BUZLU BADEM AŞKI (AŞKIN DE HALİ)
Sevgili Derin;
Bu mektubu aldığında çok uzaklarda falan olacağım gibi bir geyik yapmayacağım. Biliyorum sen alışagelmiş şeyleri, klasik şeyleri, sevmezsin. Ama herhalde gidişin, terk edişlerin, vazgeçişlerin çokta değişik versiyonları olmuyor. İster istemez bu bir klasik. Aşk basit üç harften oluşan bir kelimeydi benim için. Yada film, dizi ve kitap isimlerinde sıkça geçen bir kelimeydi. Seni tanıyınca öğrendim o kelimenin üç harften ibaret olmadığını. Eşkiya’nın son nefesini verirken söylediği son kelime ‘KEJE’ gibiydi. Ben seni tanıdığımda öğrendim birisi yanındayken onu özlemeyi. Yada birisine dokunmak için hiç sevmediğin şeyleri yapmayı masaj gibi… Gözüne baktığımda o derin mavilikte kayboldum hep. Bana bir kere seni seviyorum dediğinde bir maratonu bir çırpıda koşup kazanabilecek bir enerjiye sahip oluyordum. Sırf sesini duyabilmek için en iyi yaptığım şeyleri de arayıp sorardım sana. Mesela pilav yaparken pirinç yıkanıyor muydu? gibi. Sen olduğunda yanımda dünyadaki hiçbir şeyin önemi yoktu. Aç kalmanın, uykusuz kalmanın, annemin, arkadaşlarımın arayı aramasının önemi yoktu. Tek senin olman yeterliydi. Seni tanıdığımdan beri hayatımın hep beyaz yanıydın sen, olmadığında ben o siyah tarafında kayboldum. Zaten hayatımın gri tarafı kayboluyor gidiyordu. Sana dokunabilmek için, senin o güzel gözlerine bakıp ‘günaydın sevgilim’ diyebilmek için ben geceleri heyecandan uyuyamıyordum. O yastık bana düşmandı hep. Biliyorsun hastanede monitöre bağlıyken nabzım altmışlardayken sen dokunduğunda seksen, eğildiğinde doksan, öptüğünde yüz onlara çıkmıştı. Bilim bile ispatlamıştı aşkımı sana. Sen kalp atışımdın benim. Zaten sana uzaktayken kalbim vakumlanıyor, çekiliyordu tarifsiz bir acı… Neyse lafı fazla uzattım benim derin mavim. Bu gidişi yüzüne bakarak yapamazdım. İstediğin gibi özgür bırakıyorum. Bilmem ben nasıl olacağım? Bu sensiz ilk kalışım olacak, ilk yalnızlığım… Hayatımın sensiz olan diğer yarısına hazır olmasam da istediğin için gidiyorum. Elveda benim güzel yüzlü sevgilim!!! Tüm kalbimle Sonsuza dek mutlu kalmanı diliyorum,
Sevgilerle
Deniz, 2013
Serin bir Cuma akşamı dükkanını kapatıp evine gitmek yerine sahile inmek istemişti Derin. Tırnaklarındaki oje ve o küçük dudaklarındaki kırmızı ruj gibi parıl parıldayan kırmızı mini cooperına bindi. Eve gitmek ona o kadar kasvetli geliyordu ki o kocaman evinde resmen sıkışıp kalıyor, nefes alamıyordu. Belki de o çok sevdiğine inandığı yalnız ,özgür yaşamak ona o kadar da cazip gelmiyordu. İşte kafasındaki bu sorularla sahile yaklaşmıştı. En büyük sorun bu koca Karşıyaka sahilinde o küçük arabasına park yeri bulmak en az beş dakikasını alacaktı. Halbuki dükkandan sahile arabayla gelmesi üç dakikadan fazla değildi. Yürümekten de çok hoşlanmazdı Derin. Bu yüzden son birkaç ayda aldığı 4 kilo fazlasıyla canını sıkıyordu. Kırklı yaşlara adım attığı bu sırada yüzünde oluşan en ufak bir kırışıklık veya aldığı yarım kilo bile gözünde o kadar büyüyordu ki aynaya bakmaktan çekiniyordu bazı zamanlarda. Özelikle sabah yüzünü yıkadığında aynada dalıp gidiyordu o gençlik zamanlarına. Halbuki saçlarının o kısa kesimi ve o buğday sarısı rengi diplerindeki o koyu kahve kendi tonu o minik yüzüne apayrı bir hava veriyordu. Kaşlarının ovalliği ve kararlı duruşu o gözlerinin ismi gibi derin maviliği insanda derin bir etki bırakıyordu. Burcu olan aslan gibi kuvvetli bir duruşu vardı ve insanlara bunu hissettiriyordu. Burnu biraz ince ve kemikli olsa da minik olmasından dolayı yüzüne yakışıyordu. Güzel ama minik dudaklarını kadınların sihri olan makyaj ile kalınlaştırmayı başarıyordu. Bu güzel yüzünde yaşın ve yaşanmışlığın getirdiği birkaç çizgiyi kafasında günümüzün mucizesi botoks ve dolgu ile çoktan halletmişti. Güzel gülüşüne anlam kazandıracak bir gamzesi olsun isterdi bir de kalçası olan kadınlara özenirdi hep. Boyu ortalama bir Türk kadını kadını kadar 160 cm civarındaydı. Fiziği iyi sayılırdı bacakları uzundu fakat kalçasından hiç memnun değildi. O kadar güzel bir havası vardı ki karşısında oturup etkilenmeyecek erkek kolay kolay yoktu ve bunun farkındaydı. Vücudunda birçok dövme vardı ve hepsinin ayrı bir hikayesi vardı ve hepsi kendinde saklıydı. Özellikle omzunda bulunan peri kızı ve elindeki sihirli değneği okadar çok yakışıyordu ki kendisine kadife gibi yumuşak ve bronz teninde muhteşem gözüküyordu. Kullandığı parfüm insanda hipnoz etkisi bırakıyordu. Bir parfüm birinin teninde bir uyum sağlaması gerekiyorsa bu Derin için fazlasıyla geçerliydi. Sonunda arabasını park edebileceği bir yer bulmuştu. Ama park edişi tam bir kâbustu. Yine arabanın büyük kısmı park çizgilerini taşmış yamuk bir şekilde park etmişti. Arabadayken bile bacaklarının yanından ayırmadığı cep telefonunu , sigarasını ve beyaz bir bavulu andıran la coste çantasını koluna asarak arabadan indi ve kiltleme tuşuna bastı. Kafası dalgın bir şekilde birkaç adım yürüdükten sonrası dükkandan çıkarken ayağına geçirdiği siyah iri taşları olan terliğin giydiği askılı beyaz tshirtüne ve mavi şortuna uymadığını fark edip arabaya geri döndü. Bir elbise dolabını andıran arabanın bagajını açıp beyaz parmak arası mantar terliklerini ayağına geçirdi. 150 metre yürüdükten sonra sahilde kahverengi üzerinde Karşıyaka belediyesi yazan boş bir banka oturdu. Deniz dalgalıydı hafiften ve öle bir süre daldı dalgaların kıyıya vuran o sesi dinledi zihni bomboştu o an. Esasında öle gelip sahilde bankta veya çimlere uzanıp oturmak hiç yapmadığı tarzı olmayan şeylerdi. Zaten bugün herşey kendiliğinden gelişiyor ve bu içinden gelen sese fazla koymuyordu. Saçlarını o kocaman güneş gözlüğüyle tutturmuş hafif hafif esen rüzgar saçlarını hiç dağıtmıyor rahatsız etmiyordu. Yaklaşık birkaç ay gibi bir zamandır bir erkek arkadaşı olmamıştı. Zaten sekiz sene evli kaldığı eşinden boşandığından beri yaklaşık 2 senedir ciddi uzun süreli bir ilişki yaşamamıştı. Suçu direk kendisinde arayarak bu ciddi ilişkilerin uzun süreli bir ilişki yaşamanın kendisine uymadığını ve bu şekilde mutlu olduğuna inandırmıştı. Hâlbuki gerçek bu muydu? Bugün dükkanda fazlasıyla boş vakti vardı ve kafasındaki bu sorular beyninin kurt gibi kemiriyordu. Ne istediğini kendisi de artık bilmiyordu. Tam bunları düşünürken bir el arabasıyla önünden geçen bir buzlu badem satıcısını fark etti. Belki de on senedir hiç buzlu badem yememişti. Çantasından çıkardığı yine kocaman lacivert la coste cüzdanından on lirayı satıcıya uzattı ve buzlu bademleri aldı. Akşam yemeğini daha yemediği için bu atıştırmak çok hoşuna gitmişti. Atıştırmaya ara verdiğinde buzlu bademleri bankın üzerine koydu ve sigarasını o pırlanta kaplı havası veren sitah üzeri minik beyaz parlak taşlarla kaplı çakmağıyla yaktı. Tam denize dalmış sigarasını çekerken derin derin yanında birden beyaz maksimum altı kilo civarında kulakları dik siyah ve kahve rengi benekleri ve maskesi olan küçük bir jack russell terier belirdi. Banka zıplayıp yarım kalmış buzlu badem kesesindeki bademleri iştahla ağzının suyu aka aka yedi. Bu durum karşısında şaşkınlıkla afalladı ama köpekleri çok severdi ve hayatı boyunca hep köpek beslemişti geçen seneye kadar. Derin arkadan Sparky diye bir bağıran bir ses duydu. Belli ki köpeğin sahibiydi. Ama köpeğin hiç önemsediği yoktu yaramaz ve hiperaktif bir köpek olduğu belliydi. Buzlu bademleri yedikten sonra teşekkür manasında ellerini yaladı Sparky. Derin arkasından bağıran soluk soluğa birden dibinde biten ‘ bay köpeğin sahibi’ ne tebessümle bir bakış attı. Soluk soluğa gelen ve yüzünden damlayan birkaç ter damlasıyla gelen bay köpeğin sahibi titrek bir sesle : Pardon çok özür dilerim hanfendi Önemli değil köpekleri severim zaten biraz yaramaz sanki ? Evet çok yaramaz bildiğiniz gibi değil. Bu arada ben Deniz Bende Derin Memnun oldum Bende memnun oldum.
Tanışma faslından küçük yaramaz Sparkynin tasmasını bağladı Deniz. Deniz 28 yaşında ,orta boylu , atletik yapılı , kısa yanları hafifçe dökük , kirli sakallı ve bıyıkları çenesine kadar uzanan kaşları , koyu kahve gözleri karakteristik bir yüze sahip bakımlı hoş bir yüze sahip bir adamdı. Her iki kulağında bulunan halka küpeler hiç sırıtmıyordu. Giydiği askılı tshirtünden sırtında bulunan aslan dövmesi gayet hoş gözüküyordu. Çok cool görüntüsü Derin’in dikkatini çekmişti. Ama Derin Deniz’in kız tavlamak için köpek numarasını kullanan tiplerden olduğunu düşünürken bu köpeğin bu şapşallıkla böyle bir şey yapabileceğini hiç sanmıyordu. Derin acaba yanıma oturması için davet etsem mi? Diye düşünürken birden yüzünü bir gülümseme sarıverdi. Sanki bir kafede kahve içmeyi teklif edecekti. Hem böyle bir teklifi hayatta yapmazdı bir erkeğe çok hoşlansa bile.tam bunları kafasında geçirirken titrek çekingen bir ses tonuyla :
Derin hanım Sparky’nin verdiği rahatsızlıktan dolayı size kendifimi affettirmek için az ilerideki kafede bir kahve ısmarlamak isterim. Kabul ederseniz çok mutlu olurum. Sparky bir rahatsızlık vermedi ama bu saatte kahveye hayır diyemeyeceğim günün yorgunluğunu atmak için gayet iyi olur. Çok sevindim . hem size kahve falı da bakarım Bu kahve falı teklifini duyan Derin çok içten bir kahkaha atarak : Çok iyi olur. Ama benim falla falan bir işim olmaz Çok hoşuna gitmişti bu cool gibi gözüken çocuktan gereksiz bir samimiyet.içinden fal bakmak ha diye geçirdi ve uzun süre gülmesine neden oldu. Ne değişik bir gündü akışına bırakmıştı bu günü artık. Deniz bir kez daha yaramaz Sparky’nin tasmasını çözdü. Belediyenin neredeyse kusursuz olarak çimlendirdiği alanda tavşan gibi zıplaya zıplaya özgürlüğün verdiği mutlulukla bir sağa bir sola koşturmaya başladı. Derin ve Deniz de yanayana çimlerle deniz arasındaki taşlarla döşenmiş yolda günlük hayata dair koyu bir sohbetle yürümeye başladılar. Yaklaşık 100 metre önlerinde Sparky büyük bir palmiye ağacı altında 360 derece çevresinde ön ayakları ayaklarına doğru kasılı dönerek tuvaletini yapeken Deniz Derin’ den özür dileyerek koşa koşa Sparkynin yanına giderek cebinden çıkardığı ufak bir poşetle keçi pisliğini andıran dışkasını alıp çöpe attı. Bu manzara stresli bir gün geçirdiğine inanan Derin’in yüzünü tekrardan güldürmüştü. Bugün ne kadar çok gülmüştü kafasını kemiren sorulardan kurtulmuştu en azından şu an için. İçinden ne kadar matrak bir ikili diye geçirdi. Yaklaşık üçyüz metre yürümüşlerdi Derin’e de iyi geldi bu yürümek. Arabaların yoğun bir trafik oluşturduğu Karşıyaka da caddeden karşıya geçerek kafeye geldiler. Koyu kahve rengi ahşap tabelada DENİZ CAFE yazıyordu. Bu sırada Sparky hiç yabancılık çekmeden kafenin önündeki köpek kulübesine yorgunlukla boylu boyuna uzandı. Derin o anda kafenin sahibi olduğunu anladı Deniz’in. Deniz mutlu bir ses tonuyla: Derin hanım buyurun bakalım kafemizin türk kahvesini beğenecekmisiniz? Gülümseyerek ve hafif bir şaşkınlıkla: Göreceğiz Deniz bey… Derin hemen sahilin karşısında bulunan duvarları ve yerleri koyu ahşap ile kaplı bir bungalov havası verilmiş bahçesinde altmış – yetmiş metrekare civarında olan kafeyi dikkatlice süzdü. Duvarlarında eski İzmir tabloları görmeye çok alışık olduğumuz bir manzaraydı. Bahçe kısmının tam ortasında yaklaşık iki metre uzunluğunda verniklemiş pürüzsüz bir ağaç kütüğü dikkatini çekti. Hemen yan tarafında asetatlı kalemler mevcuttu gelen kişiler eğer isterler boş olan yerlere isimlerini yazıyorlardı. Çok ince bir detay diye düşündür. Ayrıca bahçenin en köşesinde duvarın dibinde nargile içilen ufak bir köşesi vardı. Masalar tamamen ahşaptı. Sandalyelerde aynı koyu renkte ahşaptı. Dışardaki ahşap dolabın içinde ise tavla ve monopoly , tabu gibi masa oyunları vardı. Müşteriler isterlerse oradan kendileri alabiliyordu .dışarda iki tane bayan garson vardı. Akşam bu saatlerde bayağı tıklım tıklım oluyordu. İçersi yaz mevsiminde çok tercih edilmese de yine de şirin gözüküyordu. Değişik renklerde koltuklarla oturma grupları oluşturmuşlardı. Ve büyük salon tipi bir klima içerisini soğutuyordu. İçerideki bar kısmı küçük am şirin gözüküyordu. Barda da bir barman vardı. Mutfak kısmını göremiyordu beyaz bir ahşap kapısını görebiliyordu. Ama kafenin genel görünümünden dolayı mutfak kısmının da temiz olacağı belliydi. Wcler içeride bulunuyordu. İyice süzdükten sonra kafeyi Derin’in sandelyesini çekerek Deniz sahili gören bir masaya buyur etti. Çok ince olduğu herhalinden belli diye düşündü Derin. Yanlarına gelen üzerinde DENİZ CAFE yazan siyah bir tshirtlü ve üzerinde isminin yazdığı name tag bulunan bayan garson gayet güler yüzle :
Merhaba Deniz bey, siz de hoşgeldiniz hanfendi… ne alırsınız efendim ? menü getirmemi istermisiniz? Deniz misafir ettiği Derin ‘den önce davranarak : İki tane türk kahvesi ve ben soda alayım. Derin hanım siz kahvenizi nasıl alırsınız ? başka bir şey istermisiniz? Teşekkür ederim Deniz bey ben şekerli alayım ve soda yanında iyi olur.
Garson elindeki sipariş pusulasına not alarak : iki şekerli türk kahvesi ve iki tane sade soda. Tamam efendim başka bir isteğiniz var mı? İkisi birden teşekkür ederek masada konuşmaya başlamadan önce Deniz daha samimi olması için Derin’e ona ismiyle hitap edip edemeyeceğini sordu. Derin zaten resmiyeti sevmezdi bu durumdan hoşnut bir şekilde kendilerini tanıtmak amaçlı sohbete başladılar. İkisininde yüzü gülüyordu. Zaten Deniz her zaman güler yüzlü ve neşeli bir yapıya sahipti. Kahveleri geldiğinde tam yudumlarken Derin’in telefonu o klasik melodisiyle çalmaya başaladı. Arayan kızı herşeyi bebeği Melis ‘ti . başkası olsa bu akşam cevaplamazdı. Ama söz konusu Melis olunca akan sular dururdu. Deniz ‘ den izin isteyerek meşgule aldığı kızını aramak için kafeden dışarı çıktı. Telefonunda hızlı aramada olan Melisi bir tuşuna basarak aradı :
Bebeğim ne yapıyorsun? İyi anniş. Babamla bodruma gideceğiz hazırlık yapıyoruz. Sen benim yedek bikinim ile fotoğraf makinasını koymayı unutmuşun çantama anniş. Babam şimdi yola çıkmadan eve gelip alıcakmış yarım saate. Tamam bebeğim. Nasıl unuttum yedek bikiniyi. Fotoğraf makinası da arabada kalmış. Tamam gelsin vereyim. Seni seviyorum aşkım Bende seni anniş. Telefonu kapattıktan sonra içeri girip direk çantasını masadan alırken Deniz de hemen ayağa kalktı. Üzgün bir ses tonuyla: Ya Deniz’cim kusura bakma arayan kızımdı. Acil eve gitmem gerekiyor. Kahve için sağol yarım kaldı. Başka bir sefer inşallah tamamlarız. İzninle gitmem lazım Tabiki sorun değil. Geldiğin için çok sağol. İnşallah en kısa zamanda tekrarını yaparız. Ben eşlik edeyim sana Yok ya araba zaten yakında. Ben kendim giderim. Tekrardan çok sağol. Görüşmek üzere. İyi akşamlar Görüşürüz Derin. Sana da iyi akşamlar
Çantasını alıp kafeden çıkmadan önce Deniz ile tokalaştı. Küçük seri adımlarla yürümeye başladı. Arabanın anahtarlarını istemsiz bir şekilde sallıyordu. Yürürken bu yarım kalmış akşamı düşünüyor ve bir yandan kızı Melis’in bikinilerini nereye koyduğunu düşünüyordu. Ve hazırladığı plaj çantasına güneş kremi, deniz gözlükleri, güneş gözlükleri herşeyini koymuşken yedek bikiniyi nasıl atlamıştı. Ve fotoğraf makinasını arabada nasıl unuttum diye kendi kendine düşünüyordu. Ama artık her haftasonu aynı sorun diye düşündü içinden. Babasının evinde de bir eşya dolabı olmalı her hafta ne koycam çantaya telaşındn kurtulmalıyım diye söylendi. Ne gripti sekiz sene evli kaldığı bu adamla telefonda bile birbirleriyle konuşmuyorlardı. Ancak çok zoraki olduğunda konuşuyorlardı. Yolda kendi kendine düşünürken sonunda arabaya vardı. Bugün iyi yürümüştü alışık değildi ama bugün iyi gelmişti ona. Arabaya vardığında camda kuş pisliğini görünce istemsiz bi şekilde ne kadar şanssızım bir kerede her şey yolunda gitsin diye sövdü. Halbuki arabaya en son ne zaman kuşların pislediğini bile hatırlamıyordu. Ama içinden sövmek geldiği için buradan patlak vermişti. Arabaya binip marşa bastı. Apartmanın önündeki her zaman park ettiği yere arabasını park etti. Bagajdan birkaç parça eşya ile birlikte fotoğraf makinasını alıp siyah yağlı boyaları kabarmış demir apartman kapısından içeri girdi. Asansöre doğru ilerlerken posta kutusunda biriken fatura ve kredi kartı ekstralarını alıp asansöre bindi. Yeni bir apartmandı. Ama yönetici işleri biraz aksatıyor şikayet olmadıkça çok bir şey yapmıyordu zaten 24 daireli apartmanda kimse kimseyi tanımıyordu. 2. Katta oturuyordu. Asansörden inip üzerinde sallanan bir cadının üzerinde hoşgeldiniz siyah çelik kapılı evinin kapısını açıp karanlık iki yüz metre karelik dairesini aydınlattı. Soldaki ayakkabılığa terliklerini çıkarıp koyduktan sonra çantasını ayakkabılığın üzerinde bulunan askılığa astı. Kendisini direk duşa atıp yatağa girip hafta içi hasret kaldığı uykuya kavuşmak istiyordu ama önce şu bikiniyi bulması gerekiyordu. Dolaba yöneldi ve dolaptan bir soda çıkarıp sigarasını yaktı küllüğe koydu. İlk önce minik kuşu Melis’in dolabına baktı bulamayınca kurutma makinası gelmişti aklına. Kurutma makinasının üzerinde duruyordu. Onu ve fotoğraf makinasını alıp çantaya koydu. Sonra sigarasını ve sodasını alıp eski kocası avukat olan Murat gelinceye kadar kendisini kanepeye attı. Ev işlerine ayırcak çok zmaanı olmadığı için kurutma makinası onun için çok önemliydi. Asma ve ütüleme derdinden kurtuluyordu. Tam sigarasını söndürürken kapı çalındı. Kapıya yöneldi merhabalaşmadan direk çantayı Murat’a uzatıp kapıyı kapadı. İnsanlar bunca zaman geçirdikten sonra birbirlerine bir merhabalaşıp tokalaşacak kadar katlanamıyorlardı. Bunu çok önemsemiyordu Derin. Önemli olan Melis’in hem kendisiyle hem babasıyla mutlu güzel zaman geçirmesiydi. Direk banyoya attı kendini. Üzerindeki kıyafetlerini çıkarıp kirli sepetine attı. Banyosu çok genişti. Kocaman bir ayna havluların özenle katlı olduğu havlu dolabı , makyaj malzemelerini koyduğu makyaj dolabı ve sıvı sabun tuvalet kağıdı gibi şeylerin bulunduğu bir dolap daha vardı. Lavabosu son derece şık bir tasarımdı. Ve hem duşa kabin hem de bir küveti mevcuttu. Duştan çıktıktan sonra üzerine kısa askılı turuncu beyaz çizgili geceliğini geçirdi .altına iç çamaşırı giymezdi evdeyken sütyen de onu çok sıkardı ve bu yüzden evin ve arabanın her yerinden bir sütyen çıkabilirdi. İştahı çok iyi olmasına rağmen bugün akşam yemeği yemek istememişti. Dolaptan bir tane elma çıkardı. Onu yerken eline okuduğu kitabını alıp yatağa kendini salıverdi. Kitabını daha on sayfa okumadan dalıp gitti uykuya… Deniz her zamanki köşesine geçti. Şark köşesinde elmalı nargilesini tüttürürken aklında sadece Derin’in denizden de mavi gözlerinde ki anlam yüklü bakışlar vardı. Üzerinde inanılmaz bir etki bıraktığı kesindi. İlk defa değildi ilk görüşte birisinden etkilenişi tabi ki. Fakat kendisinden büyük birinden ilk defa bu denli hoşlanmıştı. Bariz yaşı büyüktü kendinden. Acaba kaçtı diye düşündü. 35 miydi? 37 miydi? 40 mıydı? Derin ‘i düşündükçe sebepsiz bir gülümseme kaplıyordu yüzünü. O gür bıyıklarının altında saklı kalmış kalın dudakları sırıtıyordu istemsiz. Hoşuna gittiği kesindi. Acaba Derin de bir nebze olsa ondan hoşlanmış mıydı ? aklına gelmiş miydi? Onu düşünüyor muydu? O bunları düşünürken Derin çoktan uyumuştu ve saat gece on ikiyi geçmişti garsonlar son temizlikleri tamamlarken Deniz’ de nargilesinden son bir fırtını uzun uzun çekti ve dumanı arasında kaybolmuştu artık o derin düşünceleri. Kalktı kasaya gidip kontrollerini yaptıktan sonra personele iyi geceler dileyip Sparky ile birlikte uzaklaşmaya başladı. Deniz yürümeyi çok sevdiğinden eve yürüyerek gidip geliyordu yaklaşık bir kilometre yürüdü ve apartmana ulaştı. Böylece sparky de enerjisini atıyor evde rahat bırakıyordu Deniz’i. 8 katlı apartmanın en alt katında oturuyordu. Tüm ev toplam 60 metrekare ya var ya yoktu bir oda bir salon evini çok seviyordu. Evde vakit geçirmeyi yemek yapmayı çok severdi. Ve inanılmaz bir aşçıydı. Son derece modern dekore etmişti evini. Salonda L krem rengi bir koltuk alçak orta sehpası , karşısında yaşam ünitesi vardı. Lcd ekran tv asılıydı ve evde harika bir müzik sitemi vardı. Yaşam ünitesinin rafları film ve müzik cdleri ile doluydu. Alttaki iki tane çekmecesinde butun ıvır zıvırlar takılıydı. Açık mutfakta mikro dalga fırın dan filtre kahve makinasına blendırdan ekmek yapma makinasına kadar her türlü mutfak aleti mevcuttu. Mutfak ile salon arasına bir bar deski yaptırmıştı altında mutfak malzemeleri duruyordu. Üzerinde her türlü içki vardı ve bunların her türlü bardağı vardı. Yatak odasında çift kişilik bir yatak ve 4 kapılı bir dolabı vardı. Bişr erkeğe göre fazla düzenli sayılırdı. Eve girince kendisini banyoya attı ve ılık suda yıkandıktan sonra bornozunu üzerine alıp joy fmi açtı. Dolaptan bir tane malt birayı alıp kendisini jazz müziğin eşliğinde kanepenin üzerine attı. En büyük zevki annesinin tabiri ile sefiller gibi kanepede müzik açık sızmaktı. Biranın bitmesine son birkaç yudum kala koltukta derin bir uykuya daldı.
