkler koyarsanız, blogunuzu zenginleştirmiş olursunuz (bu mevzunun en dikkat edilmesi gereken istisnası, blogunuza otomatik açılan müzik koymak sanırım, sakın ama sakın!!! (pop-up devri kapandığı için ona hiç girmiyorum)).
yeni yazılarınızdan haberdar olabilmeleri için, okuyucularınıza e-mail aboneliği fırsatı (feedburner gibi) sağlamak iyi fikir
böylece şu konu hakkında yeni yazı var diye bildirim emailleri otomatik olarak email adresini bırakanlara gidecektir. yalnız bir süredir yazı yazmıyor ve eski yazılarınızı yeni yazılmış gibi gösterip, temcit pilavı şeklinde, sırf “blog’um unutulmasın” mantığıyla e-mail bildirimi olarak gitmesi özelliğini sakın yapmayın, son derece itici oluyorsunuz. bu durum çakılmasın diye yazılarından tarihleri de kaldırarak gerçekten akıllı olduğunu zannedenler var.
yazım hataları yapmak okuyucuları blogger’dan soğutan bir şey
dahası konuyu iyi bilip de yazım hatası yapıyorsanız ve anonim yazmıyorsanız, camianızda saygınlığınızı yitirmeniz söz konusu. mutlaka yazdıktan sonra redaksiyon yapın.
anonim kalıp kalmamak tercihinize kalmış birşey. iki tercihin de avantajı ve dezavantajı var
yalnız anonim başlayıp deneme yanılma, sabır testi, popülerlik testi vs. yapıp sonradan adınızı vermek daha kolayken, açık başlayıp popülerlik kazanıp sonra baktınız bir şeyler ters gitti, anonime döneyim demek daha zor bir şey.
imece yazılan, yani birden fazla kişinin, farklı kişilerin yazdığını da belli ederek götürdüğü bir blog bence çok daha güzel bir şey, ama tabii bu da koordinasyonu falan zor bir şey
yine de böyle ortak ilgi alanları olan kişiler tanıyorsanız deneyebilirsiniz, ayrı ayrı yazılan bloglardan çok daha popüler olma olasılığı var.
yazılarınızdan para kazanmak son derece zor bir şey. zaten türkçe yazıyorsanız hedef kitleniz küçük, ingilizce yazıyorsanız rekabet daha fazla. popüler, herkesin ilgisini çekebilecek konularda ciddi uzmanlıklarınız olacak ki, fark yaratabilin, hit alın falan.
blogdan para kazanmanın daha iyi bir yöntemi, hiç blog reklamlarına tıklansın mıklansın diye kıl-tüy şeylerle uğraşmadan, bir şekilde popülerlik kazanmak, gazetelerin pazar eklerinde, dergilerin çeşitli köşelerinde yazarlık kapmaya çalışmak. tamam zor bir şey ama adsensereklamlarından gelir elde etmeye uğraşmaktan daha mantıklı bir yol bence. pucca mıydı, neydi, bu yöntemi (kasti veya şansına) kullanarak tanınan, öyle birileri oldu, hatırlıyorum.
para kazanmanın temel kuralı insanlara fayda sağlamaktır. sizin yazdıklarınız fayda sağlıyor mu, onu değerlendirin
fayda sağlıyorsa bir şekilde devamı gelme olasılığı daha yüksek. bu blogunuzdaki reklamlara tıklanma ile olmaz da, alacağınız bir emaildeki bir iş teklifi olur, bir konuşmacılık teklifi olur, bir danışmanlık teklifi olur. bunları düşünün. ama aklınız fikriniz para kazanmaktaysa, blog yazmakla uğraşmak yerine neden daha mantıklı birşey yapmıyorsunuz?
içerik çalınması, eğer ciddi de içerik üretiyorsanız, başınıza gelebilecek bir şey. en kolay, blog yazılarınızı blogunuz üzerinden kopyalanmaya kapatabilirsiniz
çok zorlanmadan aşılabilecek birşey olsa da, çalınmaya karşı ilk aşamada caydırıcı bir yöntem. içerik hırsızlığını önlemenin kolay bir yolu yok ama, o nedenle yazdığınız herşeye “kopyalanabilir” gözüyle bakın, çok mühim bilgiler koymayın.
yazmak konusunda tecrübe kazanmak önemli bir şey
bunu uyduruk bir blog açıp “şunu yedim, bunu içtim, şuraya gittim” şeklinde yazılar yazarak kazanabilirsiniz (kimse okumaz ve çok çabuk sıkar ama amaç okunmak değil zaten), ya da ekşi gibi yazmak konusunda harika bir ortamda tecrübe kazanabilirsiniz.
başka blogları da okuyun, blog kültürünüz olsun, yenilikleri kaçırmayın, elalemin blogundaki güzel özelliklerden esinlenin. özellikle de kendi blogunuzun teması hakkında yazılan yabancı blogları takip edin
böylece hem alanınız hakkındaki gelişmeleri takip etmiş olur, hem de okuduklarınızı kendi blogunuzda kendi yorumlarınızı da katarak türk okuyuculara sunar, alanınızda gelişmeleri ilk veren blog olarak öne çıkarsınız, takipçiniz artar, saygınlık kazanırsınız (türkçe yazdığınızı varsaydım, ingilizce yazıyorsanız işiniz daha zor elbette).