Sabahın ilk ışıkları hafif açık kalan perdenin arasından yüzüne vurunca bir gözü açık bir gözü kapalı yastığına sarılarak yataktan hala uykulu şekilde perdeyi kapattı. Bugün cumartesiydi ve hiç kimse onu yataktan kaldıramazdı. Cumartesi ve paza günleri sabah uykusuna doyamıyor ve kendi kendine uyanmak istiyordu ve haklıydı. Yastığıyla beraber ferfoje üzerinde pespembe çarşaflı yatağına çapraz şekilde geri dönüp yattı ve tekrardan o tatlı uykusuna dalması birkaç saniye bile sürmemişti. Melis olmadığında hafta sonları o koca yatağında kolunun ve bacakların arasında birer tane yastıkla çapraz şekilde uyur ve neredeyse hiç rüya görmezdi yada görse bile hatırlamazdı. Maalesef telefonunu hiç kapatamıyordu çünkü Melis arar bir şey olur diye düşünürdü ve onu tanıyan hemen hemen hiçbir arkadaşı sabah aramazdı çünkü sabahları kahvaltı yapıncaya kadar çok sinirli olabilir insanları kırabilirdi. Sabah 08.50 de telefonu çaldı yastığın yan tarafında olan telefona baktı. Arayan dükkan sahibi Haydar beydi. Hiç istifini bozmadan telefonu cevaplamadan tekrar yattı. Israrla yeniden telefonu çaldı ve arayan yine haydar beydi. Kendi kendine yaşlı , şişko, huysuz adam diye söve söve telefonu cevapladı yoksa hiç durmayacaktı belli.
Günaydın Derinn hanım Size de günaydın Haydar Bey sabah sabah nedir acaba bu kadar önemli olan!!! Bugün ayın 15 ‘i Derin hanım kirayı 1 saat sonra orda olacağım . hazır gelmişken.. Lafını tamamlamasını izin vermeden Haydar bey! Sabahın bu saatinde bunun için aranır mı ben size kendim getiririm !!! iyi günler Diyerek yüzüne kapattı. Kendi kendine bu ne münasebetsizlik dedi kaç yıldır bir kere aksatmadığım kira için bu cumartesi günü sabahın köründe aranır mı ? gevzek lanet olası adam diye sövdü. Sinirinden uyumaya çalıştı ama nafile. Kahvaltı yapayım dedi dolabı açtı. Dolap tam takır kuru bakırdı. Alışverişe gidilecek diye geçirirken içinden kettleda su ısıtıp baha sabah ayılmak için koyu bir kahve hazırladı kendi kendine. Sabah aç karnına sigara içmeyi adet edinmişti. Büyük geniş balkonuna çıktı gözlerini daha tam açamıyordu sigarasını yaktı kahvesini çekti. Balkon çiçeklerle doluydu. Dışarıdan bakıldığında örnek gösterilecek bir balkondu. Fakat ev işlerini çok sevmediğinden bu bitkilere ayıracak vakti olmadığından hepsi plastikti. Ama gerçeğinden ayırmanın imkanı yoktu ancak dokunarak ayırabilirdiniz. Kahvesini yudumlarken Deniz aklına geldi. Hem kahvaltı yaparım orda dün sohbetimiz yarıda kaldı , bana iyi gelmişti diye düşündü. Güne berbat başlamıştı duşa attı ve eşofman altını giydi. Banyoda hafif bir makyaj yaptı ve askılı pembe tshirtünü giydi. Spor ayakkabılarını giyip gözlüğünü alıp kapıyı çekti. Tam çıkarken aklına telefonu gelmişti evde unutmuştu tekrardan kapıyı açıp telefonunu aldı. Bu sabah yürüyüş yaparak kahvaltıya gitmek iyi gelecek diye düşündü. Normalde yürümeyi sevmiyordu ama bu sabah yürümek istedi. Markete bile giderken makyaj yapardı. Hemen hemen makyajsız sokağa çıkmazdı. Kendisini makyaj güzeli olarak tanımlıyordu. İlk önce sahile çıktı sahilde bir süre durup temiz havayı çekti ve cep telefonundan kendisinin fotoğrafını çekti cep telefonundan. Daha sonra hızlı adımlarla kafeye kadar yürüdü. Kafe ıklım tıklım doluydu herkes bu saatte kahvaltıya nasıl gelebilir diye düşündü bu cumartesi gününde. Kafeye girdiğinde şöyle bir bakındı Deniz orda mı diye. Tam o sırada dün kşam kendileriyle ilgilenen garson bayan geldi yanına. Günaydın hanfendi. Hoşgeldiniz Deniz bey yok kendisi Seferihisar da. Hafta sonları ailesi birlikte geçiriyor. Garsonun direk onu tanıyıp Deniz için geldiğini düşünmesi çok garip gelmişti. İçinden kendisini kız arkadaşı sandığını düşündü. Olabilir miydi bu kadar yaş farkı varken diye geçirdi. Ama çok çapkın olduğu kesin dedi içinden. Biraz afallayarak toparlamaya çalıştı: …günaydın …. Ben kahvaltı için gelmiştim. Bana bir yer ayarlayabilir misiniz lütfen? Buyurun hanfendi. Burası müsait oturabilirsiniz. Kahvaltı da yumurtanızı nasıl alırdınız ? Sahanda olsun lütfen , teşekkürler Sabah evden çıkarken Denizi görüp beraber kahvaltı yaparız diye aklından geçirmişti. Garsonun ilgili tavrı dikkatini çekti. Hemen çayı gelmişti ve günlük bir gazete de getirdi. Neyse dedi içinden bu güzel kahvaltı keyfini çıkartacağım. Gazetesini açtı başlıklara bakarken harika bir kahvaltı tepsisi getirdi garson. Beyaz peynirin üzerine reçel dökülmüş tabak favorisiydi, yanında mis gibi kokan tereyağı , beyaz peynir , tulum peyniri, kaşar peyniri, kaymak üzerine bal dökülmüş şekilde bir tabak, ev reçeli olduğu besbelli çilek ve portakal reçeli, yeşil ve siyah zeytin, dilimlenmiş domates , ev salçasına baharat ve ceviz konarak hazırlanmış kendi spesiyalleri, kızarmış ev ekmeği ve tabiki tereyağlı sahanda yumurta gelmişti. Zaten iştahı güzel olan Derin yavaş yavaş hepsini afiyetle götürdü. Sabah yaptığım yürüyüşün hakkını verdim diye güldü kendi kendine. Kahvesini söyleyip sigarasını yaktı. Bundan sonra kendimi böyle ödüllendireyim diye düşündü. Gazetesini okumaya devam ederken masaya bembeyaz bir papatya demeti geldi. Üzerinde nazar boncuğuyla iliştirilmiş bir not vardı: ‘ Yarım kalmış kahvemizi bir akşam yemeğinde tamamlamak dileğiyle ‘ Deniz Çiçekleri büyük bir memnuniyetle kabul Derin ‘i sabah bu kadar başka bir şey sevindiremezdi. Bir çiçek almayalı epey uzun zaman olmuştu. Herhalde garson haber vermişti. Geleceğimi tahmin etti çok nazik biri diye düşündü. Gittikçe daha çok ilgisini çekmişti. Gazeteyi bitirdikten sonra hesabı istemeden elli lirayı masaya bırakıp garsona teşekkür ederek eve doğru yürümeye başladı. Yol boyu sadece Deniz’i düşünürken gülümsüyordu. Acaba yaşına rağmen aramız da bir şeyler olabilir miydi? Yok yok saçmalama derin diyordu bir yandan ama bir kere aklına girmişti heyecanlandırmıştı yüzünü güldürmüş uzun bir süreden sonra bir adam. Şuan mutluyum bunu yaşayayım derken arabasının yanına geldi .yol ne kadar kısa sürmüştü. Üstünü değiştirmeden arabayı atlayıp dükkanına doğru sürdü. Dükkanın önündeki park yapılmaz tabelasını kaldırıp arabasını etti. Küçük butiğinin pespembe MELİSİM yazısı beyaz tabela zeminde çok hoş duruyordu. Dükkanın camından rengarenk çok tarz giydirilmiş mankenler her bayanın dikkatini çekiyordu. Zeminden beyaz spotlar akşamları vitrini aydınlatıyordu. Butikte İstanbul ‘dan gelen çok özel parçaları satıyordu. En fazla bir üründen üç veya dört parça oluyordu. Genelde gençlere hitap ediyordu. Çok sabit müşterileri vardı.sürekli yeni ürünlere bakmaya geliyorlardı. Butiği açmak için anahtar tomarını çıkardı çantadan. Hiçbir zaman ilk seferde anahtarı bulamazdı. Bu sabah ilk seferde başarmıştı. Kötü başlayan sabah harika bir güne dönüyordu. Vitrindeki birkaç parça eşyayı değiştiip genel bir temizlik yaptı. Ark tarafta ufak bir mutfak vardı çayını demledi. Bir nefes almak için oturduğu sırada iki tane 16-17 yaşalarında iki tane kız geldi. Müşterilerle harika iletişim kurardı. Günün ilk seftesini beyaz mini etek satarak yaptı. Dükkanın önüne çıkıp sigara çay keyfi yaparken uzaktan sırırta sırıta el sallayan en yakın arkadaşlarından biri olan Burcu geliyordu. Hemen ona da bir bardak çay koydu dışarıya koyduğu ufak sehpa ve taburelerinde öpüşüp merhabalaştıktan sonra çay keyfi yaptılar. Burcu uzun boylu ,ince, zayıf, uzun sarı saçlı otuz yedi yaşlarında hoş bir kadındı. Kocasından yeni boşanmıştı. Dört yaşında bir oğlu vardı. Dedikoduyu çok severdi. Bir ay tatilde olsanız çevrede ne olup bittiğini asla ve asla kaçırmanıza imkan yoktu. Ama kendisiyle ilgili şeyleri ise bir tek Derin ile paylaşırdı. Derin’in asla kimseye anlatmayacağını bilirdi. Boşalan çay bardaklarını tekrardan mutfağa gidip dolduran Burcu eski kocası Şenol’un yeni sevgilisini heyecanlı heyecanlı anlatamaya başladı. Derin adete numara yapıyordu şu anda Burcu’yu dinlemiyordu çünkü aklını fazlasıyla Deniz’e takmış bir durumdaydı. Sadece arada ‘eee’ , ‘sonra’ diye Burcu’ nun anlattıklarını dinliyormuş gibi yapıyordu. Bir an olsun Derin Deniz’den bahsetmek istedi ama hemen düşüncesinden vazgeçti. Bütün Karşıyaka nın duymasına gerek olmadığına karar verdi. Yarım saat durmadan anlattıktan sonra sende ne var yok ? var mı yeni bir şey? Deme zahmetinde bulundu.Derin aynı işte hersey manaton şekilde devam ediyor diye cevapladı. İkisi de hafifçe gülümsedi. Bizde şans yok dedi Burcu. Allah çirkin şansı versin diye ekledi. Halbuki Derin zaten öyle bir gayret içinde değildi. Burcu’nun ise bir iki tane takıntılı olduğu adama vardı. Bir tanesine neredeyse platonik şekilde aşıktı ama asla bir ilişki düzeyinde yaşamamıştı bu adamlarla. Çok nadir arada sırada görüşüyorlardı. Bir süre sonra Burcu’nun telefonu çaldı. Bu sabah Burcu’yu hiç çekemiyordu. Sonunda gitmek zorunda kalmıştı. Gitmeden önce Burcu’nun komşusu olan dükkân sahibi Haydar beye vermesi için Burcu’ya kirayı zarf içinde verdi. Böylece huysuz adamın evine uğramaktan da kurtulmuş oldu. Derin’i öperek ayrıldı Burcu . Akşama doğru yine klasik yazlık komşularıyla bahçede mangal partisi veriliyordu. İzmir ‘li olmanın verdiği keyfe düşkünlükten midir bilinmez bahçede her zaman daha fazla vakit geçirilirdi. Yazlığın bahçeleri yaklaşık yüz elli metrekare büyük bir alana sahipti. Demir veya ahşap çitler yerine boyları bir metreyi geçkin ithal kartoplarıyla çevriliydi. Aralarında neredeyse hiç boşluk yoktu. Bahçe girişinde bir kapı yoktu. Asma yaprakları ve arlarındaki parmak üzüm salkımları tripleks evin çatısına kadar ulaşıyordu. Bahçeye girdiğinde sağ tarafta çeşit çeşit meyve ağaçları vardı. Nar , elma , kayısı, vişne ağaçları bahçeye çok güzel bir görüntü veriyordu. Bahçede saksılarda süs biberleri, domatesler ve patlıcanlar ekiliydi. Onları taze taze koparıp yemek insanın iştahını fazlasıyla kabartıyordu. Yaz kış genelde burada yaşıyordu Deniz’in ailesi. Bahçede sulamayı kolaylaştırmak için küçük bir tulumba vardı. Bahçenin ön kısmı halı g kaplamışçasına çok bakımlı çim alanla kaplıydı. Sol tarafı ise alabildiğince rengarenk mevsim çiçekleriyle doluydu. Annesinin gözü gibi baktığı melissaları ve gece yaseminleri mis gibi koku veriyordu. Çimlerin üzerinde oval özel yapım bir mangal duruyordu. Deniz’in babası Bahri Bey ve yan komşuları Yalçın Bey namı diyar kuşçu yalçın mangalın başında yudumlarken bir yandan da her zamanki gibi siyaset konuşuyorlardı. İkisi de üniversite yıllarından beri arkadaştılar. İkisi de zamanında az koşturmamışlardı sağ sol davalarına. Ondan bir aradayken devamlı siyaset konuşurlardı. Diğer yandan Deniz’de salıncakta birasını yudumlarken arkadaşlarıyla yazışıyor bir yandan da Derin’i düşünüyordu. Kadınlar da sofradaki son eksikleri tamamlıyordu. Deniz ‘in annesi Neriman hanım ve kuşçunun eşi Jale ye yaptığı mezelerin ince detaylarını anlatıyordu. Soğuk makarna salatası , avokado salatası ve Girit ezmesini çok iyi yapıyordu Neriman hanım. Jale hanım bir yandan dikkatle onu dinliyor diğer yandan yeni başladığı ahşap boyama kursuna Neriman hanımında katılması için ikna etmeye çalışıyordu. Sonunda dikdörtgen 8 kişilik masanın üzeri mezeler , salatalar ile donatılmıştı. Mangaldan kanatlar ,etler gelmişti. Bay bayan herkesin rakı kadehleri doldurulmuş ve Bahri beyin en kötü günümüz böyle olsun sözüyle büyük bir mutlulukla kadehler vurularak şerefe yapıldı. Diğer yandan yan komşuları olan Mehmet bey eşi Cemile hanımı kaybettiğinden beri her akşam onun en çok sevdiği türküleri çalıyordu. Ama hiç söylemezdi sadece çalardı. Tek başına yaşıyordu oğlu yurtdışında yaşadığından yazları gelirdi babasının yanına başka kimseyle konuşmazdı. Yemek yendikten sonra kadınlar sofrayı toplayıp kahve faslına geçti. Klasik fal muhabbeti yapıyorlardı her akşam birbirlerine bakarlardı. Bahri bey ile kuşçu ise amansız tavla oyunlarına başlamışlardı. İkisi de çok hırslı oynuyorlardı. Genelde kuşçu kazanırdı. Bahri bey onun zar tuttuğundan şikayet edip kahve fincanı ile attırırdı zarları. Neriman hanım Deniz’e seslenerek onu da masaya çağırdı. Deniz tam bir ana kuzusu sayılırdı. Hiç dayanamazdı annesine. Onu zorlayarak Jale teyzesinin fal bakmasına ikna etti. Halbuki çoktan kurulmuş bir tezgahtı . Neriman hanım iki senedir Deniz’i evlendirmek istiyordu. Jale teyzesinin kızı Merve ile evlenmesini istiyordu. Onlar çocukluk arkadaşıydı ve çok uzun zamandır Amerika da yaşıyordu. Üniversiteyi orada okuyordu. Seneye dönecekti Türkiye ye . Amerika ‘da işletme eğitimi alıyordu. Tesadüfe bakın falda m harfi ile başlayan bir kız çıktı. Uzun boylu , esmer , renkli gözlü olduğu da çıktı. Jale ile Neriman hanım hep ikisinin evlenmesini hayal ediyordu. Gerçi Merve de hoşlanıyordu Deniz’den. Ama deniz kendisini abisi gibi görüyordu .çocukluktan beri tanıyordu. Fala devam ederken Deniz kahkahasına engel olamadı. Annesi ve jale hanımda dayanamayıp gülmeye başladılar. Bahri bey yenilmenin verdiği hırsla ne öle pis pis sırıtıyorsunuz diye laf attı. Yok bir şey diye toplu bir ses yükseldi masadan. Başka bahara kalmıştı Deniz’i ikna çalışmaları. Ama hala inançları yüksekti , Merve gelince tekrardan denemeye karar verdiler. Deniz hamağa geri dönüp öle akıllı telefonunu kurcalamaya başladı tekrardan. Facebooku açtığında bir arkadaş ekleme talebi gelmişti. Kim olduğuna bakmak için tıkladığında profilde o derin mavi gözleri gördüğünde yerinden zıplayıverdi. Yatma pozisyonundan oturma pozisyonuna geçi hemen kabul etti. Heyecandan bir sigara yakıp içinden Allah’a yalvararak inşallah uyanıktır diye geçirip hemen bir mesaj yazdı. Derin İncekum : merhaba Derin nbr? İnşallah uyanıksındır Deniz Sever : sağol napayım evde takılmaca. Can sıkıntısı sen? Bu arada papatyalar çok güzeldi sağol tekrardan. Deniz İncekum: ne demek senin yanında fazla sönük kalmışlardır. Bende bira içiyordum. Aile saadeti Derin sever: bende tek başıma şarap içiyorum yarın kızım gelecek son yalnız gecem bu haftasonu Deniz incekum : ne güzel çok severim şarabı . resimlerine baktım hepsi çok güzel Derin sever: teşekkürler genç yakışıklı Deniz incekum: sen bendende genç gösteriyorsun . ve çok güzelsin. Bu arada bugün hep seni düşündüm. Son gecense atlayıp geleyim çok güzel bir şişe şarabım var Derin sever: bu saatte ? delisin sen serseri o zaman şarabın sende kalsın ben çok içtim zaten Karşıyaka sahilde bir şeyler içelim uyar mı? Deniz incekum: uyar en geç bir buçuk saatte ordayım. Derin sever : ok Deniz incekum: tel? Derin sever : 05………. Deniz incekum : arıyorum canım mucks Derin sever : mucks Yaklaşık 2 saat sonra ancak varabildi Karşıyaka ‘ya . vardığında saat çoktan gece yarısı ikiyi bulmuştu. Yol boyu arabada gelirken sarhoş muhabbeti yaptılar. Her yer kapanmıştı. Derin’i alıp evden sahile inmeye karar verdiler. Bir şişe öküzgözü almıştı yol üzerinden gelirken ve bahçeden bir tane kırmızı gül çalmıştı. Derin de evden tirbuşon ve iki kadeh getirdi. Evden çıkarken ailesine kafe ile ilgili bir sorun olduğunu söyleyip kaçmıştı. İkisi de hayatlarında sahilde oturup içmemişlerdi öyle zevkleri yoktu. Zaten tanıştıklarından beri olağan bir şey de olmamıştı. Hafif çakır keyiftiler zaten ve muhabbet cidden koyuydu kahkaha ata ata Bostanlı sahiline geldiler. Arabayı park edip sahile çimlerin üzerine geçtiler. Etrafta başka birkaç çift daha vardı. Hallerinden belliydi sahilde bira içilirdi şarap içerek belki de tarihe geçmişlerdir. Derin mini kot etek giymiş üzerinde renkli bir bluz vardı. Deniz blue Jean giymişti ve üzerinde düz siyah tshirt vardı. Kendilerine güzel bir yer seçtiler. Hava soğuk değildi. Deniz önce attı kendini bacaklarını uzattı. Derin ‘in elini tuttu ilk kez oturmasına yardım etmek için göz göze geldiler. Gözleri birbirine bakarken sebepsizce güldüler. Derin kafası hafif iyiydi Deniz’e bakarak Serserisin sen biliyorsun değil mi ? Sen de çok güzelsin biliyorsun değil mi? Elini tutarak yere oturması için yadım etti etek sahilde oturmak için yanlış tercihti bunu otururken anladı Derin. Şarabı dikkatlice açıp tam kadehlere dolduracakken Derin şarabı aldı ve bir güzel dikti ve Deniz’e uzattı. Uzatırken elleri değdi ve deniz Derin’e bakarak ellerini tuttu. Derin karşı koymadı öteki eliyle şarabı dikti lıkır lıkır götürdü. Ve cesaretle elini Derin’in boynuna doladı ve kendisine doğru çekti. Derin omzuna dayanarak hiç konuşmadan şarabı içip de yıldızları seyrettiler. İnanılmaz bir etkileşim vardı. Derin Deniz’in kalp atışlarının hızlandığını duyabiliyordu. Son yudumunu çekti şarabın Deniz ve derini kendisine döndürüp ince dudaklarına usulca yaklaştı ve Derin karşılık vererek yavaş yavaş öpüşmeye başlamışlardı. Deniz ‘i herhalde içtiği bütün içkilerden daha çok çarpmıştı bu öpücük. O sihirli dudaklara soluk solukluğa dudakları yapışmıştı. Artık bir olmuş bütün olmuş gibi ayrılmıyordu elleri öpüşürken. Neydi bu dedi Derin ? rüya mı? Gerçekle rüya arasında bir başlangıç olmuştu aralarında. Deniz kibarca ve sarhoşluğun ama o öpücüğün verdiği sarhoşlukla tatlı bir tebessümü yüzüne yerleştirip : Bu gece bir mani yoksa bana gidelim mi? Derin cevap vermeden ayağa kalkıp ellerini uzattı Deniz’e bu evetti. Hem de sözle söylenecek bir evet ten daha da içten tamamen istekli bir evetti. Ne zaman soracaktın der gibiydi. Elele arabaya bindiler artık hiç konuşmuyor sadece gözleriyle birbirlerini erittiler. O on dakikalık yol hiç bitmemişti .derken eve geldiler. Deniz kapıyı açtı. Derin içeri girerken etrafı bulanık görse de hoşuna gitmişti bu kutu gibi ev. Deniz daha ayakkabılarını çıkarmadan Derin’i duvara yaslayıp o ince dudaklarına bıyıklı kalın dudaklarını yanaştırıp soluk soluğa öpüşmeye başladılar. Derin aslında öpüşmekten nefret ederdi. Ama Derin bu adama ikinci kez de karşı koyamamış ve bundan inanılmaz etkileniyordu. Bir kaç dakika girişte öpüştükten sonra onu yavaş yavaş geri geri yatak odasına doğru götürdü ve yatağa yatırdı. Derin’in üzerindeki kıyafetleri yavaşça çıkardı ve Derin ‘ de denizin kotunu ve tshirtünü çıkardı .artık tamamen iç çamaşırlarıylaydılar. Deniz Derin’in dudaklarından boynuna, boynundan göğüslerine, göğüslerinden kasıklarına , kasıklarından ayak parmaklarına kadar sanki ilk defa sevişiyormuşçasına ilk defa bir kadını keşfediyormuşçasına nazikçe ufak ufak öpücüklerle dilinin üzerinde iniverdi. Derin sadece ismi gibi derin derin inliyordu bu başkaydı ve sadece nefes sesleri duyuluyordu. Tekrardan dilinin üzerinde kilodunun üzerine çıktı. Derin bir nefes çektikten sonra derin kendi elleriyle indiriverdi kilodunu onu istiyordu dayanamıyordu artık. Kilodunu çıkardıktan sonra ellerini elleriyle bastırarak bacakların arasından dilinin üzerinde bütün nefes alışverişini hissettiriyordu Deniz. Derin onu deli gib artık içinde istese de o onu engelleyerek sıcak nefesini ve dilini kasıklarında hissettirterek inanılmaz bir orgazma ulaştırdı. Tirtitriyordu Derin hayatında daha önce böyle uçmamıştı kasıkları hiç bu kadar kasılmamış bacakları hiç böyle titrememişti. Gözlerini açamıyor yan kıvrılmıştı uçarken daha sonra deniz üzerine çıkarak bacaklarının arasından dudaklarını adeta yermişçesine dilleri birebirleriyle dans ederken içindeydi. Bu nasıl bir sevişmeydi bu ötesindeydi ikisi içinde uçmaktı bir an için bulutların üzerinde bir olmaktı. Artık daha da rahatlamış ikinci kez yükselmişti bulutlara Derin. Bu unutulmaz gecede birer sigara yakıp kendilerini sırt üstü yatağa attılar. Bir mıknatıs gibiydi vücutları devamlı birbirine çekip ayrılmak istemiyordu. Sigaranın dumanına karışmıştı konuşmadılar o birbirinden aldıkları haz. Göğsüne yattı Derin Deniz’in Deniz’de sımsıkı sardı onu o nasıl bir huzurdu. Birbirlerine sımsıkı sarılarak muhteşem bir uykuya daldılar . bu bir rüyaydı ikisi için de söylemeseler de birbirlerine hiç bitmesin istiyorlardı bu rüya…
Bu Pazar sabahı herhalde hayatları boyunca yaşadıkları en özel aşk sabahlarından biri olacaktı. Deniz sabahları erken uyanırdı. Gözünü açtığında Derin hala göğsünde elliyle de ona sarılarak uyuyordu. Bir melek gibi uyuduğu için onu rahatsız etmeden usulca kalktı yakından. Güzel yüzüne bir öpücük kondurdu. Ayak parmaklarının ucunda odadan birkaç parça eşyasını alıp odadan çıktı. Sparky ‘i Seferihisar ‘ da bırakmıştı. Orda bahçede daha özgürdü. Sabahları sparky yüzünden yürüyüşe alışmıştı. Hemen her sabah yürüyüşe çıkıyordu. Derin’ de uykuyu çok seviyordu çünkü sadece cumartesi ve Pazar günleri doya doya uyuyordu. Ve şanslıydı ki telefonun şarjı bitmişti. Kimse uyandıramazdı onu bu sabah. Deniz şortunu ve tshirtünü geçirip üstüne yavaşça kapıyı çıkıp yürüyüşe çıktı. Sahilde ki spor aletlerinde yarım saat çalıştıktan sonra boynundaki havluya terini silip soluğu evinin hemen yakınındaki gross markette aldı. Aldığı market arabasını il önce şarküteri reyonuna götürdü. Dört çeşit peynir aldı çünkü Derin’in hangisini sevdiğini tam olarak bilmiyordu. Daha sonra manda kaymağı , zeytin ve dana jambonu aldı. Markette arabayla dolaşmaya devam ederken light süt , portakal suyu , biraz meyve alıp kasadan hem kendisine hem de Derin’ e sigara aldı. Ellerinde torbalarla yüzünde tebessüm ile içinde değişik bir heyecanla eve geldi. Yemek yapmayı çok severdi , kahvaltı hazırlamayı ama sadece kendi kendineyken ya da çok özel arkadaşları geldiğinde. Derin de şu ana kadar evinde misafir ettiği en özel kişiydi. Torbaları mutfak tezgahına çıkardıktan sonra titizlikle torbalardan kahvaltılıkları çıkardı. Müzik açmadan mutfakta çalışamazdı. Derin de uyuduğu için çareyi telefonda buldu. Kulaklıklarını takıp bütün hünerlerini sergilemek istiyordu. Sanki bir şeyleri ispatlaması gerekiyordu. İlk önce çay suyunu ocağa koydu .Üzerindeki porselen demlikteki seylan çayını yıkayıp demliyi çaydanlığın üzerine koydu. Mutfaktaki çekmeceden turuncu renkte masa örtüsünü kare iki kişilik masasına serdi. Masa örtüsüne ait iki adet beyaz renkte masaya serdi. En güzel servis tabaklarını masaya koyup çatal ve bıçakları özenle yerleştirdi. Tuzluk , ve karabiberliği masaya koyup salondaki orkidesini masaya yerleşirdi. Şimdi masa tamamdı şimdi kahvaltıyı hazırlayacaktı. Aldığı dilimlenmiş jambonların arasına kaşar koyarak onları sabitleştirdi , aldığı çeşit çeşit peynirleri büyük itina ile dilimleyip ikiye böldüğü cherry domateslerle süsledi. Daha sonra mis gibi kokan Seferihisar’ dan getirdiği domatesleri küçük küçük doğrayıp üzerine zeytinyağı gezdirdi. Salatalıkları yıkadıktan sonra onların kabuklarını ince ince soyup tabağın zeminine yerleştirdi ve salatalıkları dilimleyip üzerine koydu. Bir tabağın yarısına yeşil yarısına siyah Gemlik zeytinlerini koyup üzerine zeytinyağı ve kekik serpiştirdi. Ocağın üzerine attığı patlıcanlar közlenmişi onları soğuk suyun altında soyup kesim tahtasında ince ince kıydı ve yağladı. Kaynayan suyu fark edip içine bir tatlı kaşığı tomurcuk koyup çayın altını kışını demledi. Kaymağı iki kalın parçaya bölüp üzerine Marmaris’ten aldığı çiçek balını gezdirdi. Yumurta için uyanmasını bekleyecekti. Tabakları masaya yerleştirdi. Kepekli ekmek ve taze köy ekmeklerini kızartıp makinanın içinde sıcak kalması için bıraktı. Tam bardakları çıkarırken kulaklıktan dolayı uyandığını fark etmediği Derin’ in kollarını vücuduna arkadan dolandığını fark etti. Kulaklıklarını çıkarıp ona dönecekti ama kalbi öyle hızlı atıyordu ki dönemedi birkaç saniye öle kalıverdi. Arkasından ufak bir öpücük kondurdu Derin. Dönüp ona sarıldı Deniz. O ne uzun bir sarılmaydı. Üzerine Deniz’in bir tshirtünü geçirmişti Derin. Deniz ağzı kulaklarında : Günaydın sevgilim Günaydın sevgilim. Peki şimdi söyle bakalım bana sen gerçek misin? Evet sevgilim. Bu dünyaya seni mutlu etmek için geldim Bu sözler birbirlerine söyledikleri ilk aşk sözleriydi. Derin kendisini rüya da gibi hissediyordu. Bu yüzden gerçek misin demek geldi içinden. Hiçbir erkek onun için böylesine güzel bir kahvaltı hazırlamamıştı. Hiçbir erkek ona değer verdiğini bu kadar çok hissettirmemişti. Bu kadar hızlı ilerlemişti halbuki her şey ama masallarda ki aşklar gibiydi. Deniz kollarındaki Derin ‘e sessizce fısıldayarak:
Sevgilim benim derin mavim. Sen iste ben sana dünyanın en güzel yemeklerini yaparım şimdi bakalım yumurtanı nasıl istersin Hmmm o zaman ben hiç doymam her zaman isterim. Yumurta istemiyorum aşkım. Bir sürü şey hazırlanmışsın , şunların tadına bakalım sonra seni istiyorummmm. Yakışıklı sevgilim… yakışıklı olduğunu biliyorsun değil mi? Serseri Bilmiyorum . ben sadece senin ne kadar güzel olduğunu biliyorum. Hadi çayları doldurayım yapalım kahvaltımızı kurt gibi acıktım dün geceden sonra
Gülerek beraberce kahvaltıya oturdular. Havada ki aşk kokusuyla dünyanın en keyifli ve çocukcasına şımararak kahvaltılarını yaptılar. Derin kendisini en son ne zaman böyle şımarık hissetmişti hatırlayamadı. O giydiği Deniz’in tshirtü o kadar güzel bir hava vermişti ki Deniz gözlerini ayıramıyordu. Beraberce boşları topladıktan sonra Derin şimdi sıra bende kahveleri ben yapacağım dedi. Kahvelerini sigara eşliğinde aşk sözcüklerinin her türlüsü söyleyerek içtiler. Tam Derin kahve fincanını kapatacakken Deniz kahkaha atarak: Ben kahve falı bilmem ki seni ikna etmek için söylemiştim Serseri beni ilgilendirmez bakacaksın bende baktırmam ama söz verdin getir bakayım şu dudaklarını bir öpücük vereyim belki seni bu ikna eder Hmmm . hemen alayım fincanı sallarım artık birkaç şey derken gözlerinin içi gülüyordu. Derin Deniz’in kucağına oturdu. Deniz bir eli fincan da bir eli derinin belinde daha fazla dayanamayıp onu kucaklayıp hemen salondaki l şeklindeki koltuğa götürdü. Soyunmaları neredeyse beş – altı saniye kadar sürmüştü. Doyamamışlardı birbirlerine. Derin alttan kendisine doğru Deniz’i çekip o soluksuz öpüşmelerine başladılar. Nasıl olurda öpüşmeyi sevmiyormuşum ben diye geçirdi içinden. Bu sefer Derin Deniz’i itip sırt üstü yaslayıp bütün vücudunu dolaştı öpücükleriyle. Deniz kendini Derin’ e teslim edip gözlerini kapatarak kendinden geçti. Kafasında hiçbir şey yoktu sadece o an yaşadıkları aşkın en sıcak en doruktaki anı vardı. Derin kasıklarının üzerine oturduğunda onu kendisine doğru çekip derin derin öperek beraberce bir kez daha uçmuşlardı. Birbirlerini karşı koyamıyorlardı bu nasıl bir şeydi. Derin’i üzerinde sımsıkı sarılarak öle uzun süre kokladı. Ve Derin kulağına fısıldayarak : Beni hiç bırakmayacaksın değil mi? Asla sevgilim asla ben seni bırakmayacağım Daha sonra ayağa kalkıp duşa gideceği sırada Derin içten bir off çekerek: Eyvah telefonum şarjı bitmişti. Nasıl atladım ya Melis aradıysa ? nasıl unuttum ya…hep senin yüzünden serseri beni o kadar uçurdun ki her şeyi unuttum biliyorsun değil mi? Pardon sevgilim sen duşa gir ben telefonunu şarj takayım meraka etme Tamam sevgilim çok sağol.
Telefonu şarja taktıktan sonra bir sigara daha içip banyoya gitti. Derin’i izlemek için suratını ve ellerini duşakabinin buzlu camına yapıştırdı hayranlıkla onu izlerken Derin duşakabinin kapısını açıp onu içeri çekti. Beraberce o ılık suyun altında birbirlerine dokunarak yıkandılar. İkisi de banyodan çıkıp havlularla salona gelip birer sigara daha yaktılar. Derin telefonu hemen açtı. Gelen bir sürü banka ıvır zıvır mesajları baktıktan sonra Deniz’e sus işareti yaparak Melis’i aradı. Bebeğim günaydın. Günaydın anniş Bebeğim telefonun şarjı bitmiş. Bende uyuya kalmışım. Saat kaçta döneceksiniz ? Yoldayız anniş. Babama sorayım 1 saat sonra evde olacakmışız anniş. Tamam bebeğim. Sen babana söyle ben geleyim Balçova’ya seni ordan alayım anne kız bir şeyler yapalım olur mu Tamam annişim benim. Seni çok özledim bebeğim Bende seni özledim hadi bye Bye tatlım Deniz’e dönüp : sevgilim benim acil gitmem lazım. Melis’i alacağım en kısa süre içerisinde görüşürüz. Biraz özle beni peki sevgilim. Ben seni eve bırakayım yok hayatım ben kendim giderim. Bu mükemmel gece ve sabah için teşekkür ederim. Giyineyim ben hemen çıkayım tamam bebeğim Derin oda da giyinirken tek eli kapıya yaslanmış bir şekilde üzgün elinden topu alınmış bir çocuk gibi onu izliyordu. Hızlıca giyinen Derin son bir veda öpücüğünü kondurarak dudağına hızlıca evden çıktı. Onun için dünyada ki en önemli şey Melis’ti. Söz konusu o olunca akan sular dururdu. Kapının önünden köşedeki taksi durağına geçip eve geldi. Yukarı çıkıp üstünü değiştirdi ve makyajını yaptı. Makyajsız olarak eve geldiği ender anlardan biriydi. Çantasını ve şarj aletini alıp dışarı çıktı çünkü şarjı çok azdı. Arabasına atlayıp Alsancak’ta zeka geliştirici çocuk oyunları satan dükkandan Melis’in çok istediği bir oyunu almak için bir oyuncakçı mağazasına uğradı. Oyunları güzel hediye paketi yaptırıp elinde mağazanın karton torbasıyla dışarı çıktı. Arka koltuğa atıp torbayı Balçova’ya doğru harekete geçti. Melis annesine acayip düşkündü ve yol boyunca iki kere arayıp anne nerde kaldın diye sordu. Ve eski eşi Murat’ın evine geldiğinde Melis balkondan annesine o kocaman gözleriyle bakıyordu. Annesine bir dakika işareti yapıp sırt çantası babasının elinde aşağıya indi. Derin arabadan hiç inmedi. Kızıyla vedalaşıp çantayı arabanın arka koltuğuna koydu Murat . arka koltuktan boynuna öyle bir sarılışı vardı ki Melis’in sanki yıllardır onu görmüyordu. Kıkırdaya kıkırdaya annesinin yanaklarını öptü ve arka koltuktan annesine: Annişim benim. Ben seni çok özlüyorum babamdayken. Bebeğim bende seni çok özlüyorum Ne yaptınız ? Bodrum nasıldı ? kimler vardı babaannenlerde ? Hiç denize gittik öyle akşam mangal yaptılar. Sıkıldım ben. Babaannem vardı , halam vardı babam vardı birde Ama Melis bebeğim niye sıkılıyorsun böyle hemen. Hiç eğlenmedin mi? Eğlendim de sıkılıyorum anne ne yapabilirim? Ben seninleyken daha çok eğleniyorum. Geldi mi babanın sevgilisi ? Geldi anne Hmmm nasıl biri Offf anne sorma bana böyle şeyler. Bilmiyorum Tamam bebeğim… Anne sen niye böyle sırıtıyorsun. Hiç bebeğim seni çok özlemişim ondandır. Senle inciraltı yapalım mı? Dönüşte avm ye uğrar film seyreder alışveriş yaparız. Olur mu? Yuppiiiii evet anniş seni çok seviyorum annişim Bende seni yavrum o zaman en çok sevdiğimiz albümü koyuyorum. Lena mı? Evet Sesini aç anniş Melis 9 yaşında upuzun kıvırcık saçlı, iri iri siyah gözleri olan çenesi, burnu her şeyi tamamen baba tarafına çekmiş çok güzel , akıllı, uslu , kıkırdak , duygusal ve büyümüşte küçülmüş diyebileceğiniz her şeyi rahat rahat konuşabileceğiniz bir kızdı. Neredeyse bütün yabancı şarkıları ezbere bilir ve evdeyken devamlı ilgilenmenize gerek kalmadan kendi kendine eğlenebilen bir kızdı. Bütün gün pijamasıyla evde oturabilirdi. Dışarı çıkmayı hiç sevmiyordu ev kuşuydu. En çok sevdiği eşyaları pijamalarıydı. Doğduğundan beri aynı şekildeydi. Bazen bugünkü gibi annesini kırmayarak dışarı çıkıyordu. Annesi hatta göbek bağını ufak ufak keserek devamlı gezen arkadaşlarına vermiş yollara atmıştı. Oda ufakken kalan ufak parça göbek bağını evde saklıyordu ve annesine vermiyordu. O annesinin hayattaki her şeyiydi oda annesini başka hiç kimseye değişmezdi. Hatta örnek anne kız seçilebilirlerdi
İnciraltı’nda arabayı park ettikten sonra deniz kenarında bir kafeye oturup büyük bir iştahla söyledikleri midyeleri tek tek limonlayıp midelerine indirirlerken Derin çivi çiviyi söker düşüncesi ile buz gibi malt birasını yudumluyor , Melis’te portakal suyunu içiyordu. Melis kuzeni Can’ın Bodrum’da yaptığı yaramazlıkları ve huysuzlukları anlatırken Derin kızına kahkahalarla eşlik ediyor bir yandan da Deniz’i düşünüyordu. Derin babasıyla neler yaptıklarını , işlerinin nasıl gittiğini öğrenmeye çalışsa da laf aralarında Melis öff anne diye lafı geçiştiriyordu. Resmen büyümüş küçülmüş bir kızdı. Derin de Murat ‘ın işlerinin nasıl gittiğini merak ediyordu. Mahkemenin verdiği nafakayı bile daha bir kere olsun almamıştı. Çünkü kendisini güçlü kılıyor ondan bir kuruş bile istemiyordu. Sadece okul taksitlerini düzenli ödemesini istiyordu. Biraz daha kıkırdadıktan sonra Derin Melis’in ağzını yoklamak için biraz ciddiyetle : Melis bir erkek arkadaşım olsun ister miydin? Bilmem . neden soruyorsun? Yok öylesine biliyorsun ki senin düşüncelerin ne istediğin benim için çok önemli Hmmm. Olabilir anniş ama evlenmeyeceksin. Ben seni kimseyle paylaşamam Tamam küçük meleğim. Bende seni kimseyle paylaşamam zaten sen benim her şeyim Annişim benim. Peki kedi alacak mıyız anne? Şu an için zor bebeğim. Ben çalışıyorum sen okuldasın kendimize zor bakıyoruz. Başka bir canlıya şu an için zor belki ilerde şimdilik su kaplumbağasına ne dersin? Olur ama en son ki balıkları unutma. Sularının sıcaklığını ayarlamak için kaynar suyu dökerken balık altında kalıp ölmüştü bence biz kuş alalım yok yok onuda kaçırırız. Ben kediye kadar beklerim
İkisi de gülmekten ölmüştü. Balık olayını Derin bile unutmuştu ne hafıza var dedi içinden. Hesabı ödeyip kafeden kalktılar. Arabaya bindiğinde yeni fark etmişti hediye poşetini. Alışveriş yapmaktan kıyafet denemekten öyle şeylerden çok hoşlanmazdı. Daha çok dergiler, zeka geliştirici oyunlar , resim, müzik ve piyano çalmaya karşı ilgi duyuyordu. Poşeti açınca çocuk tabusunu gördü sevinçle annişine bir öpücük daha verdi. Paketi açıp oyunun kurallarını inceliyordu. Neredeyse Balçova’ da ki alışveriş merkezine geldiler. Melis arabada oyun kurallarını tek tek okuyup incelerken Derin yol üzerine mi alt katta bulunan otoparka mı park etsem diye düşünüyordu. Yine yol üzerine park etme cesareti gösteremedi otomatik park özelliği olan bir araba mı alsam diye düşündü. Alta kattaki otoparka inip klasik yer bulma turlarını atıyordu. Neyse ki fazla dönmemişti bugün giriş kapısına yakın bir yer gördü. Girer mi girmez mi diye düşünüp dururken birden Melis’e ‘anneciğim buraya girer mi’ diye . 9 yaşındaki bir çocuğun sözüne güvenip girmeye çalıştığında Aydın plakalı sarı renkte ki bir megane coupe’ye şöyle hafiften çarptı. Sağa sola baktıktan sonra panikle arabadan çıktı. Melis hala gülmekten yarılıyordu. Megan’ın sol ön tamponunda kırmızı boyalı bir ezik oluşmuştu. Kendi arabasında hafif sarımtırak bir renk vardı. Zaten Galatasaraylı olan küçük iki kişilik ailesi bunu arabalarındaki ufak boya iziyle tescillemişlerdi. Kimsenin fark etmemesinden dolayı arabaya bindi hemen iki blok ötede geniş bir yere park etti. Arabada paniklemesini üstünden atan Derin de Melis’in kahkahalarına katılmıştı. Beş dakika boyunca arabada kalıp gülerken bir sürü saçma şeyler kurdular kafalarında. Çarptıkları adamın aynı apartmandan biri olabileceğinden tut ta bir seri katil olup izlerini sürüp onları bulacağına kadar bir sürü saçma şey kurup güldüler. Bu başkasının oturup ağlayacağı durum da bunu yapabiliyorlardı. Bunda acaba dün gece ve sabahın verdiği rahatlama ve mutluluğun katkısı var mıydı? En sonunda yavaş yavaş adımlarla o kadar suçlu bir ifade ile içeri girdiler ki avm den yani bir olay olmuş olsa o an içer de direk ‘aha bunlar yapmıştır’ derlerdi. İlk önce kitapçıya uğradılar. Neredeyse kendi yaş grubuna ait kitapların hepsini okumuştu. Baktı dikkatlice inceledi hoşuna giden bir şey bulamayınca dergilere geçti hepsinin bu ay ki sayısını almıştı. Oradan bir şey almak amaçlı hiç takip etmediği bir çocuk dergisini aldı. Şirinler resmini görünce kapakta dikkatini çekmişti. En çok sevdiği animasyon filmiydi. Dergiyi alıp parasını ödemeden kapıdan çıkarlarken güvenlik görevlisi yaklaşıp efendim kasa şurada der gibi el işareti ve tebessümle Derin’e kasayı gösterdi. Melis yine kıkırdayarak : Anne dergiyi az kalsın çalıyorduk biliyorsun değil mi? Evet ya ne kötü bir anne – kız olduk biz. Evet anniş. İlk önce arabaya çarpıp kaçtık şimdi de neredeyse hırsızlık yapıyorduk En iyisi sen bekle. Ben ödeyip geleyim. Tamam anniş. Yine gülerek çıktılar bugün ne çok gülmüştü Derin. Hayatının 10 senesinde hiç belki de bu kadar gülmemişti. Hep şanssız olduğuna inanıyordu acaba şansı mı dönmüştü. Hatta Denize de bundan sonra hayatında şansızlıklar olabilir ben çok şanssızım demişti ve o da gülmüştü. Derginin parasını ödedikten sonra hemen yan tarafında bulunan sinemaya geçtiler. On beş dakika sonra 3D bir animasyon filmi başlayacaktı hemen biletlerini aldı. Patlamış mısır ve kolayı sinema da çok seviyordu Melis. Önlerinde dört beş kişi vardı. Sıra beklemek ve kapalı alanda film veya tiyatro oyunu izlemek Derin de sıkıntıya neden oluyor kendini boğulacak gibi hissediyordu. Bugün öyle bir hissede girmemişti. Acaba gerçekten Deniz iyi mi gelmişti ona. Popcorn ve kolayı aldıktan sonra 3D gözlüklerini alarak yerlerine geçtiler. Salon komple doluydu. Önlerinde oturan iki tane çocuk gereğinden fazla ses çıkartıyorlardı. Melis annesini dürte dürte filmi izlediler. Beklediklerinden çok daha iyiydi. Derin’in ilk 3d filmiydi ve bu şekilde izlemekten keyif almışlardı. Şimdi sıra Melis için en kabus olaya alışverişe gelmişti. Mızmızlana mızmızlana birkaç tane tshirt ve güzel bir elbise almayı başarmışlardı. Saat akşam sekizi biraz geçmişti. Karınları acıktılar ve yine aynı avm de her geldiklerinde uğradıkları dönercide İskenderleri götürdüler. Arabaya gitmeden önce dışarıda bir sigara içmek isteyen Derin’e Melis trip atmaya başlamıştı. Sigara içmesinden nefret ediyordu annesinin. Aslında onun yanında hiç içmiyor evde de balkonda içiyordu. Ama bu sefer canı çok istemişti Melis’ e rica ederek bir sigarayı dışarda keyifli keyifli tüttürdü. Artık park yerine gidip arabayı alıp eve gitme zamanı gelmişti. Aşağıya korka korka indiler sol tarafa baktılar araba sahibi gitmişti. Pis pis sırıtarak herhalde fark etmedi artık Aydın’da fark eder diye aklından geçirdi. Arabaya binip bu sefer Adele’nin albümü eşliğinde şarkı söyleye söyleye eve gittiler. Kabus bir an daha Melis’in Pazar banyosu ve o uzun kıvırcık saçların kurutulup taranma zamanı. Banyo yapmayı sevmediğinden teşvik amaçlı anne kız beraber küvette yıkanıyorlardı. Yıkandıktan sonra bornozunu giyip klasik kanepeye uzanıp ipadinde oyun oynarken Derin kendini kurulayıp giyinip salona geldi. Kısa straples leopar desenli kısa penye püfür püfür elbisesini giydi. Sıkıntılı olduğundan sutyen ve kilotsuz dolaşıyordu hep evde. Menopoza girdiğimde ne yapacağım artık diye düşünüp güldü. Sorunlu olduğunu kabul ediyordu zaten. Saç kurutma makinası ile Melis kanepe de uzanırken saçlarını kurutup tarayarak açtı. Büyük bardakta sularını getirdi Derin. Melis annesinin kanepede yayılıp eteği açılan annesine kıkırdayarak : Anne kukun gözüküyor Niye gülüyorsun öle bakim ayıp anneyle dalga geçilmez Kıkırdamaya başladılar. Melis kitabına ve Derin de cep telefonuna daldı. Telefonunda iki tane mesaj gelmişti Denizden : Gördüğüm en derin mavi nasılsın? Gününüz nasıl geçti ? Sağol tatlım. Melis ile beraber anne – kız günü yaptık. Eeee senden büyük ve çocuğu olan bir kadınım anne olmak kolay değil . evet gördüğüm en güzel anne. Eğlendiniz demek Biz hep eğleniyoruz zaten Bende bir gün size katılabilir miyim ? O şimdilik zor canım. Senle bile ne olacağımız belli değil . biz birlikteyken eğleniyoruz. Seninle çok eğlendim anı yaşayalım . carpediem yani bende seninleyken çok eğlendim. Bir dahi ki seferi sabırsızlıkla bekliyorum Hmmm hadi sana iyi uykular Melis çoktan daldı. Özle biraz beni çoktan özledim hem de çok. Bu arada sutyenini çok arama burada unutmuşun Hehheehe ben hep çıkartır atarım bir yere. Onunla yetin artık serseri seni Serseri seni çok öpüyor Bende seni mucks Neremden Hmmm onu senin hayal gücüne bırakıyorum O zaman senin hayal edeceğim bütün gece Hadi yat uyu artık baştan çıkarma beni iyi geceler İyi geceler sevgilim
Her zamanki gibi koltuğunda sızan yirmi yedi kiloluk Melis’i kucaklayıp yataklarına geçtiler. Melis yataktayken annesinin memesini arayan bebek gibi ellerini yoklayarak ona dokunmadan uyuyamıyordu. En ufak kıpırtısında sanki radarlarını açıyormuş gibi gözlerini kocaman açıp annişine bakardı. Anne kız kaşık pozisyonu adını verdikleri yan şekilde yatıp sırtını annesinin göğsüne yaslayıp uykuya daldılar. Bir eli de ayağındaydı. Sanki kaçıp yanından gidecekti.