yazıları sosyal medyada paylaşma linkleri koymak iyi fikir, insanlar beğendikleri yazıları facebook’larında falan paylaşmaları hem paylaşmak istediğiniz bilginin daha fazla insana ulaşmasını sağlar, hem de blogunuzu (ve dolaysıyla sizi) popülerleştirir
keza yazılarınızın altına yorum kısmı koymak da etkileşimi (ve bağlılığı) artıran iyi özelliklerden (her blog yazarı istemeyebilir tabii).
yazılarınızı belli ve düzenli bir periyotla yayınlamak, okuyucu bağlılığını artıran bir şey. bir haftada üç yazı yazıp sonra üç ay blogunuza uğramazsanız, o blogun okuyucu çekmesi zor olur
o aralar bahsetmek istediğiniz çok şey vardır, yazdıkça yazasınız geliyordur, ilham geldi mi yazın tabii de, hemen yayınlamamak, mesela bir hafta aralıklarla yayınlamak sizin elinizde olan bir şey. bunun dışında, baştan belli bir hedef koymak, mesela “her pazartesi, ya da olmadı en az haftada bir yeni bir yazı yazıcam” demek, hem sizi belli bir disipline sokar, hem yazmayı motive eder, hem de okuyucu bağlılığı yaratır. kolay birşey değil, bazen aklınıza yazacak hiçbir şey gelmeyebilir ama başına oturduğunuzda, hele blogunuzun teması sevdiğiniz, ilgi duyduğunuz bir şeyse, biraz google araştırması ile ilham alarak, birşeyler çıkıyor. kısa da yazsanız, o hedefi tutturmaya bakın. öte yandan hakikaten zorlama, gereksiz, kimseye faydası olmayacak şeyleri de sırf hedef tutsun diye yazmayın, varsın tutmasın hedef, saygınlık kaybetmek daha kötü (ayrıca baktınız o kadar hızlı içerik üretemiyorsunuz, yazma periyodunuzu uzatın, ayda bir yapın, üç ayda bir yapın, ama düzenli olmasına gayret edin).
tag kullanarak seo yapmak çok süper tamam da, tag’leri yazı içinde yerleştiricem diye yazılarda saçmalamalar yapmak okuyucu için çok can sıkıcı bir şey
hele bir kere anlaşıldı mı, sırf çakallığınız yüzünden gıcık olunur, okuyucu kaybedersiniz. tag kullanacaksanız yazı sonuna yerleştirmek daha şık, daha az antipatik.
blogunuzun popülerleşmesi, insanların yazılarınıza yorumlar bırakmaya başlamaları, ciddi hit almanız falan belli bir zaman içerisinde ve ancak düzgün içerik üretiyorsanız gerçekleşecek bir şey
uzun vadeli düşünün demiş miydim?
benzer konularda yazan başka bloggerların yazılarının altına yorum yazmak, onlarla arkadaş olmak, fikir paylaşmak, bu vesile ile de kendi blogunuzun reklamını yapıyor olmak kötü şeyler değil
yalnız bokunu çıkarmak, sırf reklam olsun diye yazıldığı ayan beyan belli olan zorlama yorumlar yazmak, daha da fecisi, üstteki yazıyla alakası olmayan, okumadığınızı belli eden salak yorumlar yazmak hiç de hoş bir strateji değil. zaten o şekilde yazdığınız yorumlar da ciddi bloglarda yayına bile alınmaz.
“ben kendi zevkim için yazıyorum, okunmak benim için önemli değil, o nedenle istediğim gibi yazarım, böyle tavsiyelere ihtiyacım yok” diyorsanız ya yalancı ya salaksınız. eğer gerçekten böyle düşünseydiniz bilgisayarınızdaki notepad uygulamasına yazardınız
o nedenle böyle kibir dolu ifadeler kullanmayın. okunmak, hatta becerebiliyorsanız yazılarınızın altına yorum almak, iletişim adresinize email gelmesi falan sizin yazmanızı kamçılayacak, yazdığınız konular hakkında öğrenme isteğinizi artıracak, başkalarıyla fikir teatisi yaparak gelişmenizi sağlayacak birşey. okuyucularınızı düşünerek yazın (tribünlere oynayın anlamına gelmiyor bu).
blogunuz varsa, yazı yazmayı seviyorsanız, hatta genel olarak yazı yazmalı bir işiniz varsa, on parmak yazmak süper faydalı bir beceri, 3 günde öğrenip bir hayat boyu kullanabilir, blog yazarken yorulup bu işten yorgunluk yüzünden sıkılmanızı önleyebilirsiniz.
oha, blog gurusu olmuşum! hiç farkında değildim 🙂
son tavsiye: hayatınızın başka alanlarında olduğu gibi, blog yazmaya da başlayacaksanız, blog yazmayı sevdiğiniz için başlayın. blog yazmaya zorunlu değilsiniz, sevdiğiniz bir konu hakkında, yazmayı da sevdiğiniz için, dahası bilgilerinizi başkalarıyla paylaşmak, başkalarına yardımcı olabilmek için yazın.
Kaynak: iwillshowyouwhatitmeans