Sabah yedi de Deniz gözlerini açıp kendisini buz gibi suyun altına atıp duşunu aldıktan sonra Denizli’den hediye gelen üzerinde isminin ve soy isminin baş harflerinin işli olduğu beyaz bornozunu üzerine geçirip bomba adını verdiği karışımını hazırlayıp bir dikişte bitirdi. Karışımın içinde süt , bal , muz, fındık ve ceviz vardı. Enerjisini aldıktan sonra kaprisini ve üzerine salaş yeşilimtırak yırtık pırtık tshirtünü giyip dükkana doğru hafif tempo da koşarak geldi. Kafeye hala masa düzeninin hazır olmadığını görüp kafenin şefi Hakan’ı yanına çağırdı. Siz hala hazırlanmadınız mı ? insanlar kahvaltıya gelecek. Kusura bakmayın efendim. Ceyda bugün için sizden izin almıştı. Mehmet’ te sabahtan rahatsızlanan annesini hastaneye götürecekmiş. Beni aradı izin istedi. Ben de size ulaşamaya çalıştım cevap vermediniz. Evet telefonum sessizdeydi. İyi yapmışın Mehmet ile görüşürsen benimde geçmiş olsun dilediğimi iletirsin. Sanırım iş yine bize düştü. Yok efendim ben hallederim siz kahvaltınızı yapın Deniz bey. Ya Hakan’cım sen benim işten gocunduğumu gördün mü hiç? Ben masaları hallederim siz servis takımlarını halledin. İnşallah aşçımız da bir sorun yoktur Aşçımız hazırlıklarını tamamlamak üzere efendim. Ben eksik listesini hazırladım buyurun size vereyim Tamam şu masa düzenini halledeyim daha sonra alışveriş işini hallederim. Sen sadece bana demli bir çay getirir misin? Peşin peşin keyfimi yapayım . Tamam efendim Düzeni aldıktan sonra yoğun geçen kahvaltı hazırlığını tamamladılar. Deniz Hakan’ı tekrar çağırarak : Hakan kardeşin Cenk’i arasana bir işi yoksa gelsin yine size yardım etsin bugün için Çağırdım bile Deniz Bey yarım saate gelir Sağol sen olmasan ne yapacağız Hakan’cım. Ne demek aile gibi olduk biz Sağol şimdi kahvaltımı yapabilirim Kahvaltıyı yaptıktan sonra sigarasını yakıp büyük toptan satış yapan markete doğru yola çıktı. Arabayı çalıştırdığında saat daha çok erkendi Derin’e msj atmak için ama yol boyunca kendisini zor tuttu. Bütün eksikleri aldıktan sonra arabaya yüklemeye başladı. Ketçap kolisini alışveriş arabasından çıkarırken elini alışveriş arabasının kopan demirine taktırdı. Sol elinin üstünde bir çizik oldu. İstemsiz şekilde elini ağzına götürüp akan birkaç damla kanını emdi. Çocukluktan kalan bir alışkanlıktı herhalde. Arabanın torpidosundan yara bandını çıkarıp taktı. Yarım kalan eşyaları da yükledikten sonra kafeye geldi. Elemanlar eşyaları boşalttıktan sonra tekrardan saatine baktı. Saat dokuza yaklaşmıştı. Hemen cep telefonuna sarılıp mesaj attı.
Günaydın sevgilim. Benim güzel yüzlü sevgilim. İnşallah uyandırmamışımdır Beni sakın bu saatte rahatsız etme sabahları uyumak istiyorum . ve bu güzel sabah uykumu da boka çevirdin. Bana artık bir akşam yemeği borçlusun Seve seve sen ne zaman istersen ısmarlarım. Ben hafta içi diye bu saatte msj atmıştım Şaka şaka tırstın demi uyanmıştık anne kız yatak keyfi yapıyorduk şimdi duşa gireceğim sonra kahvaltı hazırlarım. Hadi sende işine adapte ol gerçi bu ilgin de hoşuma gidiyor hadi bye Ok bye
Deniz bir ara ‘ aha sıçtık’ diye geçirdi. Sonra neyse yemek sözü aldık en azından diye geçirdi. Karışık geldi çözememişti bu mesajlaşmayı iyi miydi? Kötü müydü? Bilemedi .Neyse işime adapte olayım diye düşündü. O sıra Hakan’ı çağırdı : Hakan sana verdiğim adrese portakal suyu , kahve ve kahvaltıyı Cenk ile yolladın mı ? Evet Deniz Bey on dakika oldu birazdan siparişi teslim eder herhalde. Ne oldu bir sorun mu var efendim? Yok yok sağol Hakan’cım ben mutfağa gideyim de biraz yardım edeyim Tamam kolay gelsin Tam önlüğünü üstüne geçirdi telefonuna bir geldi. Sen gerçek misin ? rüya mı bu? Beni fazla şımartma Sen yeter ki şımar. Ne zaman görüşeceğiz özledim seni En iyi ihtimal Cuma olur herhalde. Biliyorsun hafta içi kızımlayım Ok afiyet olsun prenses ben işime döneyim Teşekkür ederim bu arada ama kraliçe daha uygun herhalde prenses olmak için biraz yaşlıyım Ne demek o sen hala taş gibisin ve çok ta genç gözüküyorsun ve güzelsin prensesim Şımarmaya ihtiyacım varmış. mucks Mucks Derin ve Melis mükellef kahvaltıyı yaptıktan sonra birkaç sokak öte de oturan teyzesi Sevgi’ye bıraktı. Sevgi daha önce hiç evlenmemiş elli iki yaşında ince zayıf , yeşil gözlü yaşını hiç göstermeyen biriydi. Gayet pozitif mutlu sayılabilecek biriydi. Melis ve diğer yeğeni Sude ile vakit geçirmek hoşuna gidiyor. Onlarla oyalanıyordu. Genç yaşta emekli olmuştu. Sosyal sigortalardan iki sene önce müdür olarak emekli olmuştu. Evde genelde vakit geçiriyordu. Hayatına çok fazla erkek girmemişti. Artık evlenmek de istemiyordu. Ailedeki herkesle arası çok iyi olan tek kişiydi ve özellikle Melis ve Sude’ye çok düşkündü. Annesi ve babası memleketleri Amasya’da yaşıyorlardı. Dört kardeş hepsi İzmir’ de yaşıyorlardı. Derin , Sevgi , Serap Karşıyaka’da Nurdan ise Çeşme’de oturuyorlardı. Derin en küçükleriydi ve en bağımsızıydı. Hepsi ile mesafeliydi. Onlara bana karışmayın derdi hep. Sevgi’yi biraz farklı tutuyordu çünkü Melis ile ilgileniyor bu onu çok rahatlatıyordu. Birbirleriyle bayram veya çocukların doğum günleri haricinde çok görüşmezler ve telefon ile konuşurlardı. Bayramlar da artık gitmiyordu memlekete Derin. Zaten çok kinciydi bir kere küstü mü kolay kolay konuşmazdı bir daha. Anne ve babasıyla eşi Murat’tan ayrıldığında onu suçlu bulup damadın yanında yer alıp. Boşandığını bile yakın çevrelerine söyleyemiyoruz dediğin de küsmüş ve yaklaşık bir buçuk yıldır hiç konuşmuyor. Aradıkların da direk telefonu Melis’e veriyordu. Halbuki o sekiz sene evli sene kaldığında neler yaşamıştı kimse bilmiyordu. Geceleri için için ağlayıp uykusuz kalıp o günümüzün vitamin hapı kullanıldığı antidepresanlarına başlamıştı. Çok aşık olarak evlendiği adamla 2 sene boyunca mutlu bir evlilik yaşamıştı. Melis’e hamile kaldıktan sonra aralarındaki o elektrik gitmişti. Murat artık Derinle ilgilenmiyordu. Melis doğduktan sonra yataklarını bile ayırmışlardı. Evliliğin son 6 senesinde kardeş gibi yaşamışlardı. Son 6 senesinde şu geçen hafta sonu Deniz ile yaşadığı kadar bir cinsellik yaşamamışlardı. Ve bu dönem için de bir kadının yaşayacağı psikolojiyi düşünün ona rağmen kocasına ve kendisine saygısından dolayı sadık kalmıştı. Ve kadınlığını unutmuştu. Ve evliliklerinin son zamanlarında öğrendiği bir şey onu çok yıkmıştı. Bu onunla mezara gidecekti ama boşanmak için bunu koz olarak kullanmıştı. Akıllı bir avukat arkadaşı sayesinde evin yarısını ve ölene kadar istediği sürece oturma hakkını almıştı. Aylık cüzi bir miktar nafaka da bağlamıştı mahkeme. Mahkeme çıkışı Murat’ın gelip bu nafakayı sana ödemeyeceğim biliyorsun değil mi ? demesine Zaten senden bir kuruş almayacağım bunu da sen bil diyerek reddetmişti. Eğitim ve yemek masrafları da babasına aitti. Bu Avukat arkadaşı olmasa hiç bir şey almadan gidecek kadar gurur yapmıştı. Ama sonradan arkadaşına çok dua etti. Melis özel bir okula gittiği için okul masraflarını karşılıyordu Allahtan ve hafta sonları kızıyla ilgileniyordu. Hakkını vermek lazım çoğu babadan daha ilgiliydi. Boşandıktan sonra evin masrafları , kendi masrafları , araba masrafları, vergiler ile fazlaca boğuşuyor ve işini hiç aksatmadan yapıyordu. Melis’i hiçbir şeyden mahrum bırakmıyordu. Ve işte bu nedenlerden eski eşi Murat ile artık birbirlerine verecek bir merhabaları bile yoktu. Bazen kendi kendine kızıyor nafaka davası açıp bunun karşılığında evin diğer yarısını alayım veya nafakayı alayım dese de bunu asla yapacak bir karakter de değildi. Dışarıdan herkes onu çok güçlü ve iyi yaşam şartlarına sahip olarak görse de iç dünyasında bunu sağlamak için ne kadar ince hesaplar yaptığını bilmiyorlardı. Ama böyle bilinmekten hoşlanıyordu. Kimseden borç almaz , bütün faturaları günün öder yoksa uykusu kaçardı. Bankadan ne kredi ve ya kredi kartını zorunlu olmadığı sürece kullanmazdı. Kredi kartından sadece sigorta ve araba , ev vergilerini taksitlendirmek için kullanıyordu. Bazen benzin için kullanırdı. Parası varsa harcar yoksa ayağını yorganına göre uzatır bir tek bebeği Melis için ayrıcalık gösterirdi. Geçen nisan da onu Paris’te çok istediği disneylanda götürmüştü. Rüya gibi bir 5 gün için tur şirketi, pasaport ve vize işleri için toplamda 6000 liralık ekstra bir harcama yapmıştı ve bunun için bayağı fedakârlık yapmıştı. Kendisi mükemmel anneydi. Boşandıktan sonra kendisini ispatlamak istermiş gibi bir çok kişiyle çıktı. Çünkü evlilikte sorunun kendisinde olmadığını ispatlamak istiyordu kendine. Hemen hepsi başarısız denemeler oldu. En uzunu iki ay sürmüştü. Ve kendisini ilişki kadını olmadığına inandırmış ve özgür olmak bağımsız olmak fikrine inandırmıştı. Ama şu ana kadar geçen sadece 3 günde Deniz tamamen farkını hissettirmişti. Şu geçen üç gün de iki aylık ilişkisinden bile daha çok puan toplamıştı onda. Ve beraber oldukları süre boyunca kendisini ilk defa bir adam bu kadar özel hissettirmişti ve şımartmıştı. Ve ilk defa bu kadar biriyle ten uyumu yakalayıp sanki daha önce hiç sevişmemişim diyordu. Onun için bir tabak yemek hazırlama pahalı bir çanta almaktan daha değerliydi. Derin butiğe geldi ve dükkanı açıp günlük işlerini yaptıktan sonra kahvesini yaptı. Kahveyi yudumlarken kargo yeni kıyafetlerin içinde olduğu koliyi getirdi. Onları açıp vitrine özenli bir şekilde yerleştirdi. Pembe tek parça gelmiş olan yuvarlak yuvarlak deliklerle dolu omzu düşük askılı ile giyilebilecek bir tshirtü kendine ayırdı. Bugün pazartesi olmasına rağmen dükkan neredeyse hiç boş kalmadı. Başını kaşıyacak zaman bulamadı. Deniz’in yazdığı mesajlara bile karşılık veremedi. Sadece Melis ile 2 defa konuştu. Klasik anniş ne yapıyorsun ? ne zaman geliyorsun ? gelirken dondurma alır mısın? Gibi konuşmalardı. Ne zamandır bu kadar yoğun çalışmamıştı. Yeni siparişlerini hazırlayıp mail ile toptancılarına gönderdi. Saat akşam sekizi geçmişti. Yorgunluktan ölmek üzereydi. Yorgunluk kahvesini yapıp içerken yemek yapma fikri zor gelmişti. Hem de Deniz’i görmek istiyordu bir yandan. Melis’i arayıp : Anneciğim seni alıp sahile gidip dışarıda birer tane kumpir yesek olur mu? Anne evde yesek olmaz mı? Çok yoruldum kızım hem değişiklik olur ? Ama anne… Kumpir diyorum sana ? Tamam o zaman olur. Ne zaman geliyorsun en fazla on beş dakikaya ordayım. Hazırlan bebeğim.. Tamam anniş bye Arabaya binip ablası Sevgi’den Melis’i alıp sahile bütün gün cevap veremediği Deniz’in kafesinde soluğu aldı. Deniz, Derin’i kızı Melis ile görünce şok oldu. Yüzünde çok sevimli bir ifade ile dizlerinin üzerine eğilip : Aaaaa. Kimler gelmiş ? Bu küçük prensesin adı ne acaba ? Birazcık mırın kırın ederek konuşmak istemedi. Çünkü Melis herkesle çok konuşmazdı. Çok nazlanarak ; Melis benim adım. Peki senin adın ne? Deniz küçük prenses. Memnun oldum. Ne ikram edeyim size? Biz annemle kumpir yemeğe geldik. Dedikten sonra diyaloğu sonlandırdı Melis. Annesi kollarını bağlayarak hafif tebessüm ile ikisinin konuşmasını hayretle ve sevinçle dinlemişti. Hiç tanımadığı biriyle böyle konuşması görülmüş şey değildi. İçinden bu Deniz de şeytan tüy var diye geçirdi. Deniz onları yine deniz manzaralı ir masaya buyur etti. Derin ve Melis’e içinde neler olacağını seçmeleri için menü getirerek ne içmek istediklerini sordu. İkisi de kola istedi. Masaya gelen kumpir tabakları her zamankinin aksine güzelce süslenip ketçap ve mayonez ile Güleryüz yapılmış olarak geldi. Derin sadece kafede birkaç kere görüp çok samimi değilmiş gibi davrandı. Çünkü Melis’in böyle bir tanışmaya hazır olmadığını düşünüyordu. Çok yoğun duygular hissetseler de birbirlerine ilişkileri daha çok çok yeniydi. Bütün gün mesajlarına cevap vermeyen Derin’in kendisini çok önemsemediğini düşünmüştü. Fakat buraya kızıyla onu görmek için geldiğini görünce ona değer verdiğini anladı ve kendini mutfağa attı. Harika sunumlar ve yemekler hazırladı mutfakta. Bunu ya canı çok sıkkınken ya da çok mutluyken yapardı. Yemekten sonra çocukların oyun oynaması için üç tane ipadin bulunduğu masayı görünce Melis annesinden izin isteyip içeri geçti. İpad olunca kendi kendine saatlerce oyalanabilirdi. Bu fırsattan istifade ederek Deniz :
Kızın çok tatlıymış. Ama sana hiç benzemiyor. Maalesef aynı baba tarafı Niye hiç yazmadın bana ? Çok yoğundum Hmm. Bende seni hiç göremeyeceğim zannettim bir daha – Yok serseri. Sana söylediğim gibi hayatta önceliklerim var benim. Kızım gibi ve cidden çok çalışmak zorundayım. Hafta sonu görüşürüz artık. Tamam. Sevindim. ne yapalım hafta sonu ? Konuşurlarken Melis geldi. Artık gitmek istiyordu. Dışarı da bu kadar uzun zaman geçirmesi bile annesinin deyimiyle pijamalı prenses için çok iyi bir gelişmeydi. Giderken Deniz’e teşekkür edip iyi geceler diledi. Evlerine dönmek için arabaya bindiler. Arabada giderken Melis’e dönüp : Nasıl beğendin mi kumpiri ? eğlendin mi birazcık ? Evet anniş. Zaten sen varken ben eğleniyorum. Peki Deniz’i sevdin mi? Evet sevdim ipad koyması çok daha güzel ama Evet ben de yeni fark ettim Eve girdiklerinde Melis pijamasını Derin’de kısa geceliğini üstüne geçirip yatak odasında okuma lambalarını açarak kitap okumaya başladılar. Melis dalıp gitti kitap elindeyken Derin biraz daha okuyup oda esneyerek lambasını kapatıp uyudu Akşam kafe çok kalabalık değildi. Deniz kafeden erken çıkıp uzun zamandır göremediği İstanbul’dan İzmir’e iş amaçlı gelen arkadaşı Anıl ile buluşacaktı. Anıl İstanbul’da büyük bir otel de satış ve pazarlama müdürlüğü yapıyordu. Anıl orta boylu , kilosu boyuna göre biraz fazlaydı , hafif göbekli, saçları yer yer dökülmüş seyrekti. Sol kulağı küçüklüğünden beri çok iyi duymazdı. Sol kulağın arkasında hala dört ay önce geçirdiği ameliyatın izleri duruyordu. Üniversite de başlayan dostlukları hala aynı şekilde devam etmekteydi. İşler güçler tabi biraz uzaklaşıyordu insanlar ama en azından telefon ile internetten çok sık görüşüyorlardı. Ve her buluştuklarında Alsancak , Karşıyaka değil üniversite yıllarındaki gibi Bornova’ya giderlerdi. Yine Bornova’da rock bara gideceklerdi. Daha saat erken olduğu için ilk önce küçük parkta bir pupa gidip birkaç bira içip neler yaptıklarını konuştular. Anıl İstanbul’da yaşamanın ne kadar zor olduğundan , trafikten , insanların vurdumduymazlıklarından şikayet ediyordu. Ve her defasında senin gibi kariyeri bırakıp bir yer açacağım diyordu. Deniz’ de bu işlerin öyle dışarıdan görüldüğü gibi kolay ,rahat olmadığını zorluklarını ,artık öyle kazançların olmadığını ,personelle ve vergilerle uğraşmanın çok zor olduğunu ve kariyerine devam etmesi şeklinde telkinde bulunuyordu. Birkaç bira diye bira oturdukları pubda dörder tane birayı çoktan götürmüşlerdi. Mekandan çıkarken kapıdaki bodyguard Deniz’i tanıdığından hemen el işareti ile taksiyi çağırdı. Taksiyle gidecekleri Bornova’daki ünlü rock bara gittiler. Ve bugün yerel bir grubun konseri vardı. Hafta içi olmasına rağmen mekan yine tıklım tıklımdı. En önden bir masaya geçip bir şişe absoult açtırdılar. Bol enerji içeceği ile şarkılarla eşliğinde votka su gibi gidiyordu. Ve çok sevdiği şarkının rock coverını çalıyorlardı. ‘Eller günahkar’ derken kadehlerini kaldırdılar ve şerefe… yan taraflarındaki bistroda ellerinde biraları olan iki tane genç üniversite öğrencisi belli olan kız onları kesiyordu. Anıl Deniz’i dürterek ; Bu gece şunları tavlasak ya , hadi oğlum be Deniz için yapması normalde çok kolay ve olağan bir şeydi. Fakat ağzını açıp onlarla konuşmak içinden gelmiyordu. Çünkü aklında, beyninde, kalbinde bedeninin her yerinde fazlasıyla Derin vardı. Ve etraftaki kızların hiçbirisinin davetkar bakışları cazip gelmiyordu. Acaba aşk dedikleri şey böyle bir şey miydi? Aşık mı oluyorum diye geçirdi içinden oysaki çoktan kaptırmıştı. Dinlediği her şarkı da onu düşünüyordu ve gözünde düşündükçe devleşiyordu. Etraftaki cıvıl cıvıl güzel kızlar onun dikkatini çekmiyordu. Eskiden olsa şu hatuna bak , çok fenaymış , şunu bu gece götürsem gibi düşünürdü. Ama hissettiği bu duygular onun iyi hissetmesine neden olmuştu sanki bu doğruymuş diye içinden geçiriyordu. Anıl baktı Deniz’den iş yok kendisi denemeye kalktı ama sonuç hüsrandı. Deniz masaya geri gelen Anıl’a kinayeli bir gülümseme attı. Anıl Deniz’e dönerek : Yok oğlum ben bu tiple değil bardan yol kenarındaki orospuları bile parasıyla götüremem. Deniz kahkahalara boğulmuştu. En son çektiği votka boğazında kaldı gülerken ölmek bu olsa gerekti. Oğlum ben çirkin adamım ya sen niye hiç elini taşın altına sokmuyorsun pislik nasıl arkadaşsın bu geceyi yalnız mı geçirelim ? Yok oğlum ya içimden gelmiyor Görmeyeli tercihlerin mi değişti. Şurada ki barmani de fena kestin gördüm. Ayrıca senin içine sıçayım Yok be geri zekâlı. Öle değil aşık oldum galiba Sen ve aşk, kutup ve çöl gibi kavramlar. Ayrıca sen hoşlandığın kıza ben buna aşık oldum diyen bir tipsin. Şimdi silkelen ve şuradaki iki çıtırı kap getir buraya. Hesaplar benden korkma Sen öyle san. Bu defa farklı hem sen ne biçim arkadaşsın beni motive etmen lazım Valla kanki seni bu konu da en son motive edecek kişi benim. En son lisedeyken bir kız arkadaşım oldu ha annemin köyden bulup getirdiği gelin adaylarını saymazsak. Anlaşıldı ben yine bu gece elisabethe muhtaç kaldım. Kadehi mi o şanssız zavallı kadına kaldırıyorum. Bakalım üç gün mü 10 gün mü sürecek bu aşk Hah hah hah çok komik. Hadi bakalım şebek öyle olsun .ayrıca seni nasıl hala müdür yaptılar anlamıyorum. O zaman kalbimin en derin aşkına kaldırıyorum kadehi . şerefe Şerefe kanki Kafalar bir milyon şekilde sallana sallana bardan çıkıp yüz metre ilerideki çorbacıda aldılar soluğu. Çorbaları içip Anıl otele , Deniz eve ayrı ayrı taksilere bindiler. Deniz eve geldikten sonra ayakkabılarını çıkartıp üstüyle beraber kendini yatağa atıp sızdı. Kükremeyi andıran bir şekilde horlamaya başlamıştı. Çok içince horlardı.
Bütün hafta Derin ve Deniz yoğun bir şekilde mesajlaşıp ve telefon ile görüştüler. Cuma sabahı Deniz dükkana geldiğinde bütün hafta Derin’e hafta sonu için hazırladığı sürprizi mail olarak düzenlemeye karar verdi. Kime : Derin sever Konu : rakı balık ayvalık Dünyanın en derin mavisine; Geçen cumadan beri aklımdan çıkmayan beni büyüsü altında bırakan güzel kadın. Umarım Cuma ve cumartesi günü için herhangi bir programın yoktur. Cunda Ada’sında bir otelde güzel bir oda rezerve ettim. Seninle akşam 9 da rakı ve balık daha sonra gündüz Ayvalık turu , sınırsız güneşlenme ve akşamüzeri daha sonra masaj sonra sahilde şarap keyfi…ne dersin? Bana katılırsan çok mutlu olurum. Olumlu cevabını bekliyor ve beni yalnız bırakmamanı diliyorum. Denizden de güzel kadın … Deniz İnce kum Kime : Deniz incekum Konu : rakı balık ayvalık Denizcim ; Sen ailenle hafta sonlarını geçiriyorsun sanıyordum. Benim için geleneklerini bozma. Bu arada programa bayıldım ve beni en çok masaj kısmı ilgilendiriyor Derin sever
Kime : Derin sever Konu: rakı balık Ayvalık Senin için değil kendimi seninle iyi hissettiğim için geleneklerimi değiştiriyorum. Seninle geçirdiğim her dakika özel ve seni çok özledim. O zaman eşyalarını hazırla ve ben seni akşam yedi gibi alayım. Yolda giderken program detaylarını anlatayım bu arada masaj sevdiğini önceden bilseydim keşke Mucks Kime : Deniz incekum Konu :rakı balık Ayvalık Ok… saat yediyi bir dakika geçme sakın çiçeklerimi de unutma çok şımardım galiba senin için yarın da butiği kapalı tutarım zaten bu tatile ihtiyacım vardı çok iyi oldu. Hem serseri masaj yapmak için vakit mi kalmıştı yeterince uçmuştum masaj dan da iyi geldi bana Neyse mucks Akşamüzeri altı gibi kafeden ayrılan Deniz ilkönce berberine geçti. Aradaki yaş farkından dolayı iyice uzattığı kirli sakal ve bıyığını şöyle bir toplattı. Sonra evine geçti üzerine bir kot ve tshirt giydi ve dolaptan gelişi güzel birkaç parça eşyasını güneş gözlüğünü ve kişisel bakım ürünlerini spora giderken kullandığı sırt çantasına doldurup evden dışarı çıktı. Yol üzerindeki her zaman alış veriş yaptığı çiçekçiyi tel ile arayıp güzel rengarenk bir buket yaptırdı. Derin’i alamaya dükkâna geldi. Deniz kapıda bekleyen Derin’in üzerinde herhangi bir çanta olmayınca şaşırarak onu öptü ve ; Hani canım hiçbir şey hazırlamadın mı? Gülerek arabanın bagajını açıp : Gördüğün üzere benim elbise dolabım her zaman yanımda yani sen çantanı alıp benim arabaya geliyorsun. Bakalım çantanı koyacak bir yer bulabilecek miyim bagajda? Ben benim arabayla gideriz diye planlamıştım Deniz bey her şey planladığınız gibi olmayacak. Sana ne demiştim anı yaşa öle çok planlar kurmamak lazım ama bu hafta sonu planın harikaydı bana bunlarla gel hadi vazgeçmeden çantanı al derken gülüyordu Hay hay efendim istediğiniz gibi olsun şu çiçekleri de kabul edin lütfen Oooo çok güzeller benim romantik sevgilim. Alıştırdın beni çiçeğe gerçi ısmarlama oldu ama çok teşekkür ederim. Ne demek senin güzelliğinin yanında bunlar sönük kalır Hmmmm. Yakışıklı ve çapkın olduğu kadar kibar sevgilim Çapkın olduğumda yanılıyorsun. Belki önceden öyleydim ama şimdi değil Bunu göreceğiz bebemm. Hadi bin de gidelim artık geç kalıyoruz. Arabaya binip Derin’in yeni aldığı Aysel Gürel anısına olan albümü koyup bağıra bağıra şarkı söylemeye başladılar. İkisinin de sesi çok kötüydü. Bir ara müziği kısıp derin ; Bende ne buluyorsun? Kendimi buldum sende Nasıl yani ? Senleyken içim kıpır kıpır sonsuz bir huzur ile doluyorum yani iyi geliyorsun bana Hmmm. Ama bunun sonu yok biliyorsun değil mi? Bence öyle değil her şey mümkün ve güzel olabilir Hadi bakalım göreceğiz. Anı yaşayalım ve şu an çok mutluyum Dudağına güzel bir öpücük koyup tekrar müziği açıp beraberce Tarkan’ın muhteşem yorumu ile firuze’ yi söylemeye başladılar. Deniz o kadar mutlu idi ki 2 saatlik yol sanki onun için on dakika sürmüştü. Sonunda otele vardılar. Kapıda bu yaz sıcağına rağmen bordo rengi kaftanı andıran uzun kollu üzerinde otelin ambleminin bulunduğu altında siyah uzun kumaş pantolon ile genç bir çocuk karşıladı. Egeli olduğu aksanından anlaşılan genç arabanın bagajından Derin’in dikkatle seçtiği eşyaları ve Deniz’in çantasını bellboy arabasına koyup onlara resepsiyona kadar eşlik etti ve arabanın anahtarını alıp arabayı park etmek için dışarı çıktı. 2 katlı eski bir taş evi restore ederek yaptıkları bu sekiz odalı butik otel çok zevkli bir şekilde dekore edilmişti. Resepsiyon görevlisi bayan kimlik kartlarını isteyip işlemleri yaparken kendilerine lobide oturabileceklerini söyleyip birer tane ev yapımı limonata ikram etti. Misafir ilişkilerinde çalışan bir bayanda yanlarına gelip otel hakkında ve çevre hakkında biraz bilgi verip bakır ve eski bir tepside getirdiği soğuk havluları ve Derin’e de mavi bir gül uzattı. Havlular çok ferahlatıcı gelmişti. Otelin içi de dışı gibi harika bir işçilik yapılmış taştı. Lobideki bakımı yapılmış eski ahşap kaplı koltuklar güzel modern çizgili kumaşlarla kaplanmıştı. Koltukların ortasında mermerden bir sehpa vardı. Sehpanın ayakları yaldızlı boya ile boyanmış demirdendi. Girişte çok güzel ahşap bir dolapta otelin sahibinin eşinin yaptığı küçük kavanozlarda sakız reçelleri, ve cam şişelerde vişne ve sakız likörleri mevcuttu. Lobide birkaç tane İran ipek halıları vardı. Yüksek olan tavandan aşağıya yaklaşık bir metre sarkan kristal baklava dilimlerini andıran bir avize lobiyi gün ışığı şeklinde aydınlatıyordu. Yer zemini mitolojik karakterlerin resimlerinin bulunduğu krem tonunda fayanslar pırıl pırıl parlıyordu. Lobideki tuvaletlerin kapıları eski han kapılarındaki gibi büyük bakır tokmaklar vardı. Yer yer lobi ve otel koridorlarında Zeus , Ares, Nike, Hera gibi mitolojik tanrıların heykelleri vardı. Alta kata inen bir merdivenin başında bulunan meşe fıçısının üzerinde şarap mahzeni yazıyordu. Gelen misafirler mahzenden şaraplarını seçebiliyorlardı. Sonunda işlemler bittikten sonra misafir ilişkilerindeki bayan kimliklerini, oda anahtarını ve arabanın anahtarını getirip en üst katta bulunan Zeus Suit adını verdikleri odaya eşlik etti. Odalara numara yerine mitolojik adlar vermişlerdi. Odanın kapısı yaklaşık iki buçuk metre yüksekliğinde çok ağır ahşap üzerinde Zeus şeklinde tokmağı bulunuyordu. Odayı açıp içeri girdiler. Oda büyülenilmeyecek gibi değildi. Ön tarafı tamamen camdı ve denizi görüyordu. Eski ahşap yatağın üzerine yukarıdan cibindirik iniyordu. Odanın girişinde sol tarafta kış ayları için dizayn edilmiş güzel bir şömine vardı. Banyosunu banyo dersek hakaret etmiş olurduk. Ufak bir hamam diyebiliriz. Her yeri mermer kaplıydı. Bir insanın uzanabileceği bir göbek taşı mevcuttu , bakırdan bir musluk , bakır yıkanma tası , girişte eski tip tahta takunyalar , rafta peştamal ve havlular vardı. Ayrıca hamamın yanında ufak bir tuvaleti mevcuttu. Odada minibar , klima , telefon gibi modern cihazlar da mevcuttu. Ahşap masanın üzerinde otelin sahibinin altında imzası olan unutulmaz bir tatil diyen not ve hoşgeldiniz hediyesi olarak bir şişe köpüklü şarap ve meyve tabağı vardı. Tatilin unutulmaz olacağı kesindi. Eşyalarını koyabilecekleri oval olan dönerli çok ilginç bir elbise dolabı ve yatağın karşısında kocaman bir ayna vardı. Eşyaları dolaba yerleştirdikten sonra elbiselerini çıkarıp duşa doğru giderken. Deniz ölesine dalmıştı ki Derin’in vücuduna ‘sen duşunu al aşkım’ demesi bir dakikadan uzun sürmüştü. Gülerek ‘ sen bekle şimdi geleceğim’ derken göz kırptı. O sırada otele rezervasyon esnasında onlardan rica ettiği bir sürü gülü , balonları ve tea light mumları yatağın altından çıkardı. Hızlıca gülleri yatağa ve yerlere serpti. Tea light mumları yakıp banyodan yatağa bir yol oluşturdu ve yedi tane pembe balonu şişirip birinin içine ona gözlerinin renginde harika bir kolye alıp içine koydu. Üzerine çıkarıp sadece boxerla yatağın başına oturdu elinde bir iğne vardı. Banyodan çıkan Derin şaşkınlık ve mutluluk içerisinde bu kısa zamanda nasıl yaptığına inanamadığı masallardan çıkıp gelen bu serseri romantiğine doğru yürürken üzerinde ki peştamalı çıkartıp attı. Bir yandan gözlerinden engel olamadığı inci damlalarını andıran gözyaşları süzülüyordu. Elindeki iğneyi verip balonları patlatmasını istedi ve kolye olan balonu patlattığında şaşkınlığı bir kat daha atıp hediyesini boynuna taktırdıktan sonra ona öle bir sarıldı ki en büyük eksiğini bulmuştu sanki hayatta bu ilgi Derin’in Deniz’e olan düşüncelerini değiştirip şimdiye kadar ki en içten söylediği aşkım kelimesi ağzından çıkarken kelimeler aşktan titriyordu. Yavaş yavaş boynundan çenesine , çenesinden dudaklarına en ateşli öpücükleri konduruyordu Derin. Onu yatağa itti ve ve dümdüz sırtüstü yatmasını istedi. Kulaklarının içine kadar o diliyle onu öyle öpüyordu ki bir eliyle avucunun içine aldığı testislerini kendinden geçmişçesine okşarken iniltileri karışıyordu. Göğüs uçlarını öylesine derin derin emdi ki Derin oluşan o morarıklık onu zevkten titretiyordu. Deniz artık kasıklarına insin diye kıvranıyordu. Yavaşça diliyle öylesine tahrik edici emiyordu ki kasıklarının etrafını artık eriyip gitmişti Deniz. O testislerine geldiğinde daha fazla dayanamayıp Derin’in bacaklarından tutup sırt üstü yatarken kalçalarını yüzüne doğru çekti. Derin elinde semsert olan ve onu tahrik eden penisine o diliyle ilk dokunuşunda kaçlarından sımsıkı tutup kalçalarından aşağıya yemek istercesine yalamaya başladı. Dilini ölesine derinlerine ulaştı ki Derin daha fazla konsantre olamamaya ve kendisini yatağın üzerine bıraktı. Kazanan daha fazla tahrik eden Deniz olmuştu. Derin pes ederek kendini tamamen ona bıraktı yüzünü tamamen bacak arasına yerleştirmiş resmen sevişiyordu dilini derinliklerinde hissederken birden klitorisine dilinin üzerinde çıkıyor onu zevk noktasının uçlarına uçururken sadece devam et diyebiliyordu. Yalvarırcasına rahatlamak istiyor bunu Deniz’e söylediğinde daha da büyük bir zevkle o dilini öyle ustaca gezdirip onu çıldırtıyordu. Bir yandan artık havaya kaldırdığı bacaklarını Derin , Deniz’in boynuna dolamıştı. Ve en sihirli dokunuş geldi Derin orda zevkin en üst noktasında dolaşırken. Deniz’in iki parmağı Derin’in en derin noktasına ulaşmış nasıl hareket ettiğini anlayamıyor ama bir an için öleceğini hissediyor dili aynı anda klitorisinde yukarı aşağıya onu çıldırtıyordu. Yatağın çarşafı sırılsıklam olmuştu ve zevkin en doruğunda ölesine ‘geliyorum’ diye çığlık atarken denizin sol kolunu sıkarak kızartmıştı. Bacaklarını ölü gibi bıraktığında ‘bu neydi ölümcül sakın bana bunu bir daha yapma’ derken tüm vücudu titriyordu. Deniz onu yatakta düzelttikten sonra o kasılı ıpıslak içine yavaşça girerken Derin kasılması titremesi geçiyordu ve aynı anda bir kez daha uçtular. Solukları kesilmişti ve nefes almaları biraz düzeldikten sonra direk sigaralara sarıldılar. Saat akşam on bire geliyordu ve restoran rezervasyonlarına geç kalmışlardı. İnşallah yemek buluruz demişlerdi. Bu sevişme o kadar acıktırmıştı ki onları hemen giyinip çıkmak istediler. Ama bacakları tutmuyordu iki sininde birbirlerine gülerek sigaralarını içip ayağa kaktılar. Derin tekrar tekrar ‘ölüyorum sandım, bu neydi , bu yaşıma kadar hiç sevişmemişim ben onu anladım’ diyor Deniz’ de bunu sadece onunla yaşadığı bir an olduğunu ve şu ana kadar yaşadığı hiçbir şeye benzemediğini konuşurlarken hemen ikisi de suyun altına girip on dakikada hazırlanıp odadan çıktılar. Elele otelden çıkıp hemen sahilde rezervasyonu yaptıkları restorana geldiler. Kendileri özür dileyerek artık yarı yarıya boş olan restoranda deniz kenarında bir masaya yerleştiler. Yaklaşık bir saatleri olduğundan öle balık yerine bol bol meze ve bir otuz beşlik sipariş ettiler. Dalga sahile öle güzel vuruyordu ki masada elleri birbirinde Derin denize Deniz Derin’e dalıp gitmişti öle belki saatlerce konuşmadan durabilirlerdi fakat vakitleri değerliydi garsonun mezelerle servisleri açmaya geldiğinde geri çekilerek oturdular. Üzerlerine şal alma ihtiyacı duyacak kadar hava serindi. Daha önce kafalarını kurt gibi yiyen yaş , yaşam ve sahip oldukları gibi sorunlar o an akılların ucundan geçmiyordu. Gerçekten anı yaşıyorlardı . Hayat nefesini kesen anlardan oluşuyorsa onların şimdiye kadar beraber geçirdikleri her saniye bu anlardan oluşuyordu. O bir saat boyunca yemeklerini yiyip defalarca kadeh tokuşturdular. O kadar acıkmışlardı ki hızlı hızlı yediler ve ikisi de çok iyi içtiğinden rakı tamamen bitmişti. Yemek boyunca bol bol gülüp yaşadıkları inanılmaz anın mutluluğu yüzlerinden okunuyordu. Deniz cüzi gelen hesabı Derin’in tüm itirazlarına rağmen ödeyip garsona teşekkür ederek elele çıktılar. Otele yürürken sokak müzisyenleri ‘ gecem seninle gündüzüm seninle’ adlı eseri çalıyorlardı. Büyük han kapısını andıran otele sarmaş dolaş şekilde girdiler. Merdivenlerden gülerek odalarına girerken Deniz Derin’i kucağına alıp yatağa taşıdı. Deniz üstte Derin altta soluk soluğa ağızları arasında on cm mesafeden anason kokuları birbirine karışırken öylece birbirlerine baka kaldılar. Deniz Derin’e öylece bakarken ; Gözlerin o kadar derinler ki baktığım da kendimi rotasını kaybetmiş bir geminin kaptanı gibi hissediyorum. Sen beni nereye götürürsen ben oraya demirleyeceğim. Alkolün ve o anın verdiği inanılmaz hisle gözleri dolmuştu. Ve ona; Gel deli çocuk. Ben seninle ne yapacağım bilmiyorum ama senden ben de kopamayacağım ve seni bırakmayacağım. Sözünü tamamlamasına izin vermeden Deniz Derin’in dudaklarını öle bir öpmeye başladı ki bunu iliklerinize kadar hissedersiniz. Ten uyumu diye bir şey varsa bunlardaki uyumun Nirvana’sıydı. Yine kendilerini sevişirken bulmuşlardı. Kendilerini çoktan bırakmışlardı derin sulara. Derin denizin göğsünde sarılıp sızdı. Deniz heyecandan uyuyamıyordu ve pis pis sırıtıyordu. Sonunda gözleri daha fazla dayanamadan kapandı. Deniz insan tatildeyken de sabahın köründe uyanır mı diye söylene söylene yataktan kalktı. Bu alışkanlığından ilk defa şikayetçi oluyordu. Bayan uykuyu severi gördükçe kendisini zorlasa da en fazla sabahın sekiz buçuğuna kadar dayanabiliyordu. Yataktan kalkıp beyaz keten şortunu ve pembe keten gömleğini üzerine giyip sahile indi. Kahvaltıdan önce kahve ve sigarası yapmak istemişti. Her zaman okuduğu gazeteleri aldı ve kahve eşliğinde okumaya başladı. Hafif hafif esen rüzgara gömleğini uçuşturuyordu , gazeteyi rahat rahat okumasına izin vermese de istifini bozmadan keyfine devam ediyordu. Akşamdan kalma olduğu için güneş gözlükleri iyi bir kamuflaj oluyordu. Kahvesini yudumlarken arkadan pamuk gibi bir çift el gözlerini kapadı. Derin’in ellerini tutarak ; Aşkımmmmm. Sen mi geldin meleğim ? Günaydın desene bebeğimmm Günaydın benim mavi gözlü prensesim Günaydın aşkım. Bensiz kahve keyfi ha ? Aşkım sen uyursun diye düşündüm. Rahatsız etmeyim dedim Benim sevgilim çok mu düşünceliymiş. Yoksa bay çapkın başka şeylerin peşinde mi? Bu şehirde ki en güzel kadın yanımdayken asla. Galiba ben seni seviyorum. Hmmm. Bunun söylemek için daha çok erken serseri sevgilim. Hadi kahvaltı yapalım. Biliyorsun yemek yemeği çok seven bir sevgilin var Nerede yapalım aşkım ? Benim burada çok iyi bildiğim bir yer var ama kahvaltılar benden itiraz istemem Sana itiraz etmek mümkün mü hiç? Aferin adam olmaya başladın Gülerek elele iki yeni sevgili sahilden otoparka doğru gittiler. Derin’in bu saatte tatildeyken kalkması çok ilginçti ama herhalde Deniz2i mutlu etmek için böyle bir jest yapmıştı. Arabaya bindiler ve Derin şeytan sofrasına doğru giderken Deniz’in tüm ısrarlarına rağmen nereye gideceklerini söylememişti. Ayvalık’ın en güzel manzarasına sahip olan yer burasıydı. Kahvaltılarını sipariş ettiler. Kahvaltı da patlıcanlı gözleme ve çok güzel bir köy kahvaltısı geldi. Bu aşkın ilk günlerinin heyecanıyla mı ,tatilde olmanın verdiği huzurdan mı gözlerinin içi gülerek film sahnelerinden gördükleri gibi birbirlerine çatallarla kahvaltılarını yedirdiler. Deniz onu yemek yerken bazen hayretle izliyor bu ufacık gözüken kadın nasıl böyle yemek yiyebiliyor diye düşünüyor ve çok hoşuna gidiyordu. Bol bol hayatlarından daha önceki yaşamalarından bahsettiler. Zaten ilişkilerin en güzel zamanlarıdır birbirini tanıma evresi sorgulayamazsın kıskanamazsın kırdığın bütün potlar geçiştirilir ondan hep mutlu geçer ilişkinin en pembe yanıdır. Onlar bu devreyi hayatlarında unutamayacak anlar olarak yaşayan çok şanslı bir ikiliydi. Aynı anda aynı şeyleri söylüyorlar ve zevkleri benziyordu. Bir ara Deniz’den müsaade isteyip Melis’i aradı. Her zamanki gibi ‘seni çok özledim anniş’ ve kısa cevaplar ile geçiştiriyordu annesinin destan yazarak sorduğu soruları. Acaba en son ne zaman bu kadar güzel bir tatil geçirmiştim diye düşündü. Deniz fotoğraf çekmeye Derin de çektirmeye meraklıydı. Derin’in yüzlerce fotoğrafını çekti. Bir ara garson çocuktan ikisinin beraber fotoğrafını çekmesi için rica ettiler. Bu onların aynı kadrajda aynı tebessüm , mutluluk ve aşkın verdiği o şımarıklığın olduğu ilk kareleriydi. Şeytan sofrası onlara o kadar güzel bir yer olarak gelmişti ki her noktasında birbirlerinin fotoğrafını çektiler. Şeytanın ayak izinin olduğu yere bozuk para atmayı ve ağaca çaput bile bağlamışlardı. Ne dilemişlerdi sonsuza dek beraber olmayı mı ? para mı ? sağlık ? hepsi aynı anda insan hayatında olamaz mıydı acaba? İnançları çok kuvvetli değildi ikisinin de hele batıl şeyler hiç tarzları değildi. Ama o an inanma ihtiyacı duymuşlardı. Hissettikleri duygular onların inançlarını da kuvvetlendirmişti. Şanslıydılar bunu yaşayamayan kaç kişi vardı dünyada. Dünyanın en harika mimarı doğanın armağanı olan bu yerde kayaların merdiven gibi aşağıya doğru kat kat oluşturduğu localarda birer bira içmek istediler. Nasıl olsa tatildi bu. Ne isteseler yapıyorlardı. Birer bira söyleyip manzara eşliğinde kol kola içtiler. İnsanların bu tarihi ve doğal güzellikleri boyalarla kalemlerle verdikleri tahribatı görünce biraz üzüldüler. Deniz turizm mezunuydu aynı manzaraları kaya mezarlıkları , efes , Selçuk gittiği her yerde görüyordu ve bu üzücüydü. Bunun üzerine bir konuşma yaptı Derin’e. Biraz daha vakit geçirip Cunda’nın çarşısına gidip çarşıyı gezdiler. Bir sürü magnet aldılar. Bir ara Derin takılara daldığında Deniz izin isteyip karşıdaki gümüşçü tezgahına gitti. Melis için kuş şeklinde bir gümüşün içinde nazar boncuğu olan bir kolye ucu ve güzel bir zincir alıp güzel bir hediye paketi yaptırıp üzerine güzel Melis’e diye yazdırdı. Paketi Derin’e verdiğinde bir kez daha kazanmıştı onun kalbini. Nasıl bir insan bu kadar kısa zamanda bu kadar doğru hareket yapabilirdi ki? Çünkü Derin’in kendisinden ve kızından oluşan küçük bir dünyası vardı ve bu dünyasında mutluydu ve böyle ince bir düşünce onun daha mutlu hissetmesine neden olmuştu. Derin’de Deniz’in hayatı boyunca bir daha hayatı boyunca boynundan çıkarmayacağı o kalın çelik kolyeyi boynuna taktı. Deniz o kadar mutlu olmuştu ki sanki kendisinden bir parçayı koparıp ona vermişti ‘al bu senin artık, bu sende olduğu sürece ben seninleyim’ demişti halbuki bir magnet , bir künye , bir küpe gibi basit bir hediyeydi. Sahilde dolaşıp meşhur sakızlı dondurma yediler. Ve ilk tanışmalarına neden buzlu badem satıcısından buzlu badem alırken birbirlerine bakıp gülüştüler. Ama bu sefer Sparky yoktu yanlarında. Daha tanışalı on gün bile olmamıştı ama sanki yıllardır beraberlerdi. İlişkilerini sadece birkaç arkadaşları mecburen biliyordu çünkü artık her boş vakitlerini birbirlerine harcıyorlardı onlarla değil kimseyle görüşmüyorlardı artık çok ve bu durumu bilen arkadaşların hepsi onlara imreniyordu. İmrenen arkadaşlar onlara telkinde bulunup dikkatli olup çok kaptırmamalarını ve ilişkilerinin çok sağlıklı olmayacağını söyleseler de bir kulaklarından giriyor bir kulaklarından çıkıyordu. İlişkileri boyunca en çok gülecekleri hafta olacağı kesindi. Cunda’ da sahil kenarında hafta sonu bir masa bulmak çok kolay bir şey değildi. Rakı , balık keyfini dün tam yaşayamamışlardı. Hafta sonları sanki bütün İzmir buraya akın ediyordu. Yaz boyunca her haftasonu Cunda’da sahilde yürümek bile zordu. Bu durumu çok iyi bildikleri için daha dün geceden rezervasyonlarını yaptırmışlardı. Sıra sıra restoranların bulunduğu sahilde gayet meşhur bir balıkçıda deniz kenarında masalarına geçtiler. Sahilde şal olmadan oturmak zordu. Şallarını istemeden önce beraberce balıkların bulunduğu üzeri sırf buz kaplı üzerinde her çeşit balığın bulunduğu balık tezgahına geldiler. İşte Deniz için artı bir puan alacağı bir olaydı balık seçmek. Tezgahın üst kısmında bulunan lagos balığı direk gözüne çarptı. Tarttırdılar 800 gram geldi. İki kişi için tam ideal sayılırdı ki balığı yiyecek olan kişilerden birsi Derin’se. Yanında üçer tane Jumbo boy yerli karides de seçtiler. Karidesi ikisi de çok seviyordu. Meze dolabına geçtiklerinde bir insan yarım saat falan zaman geçirebilirdi seçim yapmak için. Ama dün neredeyse bütün mezelerden yediklerinden seçimlerini çok kolay yaptılar. Klasik haydari , acılı ezme gibi şeyler değil Girit mutfağına ait inanılmaz otlu , yoğurtlu beş çeşit meze söylediler. Oturduklarında ellilik yaş üzüm rakısı söylediler. Garson çocuk servislerini açtıktan sonra kibarca getirdiği şalları üzerlerine bıraktı. Tereyağı , buram buram kokan kızarmış ekmek ve mezeler rakı ile birlikte masaya geldi. İlk rakı servisini garson yaparken Deniz garsona ‘sen hızımıza yetişemezsin sağol sen bırak ben ayarlarım’ dedi hafif tebessümle. Öğlende bir şey yemedikleri için karınları çok acıkmıştı. Yavaş yavaş mezelerini yerken rakı sevkiyatı devamlı bardaklara hiç boş kalmasına izin vermeden devam ediyordu. Sonunda nar gibi kızarmış lagos masaya geldi yanında karidesler enfes gözüküyordu. Karidesleri deniz eliyle bir güzel soyup Derine parmaklarıyla yedirirken ; Bu gece enerjiye ihtiyacın olacak Bak sen. Asıl senin ihtiyacın olacak … Et , balık , kelle bunlar yenir elle mantığında balıklarını elleriyle bir güzel götürürken yanlarına gelen gülcü teyze durumdan istifade iki tane gülü 20 liraya kakaladı. Güle güle bir hal oldu Derin , Şaşkaloz iki tane güle 20 lira verilir mi Cevap bile vermedi buna gülerek rakısını yudumladı. Masaları tek tek dolaşan darbuka, keman ve klarnetten oluşan üçlü masalarına geldiğinde isteklerini çoktan hazırlamışlardı. Huysuz ve tatlı kadın, gecem seninle gündüzüm seninle’ yi istediler. Şarkıları dinlerken bol bol şerefe yapıyorlardı. Birbirlerine bakarak eşlik etmeye çalışmaları ise tam bir komediydi. Hiçbir şarkıyı tam bilmezdi Derin. Balıklarını bitirdiler masaya fırında helva geldi. Tatlısız olmazdı tabi. Hesabı istedi Deniz ve hesabı gelmeden iki tane şekerli damla sakızlı Türk kahvesi getirdi garson. Kahvesine kadar her şey çok lezzetliydi. Hesap kaç lira gelirse gelsin diye hakkettiler diye düşündü Deniz. Hesap yine çok cüzi gelmişti bu kadar güzel bir yemek için. Kredi kartını verdi ve ödemeyi yaptıktan sonra elele çıkıp sahil turu yaptılar. Ama bu rakı onları kesmemişti. Ve neredeyse cunda sokakları boşalmıştı. Otele gidip mahzenden bir şişe selection kırmızıyı alıp resepsiyondan tirbuşon istediler. Ne akşamdı be rakı , balık, Ayvalık konulu maile muhteşem bir aşk hikayesi ilave olmuştu. Ellerinde bir şişe şarap ve hafif üstleri dağılmış şekilde sahile indiler. Şarabı Derin açmak istemişti açarken mantarı fazla hızlı çektiğinden üzerindeki beyaz eteğinde meyve desenleri bulunan güzel elbisesinde artık şarap damlalarının lekeleri vardı. Şişeden sırayla yudumlamaya başladılar. Aşk onları sokakta şarap içip eğlenen bir çifte çevirmişti. Ama bu onlara o kadar tatlı geliyordu ki çok eğleniyorlardı. Şişeyi bitirdikten sonra içine çantasından çıkardığı kalem ile kartvizitinin boş arka kısmına hayatı boyunca kimseye söylemeyeceği Deniz’in sabah ona söylediği ‘galiba ben seni seviyorum’ demesine cevap olarak ‘galiba bende seni seviyorum’ yazıp denize fırlattı. Daha sonra Deniz ceplerini boşaltıp onu kucağına alarak denize girdi. Eee Ayvalık’a gelip denize girmedim demek olmazdı. Gecenin ikisinde zaten soğuk olan Ayvalık denizi resmen çivi gibiydi. Derin normalde denize girmekten korkardı ama onun kucağında birde kafası iyiyken hiçbir şeyden korkmuyordu. Ona sebepsizce güvenmişti. Boylarını geçmeden Derin Deniz’in boynuna dolayarak kollarını Deniz de Derini belinden tutarken öyle bir öpüşmeye başladılar ki bu seferki daha farklıydı o çivi gibi denizi sanki bu ateşle buharlaştıracaklar gibi hissediyorlardı. Kendisini hafifçe geri çekerek Derin; Bu masal hiç bitmese keşke. Bitse bile bir gün bu anı hep aklımda tutacağım serserim benim. Kendime bile itiraf edemediğim duygulara yol açtın bende . iyi ki buldum seni Sevgilim benim. Masala çevirdiğin sıradan dünyamı . Tam ortasındasın herşeyin sen benim dünyamın güzel kraliçesisin ve sabah ki yaptığım yanlışı düzeltiyorum galiba değil seni çok seviyorum. Sırılsıklam denizden çıktılar. Plansız gelişen deniz olayından yanlarında kurulanacak hiçbir şey yoktu. Titreye titreye elele etrafta kalan meraklı birkaç kişinin bakışları altında otele geldiler. Gece resepsiyonisti çocuk gülmesine engel olamadı. Direk koştura koştura odalarına çıktılar. Üstlerini çıkarıp kendilerini küçük hamamlarına attılar. Sıcak suyu açarak hamamı buhar odasına çevirdiler. Derin’i küçük göbektaşına yatıtdı yüz üstü. Biraz köpükle sırtını yıkadıktan sonra boynundan , omuzlarına, omuzlarından sırtına , kalçasına ayal parmaklarına kadar avuç içlerinin içinde dünyadaki en nefret ettiği şey olan masaj yapıyordu. Omuzlarını ovarken o kadar rahatlamıştı ki sırtında avuç içlerinin çapraz şekilde orantılı güçte gezdiriyordu ki tamamen salmıştı. Bir kuş olup uçabilirdi. Çok hafiflemişti. O nazik parmaklarının artık sihirli olduğuna kannat getirmişti. Kalçaların üzerinden bacak arasına doğru iki baş parmağının arasında indiğinde ise çoktan ıslanmıştı. O rahatlama küçük iniltilere dönmüştü daha fazla dayanamayan Deniz üzerine çıkarak Derin yüzüstü yatarken onun araladığı bacaklarını kapatarak sırılsıklam olmuş şekilde derinlerine girmişti. Bu şekilde hamamın akustik atmosferinde iniltileri onları daha çok tahrik ederek zevkin en doruk noktasına vardılar. Daha sonra bakır taslarla birbirlerine yıkayıp dışarı çıktılar sigaralarını yakıp buz gibi maden sularını içtiler. Artık mışıl mışıl uyumaya hazırdılar. Birbirlerinin kollarında sarılarak uykuya daldılar. Bu sabah Derin ilk defa Deniz’ den önce kalkıp odaya kahvaltı sipariş etti ve Deniz’i öpücüklerle uyandırdı. Çünkü Pazar günleri Melis’in babasından geldiği gündü. Bu konuda çok titizdi ve kendisine dair hiçbir şekilde taviz vermezdi. Odaya kahvaltı bir servis arabasının üzerinde geldi. Arabanın yanına iki tane sandalye çekip güzelce kahvaltılarını yaptılar. Eşyalarını topladılar üzerlerine giyecekleri kıyafetleri ayırıp yatağın üzerine koydular. Makyaj yapmak için yatağın karşısında duran Derin’in arkasından gelip boyunlarını öpmeye başladı. Ayna yeteri kadar tahrik etmişti. Kendilerini izleyerek aynanın karşısında sevişmeye başladılar ve vakitlerinin az olduğundan veda sevişmesini kısa tutmak zorunda kalmışlardı. Aynaya yaslanan Derin’in arkasından kendilerini izleyerek yaptıkları en kısa ama uçurucu bir sevişme oldu. Giyinip resepsiyonda sadece ekstra hesaplarını ödeyerek çıktılar. Deniz ödemeyi gelmeden havale ile yapmıştı. Bu güzel tatilin ardından araba da tatil yorumları yapıp neşelendiler. Güzel haftasonu birbirlerine defalarca teşekkür ettiler yol boyu. Derin Deniz’i kafeye bıraktıktan sonra markete geçti. Evde pek bir şey kalmamıştı alışveriş yaptıktan sonra evi topladı. Daha önceden hazırlayıp buzdolabına attığı bamyaları çıkarıp şarkı söyleye söyleye keyiften yemeği hazırladı. Bamya ve pirinç pilavı Melis’in favorisiydi. Saat kaç diye bakarken kapı çaldı ve Melis’i içeri aldı. Kapıyı kapattıktan sonra Melis ; Anniş seni çok özledim ben yine Bende seni çok özledim meleğim Anne bak bu resmi senin için yaptım Buzdolabına beraberce gidip resmi magnetler yardımıyla astılar. Buzdolabının üzeri yaptığı resimlerle doluydu. Magnetleri gördükten sonra Melis annesine dönerek; Anniş sen bu haftasonu neredeydin? Neden kızım? Magnetlerde Ayvalık yazıyor da ondan Senin de gözünden bir şey kaçmıyor benim radarlı kızım Eee kimle gittin? Burcu ablanlar falan bir de Deniz abin de vardı Hmmmm. İnanmadım ama öyle olsun Seni yerim ben kıkırdağım benim söyle bakalım özledin mi annişini? Evet hem de çok… Yemeklerini yedikten sonra Melis’in masadaki ısrarı üzere her zaman film kiraladıkları dükkana gittiler. Anne – kız bu gece film gecesi yapacaklardı. Yanında Melis’in en çok sevdiği kakaolu keki ve yanında limonlu çay planlarını yapıp dört tane film kiralayıp çıktılar. Evde olup olmadıklarını hatırlamadıkları ve çok üşengeç bir anne-kız oldukları için kakao ve damla çikolatasını da marketten alıp eve geldiler. Filmi koymadan önce mutfağa girip ortada duran büyük cam masanın üzerine yeşil tonun üzerinde çilek desenleri olan muşambaya benzeyen masa örtüsünü serdiler. İkisi de önlüklerini giydi. Melis’in ki şirinler motifleri olan bir önlük Derin’in ki düz pembeydi. Melis bu kek yapma işine bayılıyordu. İlk önce büyük bir çukur cam tabağın içine yumurta ve şekeri kırıp bir güzel çırptılar. Üzerine un, kabartma tozu, vanilin , kakao, yağ ve damla çikolatayı döküp karıştırdılar. İyice çırptıktan sonra yağlanmış kek kalıbına döküp önceden ısıttıkları fırına attılar. Kek pişerken yine mutfak savaş alanına dönmüştü. Melis annesinin suratına bir avuç unu fırlattı , Derin’de kızına fırlattı. Kabusa dönen mutfağı kahkahalar eşliğinde kek pişinceye kadar pırıl pırıl yaptılar. Çayda hazırdı. Melis bir film seçip koyarken annesi kek ve limonlu çayları getirdi. Melis pür dikkat filmi izlerken Derin de Deniz ile mesajlaşmaya başladı. Naptın benim güzel gözlü kraliçem Napalım kek yaptık , film izlemece Hmmm sen ne kadar iyi bir annesin Tabi ki her şeyden öte Melis benim için Gerçekten çok şeker. Evde yalnız olmak çok zor geldi ve seni özledim Keşke şuan yanımda olsaydın. Omzuna yaslanıp film izleseydim Ve birer kadeh şarap Bak buna hayır demem Bence film bitmeden ben seni öpmeye başlardım Hmmm kulağa hoş geliyor… devam edemeyeceğim şimdi buna çok fena oluyorum kızımla ilgilenmem lazım. Her yerinden öpüyorum benim libidosu yüksek sevgılım Bende öpüyorum her yerinden benim seksi sevgilim mucks
Deniz ile Derin tanışalı neredeyse bir ayı bulmuştu. Her fırsat bulduklarında beraber vakit geçiriyorlardı. Genellikle Deniz’in evinde vakit geçiriyorlardı. Deniz inanılmaz yemekler yapıyor harika masalar kuruyordu. Geçirdikleri kısa zamanda sanki yıllardır aşk yaşıyorlardı hep iç içeydiler. Sadece hafta sonları görüşmek onlara yetmiyordu. Hafta içi telefonla konuşmak , mesajlaşmak onları kesmiyordu. Birbirlerini deli gibi özlüyorlardı. Beraber oldukları süre boyunca artık ailelerini, arkadaşlarını Melis dışında herkesi ihmal etmişlerdi. Bütün çevreleri tavır almışlar ilişkilerini zedelemek için konuşmalar yapıyordu. Bu bir hata mıdır ? bilinmez. Ama her fırsatta beraber olmak ve o müthiş ten uyumundan mahrum kalmak istemiyorlardı. Yan yanayken yaş farkı elbette belli oluyordu fakat o kadar da fazla yaş farkı olduğu anlaşılmıyordu. En fazla üç – dört yaş gibi hissediliyordu. Her yerde rahatça elele , kol kola dolaşabiliyorlardı. On üç ağustos Derin’in doğum gününe bir gün kalmıştı. Deniz bir sürpriz yapmak istiyordu fakat henüz Derin Melis ile Deniz’i tanıştıramamıştı. Derin kararlıydı ve bunu doğum günün bunu açıklayacaktı. Ve evde üç kişiden oluşan mini bir doğum günü partisi planlamışlardı. Zaten gereğinden fazla zeki olan Melis bazı şeyleri seziyordu. Deniz için en zor şeydi bir bayana hediye almak. Şu bir aylık zamanda da yeterince neleri sevdiğini çözememişti. Butik işleten bir kadına en son alınacak hediye herhalde kıyafetti. Bir yüzük alsa bu çok yanlış anlaşılırdı. Peki ne almak gerekiyordu. Yaklaşık dört saattir kocaman alışveriş merkezinde girmedik bir mağaza bırakmamıştı. En son bu işi beceremeyeceğim herhalde diyerek umutsuzlukla alışveriş merkezinden çıkarken karşıda bir antika mağazası gördü. Soluğu mağazanın içerisinde aldı. Eski telefonlar, dikiş makinaları, daktilolar radyolardan her türlü mobilyaya herşey mevcuttu. Daha önce gittikleri bir kafede eski bir gramofonu dikkatlice süzüp ne kadar hoş bir dekor dediğini hatırladı. Tam karşısında hala çalışan ve pırıl pırıl gözüken bir gramofon gözüne çarptı. Dükkanın sahibine fiyatını sordu ve kısa bir pazarlıktan sonra gramofonu almaya karar verdi. Dükkan sahibi gramofonu içerisinde hala kullanma kılavuzu bulunan orijinal kutusuyla beraber güzel bir paket yaptı. İçeriden sevinçle çıktı. Şimdi sıra Melis’teydi. Melis tam bir kitap kurduydu ona kitap almak çok riskliydi çünkü alacağın yaş grubundaki kitabı okumuş olma ihtimali çok yüksekti. Oyuncak alsa oyuncaklarla vakit geçiren bir kız değildi. Resim yapmayı ve müzik dinlemeyi seviyordu. Ona bir ipod almaya karar verdi. Bir keresinde Derin ile beraberken ona ipod bakmışlardı ama almamışlardı. Ona pembe bir ipod aldı ve içine en çok sevdiği albümleri yükledi. Melis ile çok vakit geçirmemişti ama onunla ilgili hemen her şeyi biliyordu. Doğum günü akşamı gelmişti. Derin arkası açık kısa siyah omuz dekolteli çok şık bir elbise giymişti. Elbiseyi çok beğenerek bir sene önce almıştı ama daha önce hiç giymemişti. Bugün hiç tereddüt etmeden onu giymeye karar verdi. Melis herzaman giydiği şirinler desenli şort pijama takımıylaydı. Oda annesi için renkli kartonlardan ufak ufak keserek çok güzel bir doğum günü kartı hazırlamıştı. Bunun Derin için bütün hediyelerin ötesinde olacağı kesindi. Derin doğum günü için bir sürü mumu yakıp mutfakta loş bir atmosfer sağlamış masanın üzerine üç tane pasta tabağı peçete, pasta çatal bıçaklarını, iki tane şampanya flüt bardağı ve bir meyve suyu bardağı koymuştu. Dolaptan pasta ve köpüklü şarabı da çıkarttı. Bunun üzerine ; Anniş kim gelecek ? burcu mu? Bu sene de sadece anne kız kutlayacağız sanmıştım. Bakalım o da sürpriz olsun bakalım gelecek olanı tanıyabilecek misin? Kim o anniş ? Deniz abin. Hani kafe işletiyordu ya. Şimdi anlıyorum senin bu son zamanlarda mutluluğunu. Bir de bu kadar süslenmeni. Hhmmmm anniş doğru söyle sevgilin mi o? Olsun ister miydin? Kızar mısın? Yok kızmam tabi ki anniş olabilir. Ama ben ona abi demem. Deniz derim Tamam sevindim beni çok rahatlattın meleğim. Çünkü ben senden hiçbir şeyi saklamak istemiyorum ve deniz ben sevgilim ama sen benim tek aşkımsın. Ayrıca ne istersen onu de Deniz de diyebilirsin. Tam konuşurlarken kapı zili çalındı. Kapıyı koşa koşa açmaya giden Melis : Kim o? Deniz ben. Kapıyı açtıktan sonra gülümseyerek Melis’e ; Merhaba küçük prenses. Merhaba Deniz. Sen annişin sevgilisi misin? Evet kızmadın değil mi bana? Yok kızmadım Derin bu sırada lafa girerek kapıda geçen diyaloğu kesti ; Hoş geldin canım. İçeri girsene. Yoksa Melis seni daha saatlerce burada bekletecek . Hoşbulduk canım. Çok güzel olmuşsun Yani daha önce güzel değilmiydim Yok herzaman güzelsin de bugün bambaşka olmuşsun. Melis geçen bu diyaloğu komik bulup kıkırdamaya başladı ve Deniz’i gerçekten sevmişti. Yoksa bu şekilde hayatta konuşmazdı. İçeri hep birlikte geçip Derin mumları söndürürken Deniz ve Melis ‘happy birthday to you’ diye tempo tuttup alkışladılar. Daha sonra Deniz şampanyayı patlatıp kadehlere doldurdu ve Melis’e de portakal suyu doldurdu. Öpüşüp yeni yıl dileklerini ilettikten sonra ilk önce Derin’in hediyesini verdi. Paketi açtıktan sonra gramofonu gören Derin ‘sen ne yaptın ya çok istiyordum bunu’ dedikten sonra dudağına ufacık istemsiz bir öpücük kondurdu. Melis gözlerini pörtleterek ; Anniş ben hala buradayım Melis’in bu lafının üzerine hepsi gülerken Deniz Melis’e de aldığı hediyeyi uzattı. İpodu görünce şok olarak Deniz’e içten iki tane öpücük verip koşa koşa salona gidip hemen incelemeye başladı hediyesini. İçeriden ‘anniş içinde Adele bile var’ diye seslendi. Ve puan üzerine puan kazanıyordu Deniz. Hep birlikte biraz sohbetten sonra Deniz izin isteyerek evine gitti. İlk tanışma günü için bu kadar sohbet yeterliydi. Çabuk ısınmışlardı Melis ile birbirlerine. Genç olması Melis’in hoşuna bile gitmişti. Çünkü annesi onun gözünde dünyanın en güzel kadınıydı. Tabiki de Deniz’in gözünde de. Deniz’i geçirdikten sonra Melis annesine pis pis sırıtarak ; Sevgilin yakışıklıymış anniş. Sevdim onu Sağol prensesim tabiki de benim tek aşkım sensin biliyorsun değil mi? Biliyorum anniş. Sende benim tek aşkımsın Hadi yatalım artık annen kırk bir yaşına ayak bastı
Annesinin gülerek konuşması karşısında kıkırdama krizin giren Melis ve annişi yatak odalarına geçip yattılar. Melis ve Deniz tanıştığından beri artık haftaiçleri birbirlerine duydukları özlem azalmıştı. Birbirlerini daha sık görüyorlardı. Hep beraber film izliyorlar, bazen Derin daha işten çıkmadığı zamanlarda bile evlerinin anahtarlarını birbirlerine verdikleri için ondan önce Derin’ lere gidip güzel sofralar hazırlıyordu. Harika yemekler yapıyor, hep beraber tabu oynayıp çok eğleniyorlardı. Melis’in yanında hareketlerine çok özen gösteriyorlardı. Mükemmel bir aile gibi olmuşlardı. Masallardaki gibi dolu dolu iki ayı geçirmişlerdi bile. Deniz Derin’ e on ay sonra ilişkimiz bir yıl olacak’ diyordu. Derin gülüyordu böylesine bir sevgiyi ömrü boyunca tatmamıştı. Deniz geçen iki ayda Derin iyice aşık olmuştu ve evlenmek istiyordu fakat Derin için bu fikir çok çok uzak kalıyordu. Ona göre hayatı yeterince zaten zordu. Ama sevginin yenemeyeceği hiçbir zorluk yoktu. Melis bir keresinde annesine; Anne Deniz ile evlensenize Neden kızım? Mutluyuz biz bu şekilde. Ama bence çok yakışıyorsunuz. Evlenin anne Hmmm. Belki ileride evleniriz. Onu seviyor musun? Evet anne çok seviyorum sevmesem neden böyle bir şey söyleyeyim zaten Benim bilmiş kızım Onlar gerçekten çok iyi bir çiftti ve gerçekten yakışıyorlardı. Hatta bir çiftten öte harika bir aileydiler. Ve aslında gerçek olan buydu, ihtiyaçları olan her şey birlikteyken mevcuttu. Cumartesi akşamları dışarı çıkmayı adet edinmişlerdi. Bir keresinde Derin2in yakın bir arkadaşının meyhane açılışları vardı. Derin Deniz’i de alıp Alsancak’ta açılan meyhaneye birlikte gittiler. Zaten hiç ayrılmıyorlardı. Çok cüzi bir miktara ve saçma sapan karışık bir sözleşmeyle devir almışlardı. İçerisine ve dışarısına çok ciddi bir tadilat yapmadan açılışı yapmak istemişlerdi. İsmini de Derin koymuştu. Esasında ciddi bir tadilata ihtiyacı vardı ama bu işe elinde çok fazla sermaye olmadan girmişti. Mekânın 2 tarafı komple camekandı. Ön taraf komple sahili görüyordu. Yerler açık kahve tonunda ahşap parke ile kaplıydı. Bütün pencereler açıldığında içeride de sigara içilebiliniyordu. O gün mekan doluydu. Açılış olduğu için bütün arkadaşlarını davet etmiş hepsi de hemen hemen gelmişti. Dışarıdan sadece iki masa vardı. Diğer bütün masalar tanıdık , eş , dosttu. Mekanın sahibi yani Derin’in arkadaşı bir gaydi. Çok eski bir arkadaşı olan İbrahim a aile baskısı ve gay olduğunu kimseye söyleyemediğinde zorla evlendirilmişti. Evlendiği eşine dahi bunu söyleyememişti. Evliliğinde iki yıl geçirmişler ve bir kez dahi beraber olmamışlardı. Bir gece eşiyle yatakta yatarken hıçkıra hıçkıra ağlaya ağlaya erkeklere ilgi duyduğunu ve bir sevgilisi olduğunu bu yüzden de kendisiyle birlikte olamadığını söylediğinde eşi ona destek olmak yerine ailesine gidip durumu anlatıp İbrahim’den boşanmıştı. Muğla’dan ailesinden kaçan İbrahim sevgilisi ile birlikte İzmir’e yerleşmişti. O zamanlar daha yirmilerindeymiş İbrahim sevgilisi Suat ise ailesinden dolayı çok zengindi. Sayısız iş girişiminde bulunmuşlardı fakat alkole olan düşkünlüklerinden ve sorumsuz olduklarından hepsini batırmışlardı. Daha sonra Suat ailesinin yanına geri dönmüş ve bir daha hiç görüşmemişlerdi. İbrahim en sonunda evinden yürüttüğü internet üzerinden çeşitli ürünler satmaya başlamış ve yaşamını bu şekilde sürdüyordu. İnternetten dolayı bir çok arkadaş edinmiş her ortama çok komik olduğu için çağırılırdı. Namı değer İboş’u neredeyse tüm İzmir tanırdı. En sonunda borç harç bu mekanı almıştı. Esasında birazda üç kağıtçı sayılırdı fakat yüzsüz oluşundan mıdır , yalaka oluşundan mıdır , komik oluşan mıdır bilinmez ufak çapta dolandırdığı arkadaşları bile ona kızamıyordu. Gözlüklü , kısa boylu, hafif kır saçlı , bıyıklı ve hafif kiloluydu. Dışarıdan gördüğünüzde gay olduğunu anlamanız neredeyse imkansızdı. Fakat anlamak için beş dakika sohbet etmeniz yeterliydi. Bazen kız arkadaşları sevgililerine asıldığı için ona kızarlardı. Zaten Suat ile ayrıldıktan sonra başka ufak birkaç kaçamağı dışında pek ilişki de yaşamamış ve eşcinsel olmanın tüm zorluklarını yaşamıştı. Gittikçe içkiye kendisini daha çok vermişti. Alsancak’ ta kiralık bir evde yaşıyordu. Alsancak’a gelen bütün arkadaşları evine uğrar ve kimse geliyorum diye aramazdı. Girerler ,çıkarlar ,içerlerdi. İşte bu yüzden de çok sevilirdi İboş. Alkole olan bu düşkünlüğünden bu mekanı kendisi için açtığını düşünenler bile vardı. Masalar kuruldu ve oturma düzenlerini garson çocuklar ayarlıyordu. Deniz on iki kişilik masada simayen sadece birkaç kişiyi tanıyordu. Bu Derin’in arkadaşlarıyla tanışacağı ilk yemek diyebiliriz. Bir nevi görücüye çıkmıştı. Daha önceden Burcu, Pınar ve Şenay ile tanışmıştı. Masada hemen herkes onları birbirlerine çok yakıştırdılar. Bir sürü tebrik maksadıyla güzel sözler söylediler. Gizemli sevgiliyi herkes merak etmişti. Masanın en sonunda bir adam oturuyordu. Deniz bu adamın Derin ve kendisine olan bakışlarından rahatsız olmuş rakıyı içtikçe içmişti. Deniz adamı kafasına taktığı için masadaki tüm sohbeti kaçırıyor ve sadece kendisini gereksiz yere kuruyordu. Bu yüzden hem kendi keyfini kaçırıyor hem de Derin’in keyfini gereksiz yere kaçırıyordu. Daha sonradan Derya ismindeki saçlarının yanları dökük ve kalan saçlarını inek yalamış gibi geriye taran ,fit bir vücuda sahip , bacak ve göğsündeki kılları aldıran adamın herkese askıntı olan bir dönem Derin’e de platonik aşık olduğunu öğreniyordu. Derya’nın isminden midir bilinmez biseksuel olduğu dedikoduları vardı. Aşırı şapşal ve kendini beğenmişti ve bu yüzden Derin onu defalarca reddetmişti. Deniz bu adamın bakışlarından ilgisini hissetmişti. Arkadaş ortamı olduğundan gitar çalıyorlardı ve Derya’nın da sesi güzel olduğundan birkaç tane aşk şarkısını onlara bakarak söylemişti.. İlk defa Deniz bu kadar sarhoş olmuş ve hareketleri dengesizleşmişti. Masada ki herkes bu gerginliği hissetmiş ve bu yüzden Derin arkadaşlarına rezil olmuştu. Gitmek ve gitmemek arasında kalmıştı Deniz. Ceketini bir giyiyor , bir çıkarıyordu. Çok aşık olduğu bu kadını sevdiğinden gitmeyi hiçbir şekilde başaramıyordu. Başka bir kız olsa hemen çekip giderdi fakat konu Derin olduğundan bir türlü bunu yapamıyor ve bir türlü beceremiyordu gitmeyi. Bu Derin ile kavgalarıydı. İlk kez bir kadını kıskanan Deniz bu kıskançlık kriziyle Derin’i rezil etmişti. Derin’in içinden bir ara rakı şişesini alıp kafasında kırmak gelmişti. Herkes dağıldıktan sonra hiç konuşmadan arabaya binip Derin’lere gittiler. O gece birlikte olup ta uyuyamadıkları ilk gece olmuştu. Sabaha kadar pişman olmuştu bu gereksiz kıskançlığından. Kafasını neredeyse duvarlara vuracaktı. Sabah uyandığında Derin hala uyuyordu. Ona kendini affettirmek için bütün hünerlerini sergilemiş harika bir kahvaltı hazırlamıştı. Masayı dışarıdan kopardığı mor begonvillerle süslemişti. Bütün evi temizlemiş eşyaları katlayıp dürmüştü. Yeter ki o çok sevdiği kadın ona tekrardan sarılsın ve öpsün istiyordu. Sonunda banyodan suyun sesi geldi. Derin sabahları ilk duşa girerdi. Yukarı çıkıp o mis gibi calvin klein duş jeli kokan tenine dokunamadığı için mutfakta kahroluyordu. Ya bu iş bitti derse ne yapacaktı Deniz? Onsuz nefes almayı düşünmek bile zor geliyordu. Halbuki daha önce de bir sürü güzel kızla beraber olmuş hiç böyle bir duygu hissetmemişti. Ama o başkaydı o Derin’di ve o derinlikte kendisini buluyordu. Onu kaybetme korkusu öyle bir sarmıştı ki ne yapacağını şaşırmıştı. Bornozuyla kurulandıktan sonra iç çamaşırlarını giymeden aşağıya Deniz’in krem rengi tshirtünü giyip inmişti. Aşağıya inip masayı görünce yumuşamıştı ve Deniz’e öyle bir sarıldı ki sanki Deniz bulutların üzerinde uçuyordu. Ve Deniz’e sarılırken ; Sakın bir daha bu şekilde davranma. Çocuk gibi davrandın ve ben seni ilk defa bu şekil de gördüm. Rezil oldum bütün arkadaşlarıma ben seni nasıl anlatmıştım halbuki. Bana söz ver bir daha yapmayacaksın. Serseri ben şuan seninleyim ve seni çok seviyorum. Bana söz ver ve bir daha böyle bir çocukluk yapma. Aşkım seni seviyorum ve sen bunu biliyorsun. Hem eşek herif bak bu yüzden o koca geceyi yalnız uyuduk Söz veriyorum aşkım bir daha asla böyle bir şey yapmayacağım
Derken kendilerini salondaki kanepede buldular. Gece yalnız uyumanın acısını çıkarırcasına ikisi de o kadar uzun ateşli seviştiler ki her defasından daha fazla uçtular sevişirken. Ve daha sonra kahvaltı masasına oturup kahvaltılarını yaptılar. Derin Türk kahvelerini yaptı ve sigaralarını bir güzel tüttürdüler. Deniz Derin’in sandalyesinin arkasına geçip ona dokunmak için masaj yapmaya başladı. Derin Deniz ona dokunur dokunmaz tahrik olmaya başlıyordu. Daha fazla dayanamayıp sandalyede bacaklarının arasını açıp onu aşağıya inmesi için çekti. O sandalyede otururken Deniz kafasını bacaklarının arasına sokup elleriyle bacaklarını oynatmasına izin vermeden kilitleyerek klitorisine o kadar güzel o kadar sert aşağı yukarı sağa sola dokunuşlarla inletirken Deniz’in omzu Derin’in elleri sayesinde çizik içinde kalmıştı . Bacakları zevkin doruklarındayken öyle bir titriyordu ki titrerken sandalyede sallanarak onun orgazmına eşlik etti. Artık kesin barışmışlardı. Onlar ayrılmaz bir ikiliydiler. Onları bağlayan en büyük etken yaşadıkları unutulmaz sevişmeler gibi gözükse de onlar birbirlerinin kokusunu ve birbirlerine sarılmayı daha çok arıyorlardı. Deniz için o bambaşkaydı , her şeydi , nefes almaktı ve hayattı. İlişkilerinin bu denli ilerlemesi ve bütün vakitlerini beraber geçirmeleri yüzünden çoğu arkadaşlarıyla arası bozulmuştu. Onlar birbirlerine yettiklerini düşünüyorlardı. Deniz evinden çıkmış ve Derin’e taşınmıştı artık mükemmel bir üçlü olmuşlardı. Hep beraberlerdi. Güzel bir aile gibi hissetmeye başlamışlardı. Ve bu durumdan en çok Melis memnun oluyordu. Sanki kendi kızı gibiydi. Derin’de ona o kadar çok güveniyor ki kızını ona emanet ediyordu. Hatta babasından bile daha fazla güveniyordu kızını emanet ederken. Beraber yaşamaya başlayınca aileler de bu ilişkiyi öğrenmişlerdi. Deniz ailenin tek çocuğuydu. Ve artık ailesiyle eskisi kadar çok görüşmüyor daha çok artık kendi ailesini oluşturduğunu düşünüp Derin ve Melis ile vakit geçiriyordu. Bütün aile bu gizemli kadını merak etmişti. Kim bu kadın bizim Deniz’i kendine bu kadar bağlayan diye. Bir gün Seferihisar’a aileden hissettikleri Kuşçu ve eşi Jale hanımında davetli olduğu akşam yemeğine Deniz ve Derin’i de çağırmışlardı. O akşam bir blue Jean giyip bol makyaj yapmıştı Derin. Zaten çok güzel olan ve yaşını belli etmeyen Derin o gün kendisini çok iyi hissediyordu. Dışarıdan baktığınızda kimse bu kadın kırk yaşında diyemezdi. En fazla otuz üç gösteriyordu. Derin ve Deniz buluşup beraber gideceklerdi. Gereğinden fazla heyecanlıydı sanki oğullarını istemeye gidiyor gibi hissedip arabada bir giderken bir kahkaha patlattı. Daha önceden tüyoları almıştı Deniz’den. Güzel canlı orkide aldı. Yol boyunca Deniz’e sorular sorup onları tanımaya çalıştı. Gerçekten de seviyordu Deniz’i yoksa bu tarz resmi şeylere katlanmazdı. Deniz de ilk defa kumaş pantolon ve klasik bir kıyafet içinde görmüş hiç yakıştırmamıştı bu tarzı ona. Ve zaten gereğinden fazla gergin olan Derin’i daha da germişti. Bütün ailesi hakkındaki ince detay ve tüyoları verdi. Babası Bahri Bey ve kuşçu anlaşılması zaten kolay insanlardı önemli olan taraf Neriman hanım ve kankası Jale hanımdı. Derin hiç bilmezdi bu alaturka şeyleri tanışma yemeklerini. Konuşa konuşa eve vardılar . arabadan inmeden üstlerini başlarını son bir kez düzeltip kontrol ettiler. Bahçenin girişinde karşıladılar ve Derin herkesin elini sıkarak kendisini tanıttı. Daha sonra içeri geçtiler. Neriman hanım kendi yaptığı vişne liköründen birer kadeh yemek öncesi ikram edip günlük hayata dair kısa bir sohbet yaptılar. İlk anlarda kimse hal ve hareketinden rengini belli etmedi. Daha sonra yemek masasına geçtiler. Hava biraz serin olduğundan içeride hazırlamışlardı sofrayı. Neriman hanım zeytin yağlı yaprak sarma ve biber dolması , ege mutfağına mezeler ve lokum gibi tavada kızarttığı bifteklerin yanına pirinç pilavı ve patates püresi koyarak güzel bir sofra hazırlamıştı. Deniz’in yeteneğini nereden aldığını artık anlamıştı. Masadaki her şey harika gözüküyordu. Sonra kadehlere rakılar doldurulup her zaman ki gibi ilk kadehi Bahri Bey akşamın konuğu olan Derin için kaldırdı ve kadehleri tokuşturdular. Derin içinden ne kadar modern bir aile diye geçirdi. Kuşçu böyle ortamlarda her zaman açık fıkralar anlatarak ortamı gevşetirdi. Ve yine sazı ele alarak birkaç çok komik fıkra anlattı ve ortamın neşesini arttırdı. Bir fıkra ile Bahri beyde katılmaya çalışsa da iyi fıkra anlatamadığından kuşçu kadar etkili olamadı. Artık yavaş yavaş kimlerin onun hakkında ne düşündüğünü anlamaya başlamıştı Derin. Baba ve kuşçu ondan kesinlikle hoşlanmıştı ama Neriman hanım ile Jale hanımın ne hissettiğini çözemedi. Boşları mutfağa götürmek için Neriman hanım ve Jale hanım kalktılar. Deniz’ de arkalarından buz almaya giderken ikisinin mutfakta ki konuşmalarına şahit oldu; Ay Jale’cim görmedin mi kızı bariz bizim oğlandan büyük hem de birkaç yaş değil. Kafayı mı yedi bu çocuk ya , mis gibi kızlar dururken ne buldu bu kadın da bir de çocuğu varmış düşüp bayılacaktım vallahi. Allah akıl fikir versin bu bizim deli oğlana Haklısın Neriman’cım. Bir heves geçer herhalde. Bende onaylamıyorum olacak iş değil bu. Ben konuşurum bir ara usturubuyla. Şu bizim ihtiyarları anlmadım gitti çok ilgilendiler Derin’le. İhtiyar herifler… Konuşurlarken sözlerini öksürerek kesti Deniz; – Dedikodu yapıyorsunuz demek. Şunu bilin isterim ki ben Derin’siz yaşayamam. Ne düşünürseniz düşünün umurumda bile değil. Hele o kıza bir tavır takının bir daha suratımı bile göremezsiniz. Anladınız değil mi? Derin’i kabul etmezseniz beni de unutun Diyerek elindeki buz kovasını lavaboya vurup dışarı çıktı. İçeri girip d; Aşkım bahçeye çıkalım mı orda rakımıza devam ederiz. Siz ne dersiniz babacığım? Olur aşkım. Gerçekten baban ve bende kuşçu abi diyeceğim çok keyifli bir adamlar doğrusu sevgilim Tamam evlat çıkalım. Babası bahri bey hep evlat diye hitap ederdi. Hep birlikte rakı kadehlerini alarak bahçede duran plastik masanın etrafına geçtiler. Daha sonra hanımlarında geldiği masaya üzerlerine birer ceket alarak gece yarısına kadar koyu muhabbet edip rakı içtiler. Yolda geri dönerlerken Derin;
Annen ve Jale hanımın beni sevmediği kesin. Benim de oğlum olsa belki böyle bir ilişkiye ben de tepki verirdim Yok saçmalama deniz gözlüm. Aşkım benim. Yok beni korumanı anlıyorum ama benim için ailenle ters düşme. Bu durumu daha önceden yaşamıştım. Aile herzaman baskın gelir. Saçmalama bebeğim. Sen ve Melis benim için her şeysiniz Hmmmm. Peki öyle olsun . bunu yaşayıp göreceğiz . onu geçelim de bu akşam için bana ne gibi sürprizlerin var? Masaj istiyorsun sen anladım? Evet aşkımmmm Tatsız başlayan konuşma kahkahalarla devam etti. Derin’in artık gözü kapanmaya başlamıştı eve yaklaşınca. İçeri girdiler Derin kendini yatağa attı. Denize ; Aşkım masajımı istiyorum Geldim aşkım bir saniye Daha deniz omuzlarını ovmaya başladığında uykuya daldı Derin. Deniz de yanına sokulup sıkıca sarılarak uyudu. Derin zaten ailesi ile sıkı fıkı olmadığından hiç biri bu konuda ona birşey diyemezdi. Ona göre karnını doyurmuyorlar ona bakmıyorlarsa hayatıyla ilgili önemli şeylerde ona karışma hakkı yoktu. Çok güçlü bir kadın gibi gözükse de dışarıdan aslında çokta duygusal bir kadındı ve zayıf yanları çoktu. Hayatı hiç de kolay değildi oturduğu evin aidatı, yakacak parası, arabanın ve evin vergisi , faturalar ve mutfak masrafı esasında onu çok yoruyordu. Ve bu yüzden de çok yoğun çalışıyordu. Kimseden borç almaz hatta kredi kartını bile çok kullanmazdı. Çünkü borcu olduğunda uyuyamayacak kadar kafasına takardı. Deniz’in ailesi başta Neriman’ın önderliğinde bu ilişkiyi onaylamadı. Ve yaptıkları dedikoduları , söylediği sözler kulağına geldikçe onlardan daha da soğudu. Çünkü bunun güzel giden ilişkilerine zarar vereceğini düşünüyordu. Derin ile birlikte olduğundan beri dünyasının odağı haline getirmişti. Son aylarda işler beklediğinin altında gidiyordu. Bu yüzden biraz iş konusunda biraz hevesi kaçmış ve işleri aksatmaya başlamıştı. Kafeyi açmadan önce daha yirmili yaşlarının başında bir çok otelde çalışmıştı ve yöneticilik yapmıştı. Daha sonra kendi işini yapmak istemiş biraz kendi biriktirdiği , biraz ailesinden ve bankadan kredi çekip kafesini açmıştı. İlk iki yılında işler eklediğinin üzerinde gitmiş arabasını almış , güzel bir ev kiralamış, kredi kartlarını ve kredisini düzenli olarak ödemişti. İşlerin iyi girmesine güvenerek kafeye yatırım için daha yüksek bir kredi çekmişti. Ama yatırımı büyüttükten sonra beklediği verim istediği gibi artmamıştı. Daha sonra Derin’e taşınarak hem onu daha fazla göreceğinden hem de kira yükünden kurtularak biraz daha rahatlayacağını sanmıştı. Derin’ e bu konu da hiçbir şeyi çaktırmıyordu. Mali konularda birbirleriyle çok konuşmuyorlardı. Eğer bu konuda Derin’e bir şeyler çaktırırsa ilişkilerinin etkileneceğini düşünerek ufak ufak yalanlar söylemeye başlamıştı. En son arabasını satarak biriken kredi kartı borcunu kapatmıştı. Aslında o kadar büyüktü ki yüreği elinde imkan olsa herkese yardım ederdi. Derin de onun kadar birisini daha önceden tanımadığını sık sık çevresine söylerdi .Ama bu konu kendisi olunca her şeyi saklıyordu. Gerçekten de öyle biriydi ama gereksiz harcamaları çok fazlaydı. Kafe artık ancak kendisini zor idare ediyor. Kredi borcunu ve Deniz’in ihtiyaçlarını zor karşılıyordu. Bu durumu sezen Derin devamlı bu konu hakkında Deniz’e sorular soruyordu. Esasında onun sıkıntısını öğrenip elinden geldiğince yardım etmek istiyordu. Deniz ise bu soruları yanlış algılayıp yalanlar söyleyip ‘yok işler yolunda aşkım’ diye geçiştiriyordu. İlişkilerinin artık beşinci ayını doldurmuşlardı. Deniz’in tabiriyle bir sene olmasına yedi ay kalmıştı. Ve dolu dolu beş ay yaşamışlardı. Hep beraber çok mutludular.hep beraber mangal yakıyorlar, yemek yiyorlar, film izliyor hatta Melis’e okuldan bir arkadaşından bulaşan bit yüzünden hep beraber bitlenmişlerdi bile. Derin’in çevresindeki arkadaşları aklını çelmeye çalışıyorlar ‘bırak bu çocuğu zaten sonunuz yok ‘diye telkinlerde bulunuyorlar. Onları çok sert bir şekilde tersliyor ve bu konuda Deniz’e hiçbir şey söylemiyordu. Deniz’i aslında gerçekten seviyordu. Ve onun Deniz’i sevmesi , ilgisi iyi geliyordu onlara. Ve kızıyla iletişimi çok iyiydi. Ve bu ona hepsinden iyi geliyordu.Bazen keşke bu kadar kıskanç olmasa diyordu. Çünkü Derin bütün gün telefonunu ortada bırakmasına rağmen o fırsat buldukça karıştırıp abuk subuk nedenlerden dolayı kıskançlık krizlerine giriyordu. Geçirdikleri o mükemmel beş ayda böyle küçük nedenlerden dört – beş kere kavga etmişlerdi. Keşke Deniz geçmişe takılıp kalmasa durduk yere hiçbir ufak tartışma dahi olmayacaktı aralarında ve hiç yıpranmayacaklardı. Aralık ayının ilk haftası Melis’in okul gezisi vardı. Havalar hala çok iyiyken haftasonu iki gecelik bir gezi organize etmişlerdi. Selçuk bölgesinde yapılacak geziye üç – dört –beş –altı- yedi ve sekizinci sınıflar katılabiliyordu. Derin ilk önce hiç gitmesini istemiyordu. Melis hemen sıkılan bir çocuk olduğundan hemen arayıp anne gele beni al diyebilirdi. Uzun süre bu konu hakkında düşündü ve bunun Melis için de iyi olacağına karar verdi. Melis’te annesine hiç sıkılmadan eğleneceğine dair söz verdi. Bunun üzerine ertesi gün gezi için o da ismini yazdırdı. Derin daha sonra Deniz’i arayarak; Aşkım Efendim aşkım. Ne yapıyorsun ? Napayım bebeğim . bu haftasonu Melis’lerin gezisi varmış Süper. Nereye gidiyorlar? Selçuk . ama biliyorsun mızmız Melis. Bende yakında bir yerlerde olayım diyorum. Okulu aradım kesinlikle aynı otelde kalmamıza müsaade etmiyor. Neymiş veliler gelemezmiş . tam saçmalık. Eeee. Bizde yakınlarda bir yerler de kalalım. Şirince’de bildiğim çok güzel bir yer var orda kalırız. Hem yakın oluruz hem bize de iyi gelir bu arada şarapları mükemmel. Olmaz mı? Bak güzel fikir. Bende çok yoruldum bu hafta? İyi o zaman ben rezervasyonu yapayım. Cuma ve cumartesi geceleriiçin değil mi aşkım? Evet bebeğim. Şu sıralar durumunu biliyorum aşkım . bir şartla kabul ederim ben ödeyeceğim. Aşkım ben hallederim ya. Olmaz aşkım. Kabul edersen Ok benim güzel sevgilim. Seni seviyorum Bende tatlım. Sen yeri ayırt sana kredi kartı numaramı vereyim. Ok mesaj olarak yolla Olur tatlım Bye Bye
İnternet üzerinden popüler bir tatil sitesinden fiyatları karşılaştırarak rezervasyonu kredi kart ile yapıp mail ile Derin’e iletti. Derin ilk defa kredi kartını böyle ekstra bir harcama için kullanmıştı. Parası varsa gider eğlenir yoksa hiç kullanmazdı. Ama Deniz’e kıyamıyordu son zamanlarda. Ona hissettirmeden çoğu harcamayı yapıyordu. Onun üzülmesini hiç istemiyordu. Kredi kartı limitlerinin dolu olduğunu biliyordu. Onu zor duruma düşürmeyecek kadar yufka yüreği vardı. Artık Melis’ten sonra ayrıcalık gösterdiği ikinci kişi Deniz olmuştu. Bazen kendi kendineyken artık bütçe düşünmek istemiyorum diyordu. Sonra Deniz’i gördüğünde onu çok sevdiğinden hep artılarını kafasında bir bir sıralıyor mutlu oluyordu. Bir kere çok iyi sevişiyor , çok iyi yemek yapıyor ve Melis ile çok iyi anlaşıyor ve gerçekten çok iyi bir insan. Muhtemelen ondan sonra bir daha kimseye dokunamam bile düşünüyordu. Deniz’inde Derin’e hissettiği şey eğer sevgi diye bir şey varsa bu dünya hissettiği onun en yüksek noktasıydı. Cuma günü geldiğinde Melis’i okul servisine bıraktılar. Daha sonra onlarda yola çıktılar. İkisi de Emre Aydın’ı çok seviyorlardı. Yol boyu Emre Aydın’ı dinlerken Deniz sol eliyle Derin’in sapsarı saçlarını okşuyordu. Gözlerine bakıp o saf gülümsemesini gösteriyordu. Nereden geldi bu kadın karşıma diye içinden söyleyip onun melek olduğunu düşündü. Sonunda Şirince’ye geldiler ve karınları çok acıktı. İlk önce köy meydanı gibi bir yerde bahçe duvarları kireç ile boyanmış yaşlı başı örtülü bir teyzenin yerde oturarak eski tahta sofra üzerinde gözleme için yufka açtığı yere girip oturdular. Yaşlı teyzenin kızı olduğunu tahmin ettikleri bir bayan daha hiçbir şey sormadan onlara mis gibi kocaman bira bardağı gibi büyük bardakta yayık ayranları getirdi ve servis etti. Derin ve Deniz hiç itiraz etmeden bir güzel içmeye başladılar. Bardağı kaldırıp dikerken Derinin dudaklarının üstünde oluşan ayrandan bıyığı eliyle silerken Deniz kendini tutamayıp gülmeye başladı. Derin de sen kendi bıyıklarına bak der gibi bir mimik hareketi yapıp o da gülmeye başladı. Girerken teyzeye kolay gelsin deyip iki tane otlu gözleme siparişi vermişlerdi. Mis gibi odun ateşinde pişmiş olan gözlemeler resmen anne eli değmiş gibi kokuyordu. Bir güzel yiyip karınlarını doyurduktan sonra neşeleri iyice gelmişti. Tatildeyken zaten çok mutlu oluyorlardı. Daha sonra tavşan kanı dedikleri yine odun ateşinde pişirdikleri muhteşem çaydan iki çay bardağı geldi. Onu da yudumlarken birer sigara yakıp ellerini masanın ortasında buluşturup ilişkilerinin ilk günkü gibi elele sebepsiz gülerek o güzel sahneyi tekrardan yaşamaya başladılar. Sonra hesabı ödeyip arabaya bindiler. Otele giriş saatine daha bir saat vardı. Ama arabada daha birbirlerine dokunmaya başlayarak birbirlerini tahrik etmişlerdi daha fazla dayanmadan otele geldiler. Giriş saati öğleden sonra ikideydi fakat onlar otele saat bir gibi geldiler. Arabanın bagajından ikisinin de eşyalarını koyduğu sırt çantasını ve hava eserse diye aldıkları ceketlerini alıp yazdan kalma bu İzmir gününde otele girdiler. Deniz çıktısını aldığı rezervasyon konfirme mektubunu e kimliklerini resepsiyoniste verip müsait oda olup olmadığını sordu. Şanslıydılar ki giriş yapacakları oda boştu. Daha fazla onları bekletmeden işlemleri hallettikten sonra onlara odalarına kadar eşlik etti. Otel iki tip odadan oluşuyordu. Bir bungalov şeklinde olan yerler vardı ve birde konak evi dedikleri odalardan oluşuyordu. Yaz mevsimi olsa bahçeye sahip olan bungalovları tercih edecekleri kesindi. Ama bu yanar döner havya güvenmedikleri için konak evini tercih etmişlerdi ki fiyatı bungalov olan odalara göre çok az bir miktar yüksekti. Bildiğin kerpiçten yapılma gibi gözüken otel aslında yalıtımı sağlam şekilde restore edilmişti. Girdiğin andan itibaren bahçedeki koyunlardan mıdır yoksa doğasından yoksa mimarisinden midir bilinmez o köydeyim havasını çok rahat hissediyordun. Yerlerdeki taşlar çok eskiden evlerde bulunan kalın gri baklava dilimli desenli taşlardan oluşuyordu. Odanın ortasındaki kilim bildiğin taş boya ile yapılmıştı. Duvardaki büyük ekran LCD televizyon ise neredeyse odadaki tek modern çizgiydi. Odanın iç duvarları da beyaz kireç ile boyanmış tertemizdi. İnce mavi renkte ahşap çerçeveli camın önünde yine ahşaptan herkesin basit bir şekilde sanki meyve sebze kasalarından çakılarak yapılmış gibiydi. Üzerine semsert minderler vardı. Yan tarafında dekor için bir dikiş makinası vardı . Yatak ise son derece ortopedik bir yataktı. Ama karyolası eski demir karyolalardandı. Yan tarafında eski bir telefon ve üzerinde dantel işleme bir el işi vardı. Yatağın üzerinde yine eski romanlar vardı. Banyosu ve tuvaleti ayrı geniş bir odaydı. Elbise dolabı ve yatak örtüsü, nevresim battaniyenin bulunduğu dolap duvarın içine gömme şeklindeydi. Küçük olan tuvalet bildiğin sarı renkteki köy tuvaletleri gibi ibrik olan bir tuvaletti. Banyosu duşkabin şeklindeydi ve Allah’a şükür ki burada klozet olan bir tuvalet vardı. İkisi de derin derin oh çekti. Deniz’e göre keşke şu koca LCD ekran televizyon da olmasaydı onun yerine eski bir radyo olsaydı. Ona göre oranın bütün atmosferini bozuyordu. İnsan orayı tercih etmişse zaten oranın o köy havasını yaşamak için tercih ederdi. O annelerimizin zamanından kalma yatak örtülerinin üzerine soyunarak ilk önce kendilerini banyoya attılar. Çünkü Derin yıkanmadan kolay kolay sevişmezdi. Kendisini buzlu duşakabin camının arkasında sıcak suyun altına atan Derin’i ellerini cama dayalı şekilde duran Deniz büyük bir tahrik ile izliyordu. Daha fazla dayanamayıp kendisini sıcak suyun altına Derin’in yanına atıverdi o suyun altında öpüşmeye başladılar. Akan suyun altında gözlerini açmadan doya doya öpmeye başladılar. Daha sonra Denizi duvara yaslayıp suyu kısarak dizlerinin üzerine eğilerek o tahrik olmuş penisi deli gibi kendinden geçerek yalamaya başladı. Sanki onu emerken orgazma ulaşacak gibi hissediyordu. Daha sonra testislerine kayıp o topların ikisini de ağzına alıp yemek istercesine emmeye başlasa da bir tanesini zor emiyordu. Ve orada daha fazla bu tahrik edici ortama dayanamayacak gibi hissedip iniltileri sıcak suyun buharına karışıyordu daha fazla dayanamayıp onu duvara yaslayıp arkasından o derinliğine giriverdi. Şirince’de daha ilk saatlerinde o müthiş ten uyumuyla zevkin doruklarına bir kez daha birlikte ulaşmışlardı. Soluk soluğa o buhardan oluşan sisli ortamda birbirlerine öyle sımsıkı sarıldılar ki bu herşeyin ötesindeydi. Hiç konuşmalarına gerek yoktu Derin onun sırtına sarılırken içine almak istercesine sıkıp ellerinin izlerini bırakmasında belliydi. Birkaç damla gözyaşı dökmüşlerdi bu sefer sarılırken Allahtan suyun altındaydılar ve birbirlerine bunu açıklamak zorunda değillerdi. Daha sonra Derin Deniz’i bir güzel sırtını keseledi pamuk gibi hissediyordu Deniz kendini. Duştan çıkıp kurulandılar. Daha sonra çırılçıplak kendilerini yatağa atıp Derin Deniz’in göğsünde uykuya daldılar. O kadar derin uyumuşlardı ki öğleden sonra dört gibi Derin’in telefonu çalmaya başladı. Telefonun sesine uyandılar. Arayan öğrencilerin başında bulunan ve onlardan sorumlu olan Mustafa Bey’di. Panikle telefonu açtı; Merhaba Derin hanım Merhaba Mustafa Bey . ne oldu ? bir şey mi oldu? Yok yok. Panik yapmayın lütfen. Melis’in midesi bulanıyor bir ilacı varmışta ismini de tam bilmiyor. Çantasında bulamadık. İsmini biliyorsanız bize söyleyin ben aldırayım . onu sormak için sizi aradım Çok mu ağrıyor ? gelmem gerekirse lütfen söyleyin. İlacı ben Buse hanıma verdim. Sizi göremeyince ona vermiştim. Tamam ben hallederim o zaman. Öyle çok önemli değil her çocukta olan bir şey. Çocuklar çok fazla dondurma yemişler bu mevsimde. Birkaç kişinin daha ağrıyordu. Dondurma konusunda uyarmıştım Mustafa bey am ben sizi. Rica ediyorum sizden bu mevsime öyle çok yemesinler. Melis hayatında hayır diyemez çünkü dondurmaya Kusura bakmayın haklısınız. Zaten otel personelini uyardık. İçiniz rahat olsun. Merak etmeyin lütfen. İyi günler diliyorum Teşekkür ederim. Dikkatli olun lütfen. İyi günler size de.
O sinirle hemen sigara paketine davranıp ağlamaya başladı Derin. Derin söz konusu Melis olunca o inci gibi gözyaşı damlalarına engel olamıyor bu konuda çok hassas olduğu için ağlıyordu. Deniz de panik oluyor ne yapacağını bilemiyor sadece sarılıyordu. Derin’in gözlerinden Deniz’in göğsüne akıyordu göz yaşları ve kendisini kötü hissediyordu. Çünkü o ağladığında onun kalbi dağlanıyordu. Uzun süre sarıldılar sadece sarıldılar. O ağladıkça daha sıkı sarıldılar. Ne kadar ufak bir şeyden patlamıştı ağlamaya. Altında kaç tane neden yatıyordu. Ne kadar mükemmel bir anneydi o kızının midesinin bulanması onu gözyaşlarına boğmasına neden oluyordu. İlk tatiliydi yalnız başına. Olabilecek bir şey diye senin yapacağın bir şey yok diye telkinlerde bulunsa da o patlamıştı bir kere ve kendisini onun göğsünde güvenli buluyordu. Kaç kadın bir erkeğin göğsünde ağlardı ki ? onu sevdiği besbelliydi ve güvendiği de belliydi. İşte o çok güçlü gözüken kadın çocuk gibi patlamış kendisini kaybetmişti erkeğinin kollarında. Deniz’e dönüp ağlamaklı ; İyi ki varsın aşkım Sen de benim meleğim. Bak ne yapalım biliyor musun? Saklıca otele gidip onlara uzaktan izleyelim. Sende rahatla olur mu? Seni seviyorum aşkım. Hadi gidelim o zaman bir bakalım. Gerçi bizim tatilimizi de mahvediyorum Saçmalama benim güzel sevgilim. Olur mu hiç öyle şey. Zaten Melis’e yakın olalım diye geldik. Ayrıç senin yanında olmam benim için yeterli Düşünceli sevgilim hadi giyinelim o zaman Hadi kaldır bakalım o koca poponu Bir kere benim popom küçücük
Arabaya binip Melis’lerin kaldığı otele gideceklerdi. Yolda çaktırmadan nasıl yaparız diye plan yaptılar. Güneş gözlüklerini takıp oteli gezmek istediklerini söyleyeceklerdi resepsiyona ve çevrede onları görebileceklerdi. Sonunda otele geldiler. Arabayı park edip resepsiyona uğramadan direk otelin içine daldılar. Plan değişikliğine güvenlik görevlilerin hiçbir şey sormamaları olmuştu. Daha iyi olmuştu . şimdi koca tatil köyünün neresindelerdi acaba ? derken çocukları çim alanda evden giderken istedikleri merceklerle böcekleri incelerlerken gördüler. Melis hiç çıkarmadığı kırmızı pantolonu , pembe newbalance ayakkabıları ve beyaz pembe sweetiyle hemen kendisini belli etmişti. Kıkırdıyordu ve o kıkırdıyorsa sorun yoktur. İçleri rahatlamıştı artık ve arabalarına döndüler. İlgisiz güvenlik görevlilerine bir şey söylemeden çıkıp gittiler. Yolda rahatlamanın verdiği coşkuyla Derin hadi Kuşadası’na gidelim dedikten sonra Deniz’den hızlı bir onaylama alıp arabanın rotasını Kuşadası’na çevirdi. Yolda keyifleri gelen çift çirkin seslerine aldırış etmeden Aysel Gürel’in anısına albümünü koyup şarkılar söylediler. Kuşadası’na geldiklerinde arabayı park edip güzel havanın verdiği enerjiyle ada sahilinde şöyle bir yürüyüş yapamaya karar verdiler. Zaten her ikisinin de üzerinde eşofmanlar üzerlerinde tshirtleri ve güneş gözlükleriyle güneşin tadını çıkartırcasına elele sahilde uzun bir yürüyüş yaptılar. Güneşin batmasıyla arabaya dönüp serinleyen havadan dolayı üzerlerine arabadan ceketlerini aldılar. Çok eskiden Deniz’in çok gittiği salaş bir balıkçı meyhanesine gittiler. Tavanı balık ağları ve ağların içinde kurutulmuş deniz kabukluları, yıldızları ve balıklarla kaplıydı. Duvarda yine kurutulmuş koca bir köpek balığı suratı vardı. Belki de bu bölgenin en eski hiç tarzı değişmemiş basit kalan tek yeriydi. Masalar beyaz ahşaptan iki kişilik kare masalardı ve sandalyeler eski mavi ahşap sandalyelerdi. Masaların üzerinde renkli renkli kareli masa örtüleri vardı. Ama deniz manzarası enfesti. Eski radyodan Türk sanat müziği çalıyordu. Belinde beyaz önlüklü , omzunda beyaz bir havlu olan, orta yaşlı, kirli sakallı, bıyıklaı sigara içmekten sararmış bir garson geldi. Yüzü gayet sevimsizdi. Zaten bu suratıyla gülerek gelse zaten tabiatına uymazdı. Belli ki sahibiydi yada akrabası başka türlü hiç kimse bunu çalıştırmazdı. Toplamda altı – yedi tane masa ya var ya yoktu. Sonunda ağır adımlarla yanlarına gelerek; Hoşgeldiniz. Ne alırdınız? Derin lafa atlayarak; Barbun var mı acaba? Evet. İki porsiyon mu istiyorsunuz? Evet Meze istermiydiniz? Bakmamız mümkün mü? Evet dolaba eşlik edeyim size Patlıcan ezmesi, şu otlu mezeden, haydari olsun bir de fava dan lütfen. Salata da istiyoruz tabiki İçecek ne alırsınız? Ellilik alalım ve yaş üzüm rakısı olursa sevinirim Tamam ben içkiyi, mezeleri, salatayı ve buzu gönderiyorum. Teşekkür ederiz. Bir an geldiklerine pişman oldular. Böyle bir yerde yemekler nasıl güzel olabilirdi. Derken rakılara kadehlere doldu. Mezeler geldi. Derin otlu mezeye çatalına daldırdı ve müthiş dedi. Balıklar gelmeden mezeleri silip süpürdüler. Bütün mezeler harika olmuştu. En son Derin meze tabağını ekmeğiyle sıyırarak yedi. Fikirlerinde yanıldıklarını anladılar. Rakının ve aşklarının verdiği neşeyle şarkılara da eşlik ederken kadehlerini tokuşturup gözlerine bakıp yine çalan şarkılara sessizce eşlik ediyorlardı. En son Cunda’da böylesine güzel bir rakı balık yapmışlardı. Burası oradan bile güzel gelmişti. Barbunlar çıtır çıtır özel sosunda kızartılarak geldi. Salatayı hiç sormadan tazelendi. Soğan ve bol bol roka tabağı geldi yanında. Deniz balıkları kılçıklarını hiç çıkarmadan ağzının suyu aka aka yedi. Derin de eliyle kılçıklarını çıkartarak götürdü. Balıklardan sonra masaya kavun ve beyaz peynir getirdiler. Kalan rakıyı da onla götürüp üzerine birer duble daha rakı aldılar. Ne keyifli bir yemek olmuştu. Eşofmanlarıyla harika lezzetli yemekler yemişlerdi. Üzerine birer tane kahve ikram ettiler. Ve o suratsız dedikleri garson ile konuşmaya başladılar. Karı koca işletiyorlarmış. Yani aile işletmesiymiş ve yaklaşık 10 kuşaktır onlar işletiyorlarmış. Duvardaki resimleri göstererek zevkle anlatmaya başladı ve geldiklerine çok memnun olup hesabı istediler. Hesap o kadar cüziydi ki Çeşme de bir öğle yemeği ile aynı fiyattı. Teşekkür ederek restoranda kol kola çıkıp sahilde bir tur daha attılar. Sonra sahilde bir kafe de birer tane daha türk kahvesi söyleyip denizin keyfini çıkardılar. Derin denizin omzuna yaslanmış öylece denizi seyrederken ; Bu rüya bir gün bitecek biliyorum. Sakın kendini buna inandırma çok. Böyle biz çok mutluyuz hatta çok iyiyiz. En azından şuan çok mutluyum. Sadece senden bunu istiyorum, keyfini çıkartalım. Ben sana ne bir çocuk verebilirim ne de başka bir şey. Şu an sen ve ben buranın keyfini çıkartalım. Bana bir cevap verme şuan. Aşkım ben sana karıştım biliyorum seni çok seviyorum. Sen beni bir gün bırakırsan yada ben artık olmuyor dersem ben seni özleyeceğim .içim yanacak seni başka biriyle düşünmek bile incitecek. Senin fotoğraflarına bakacağım saatlerce ağlayacağım. Kokunu arayacağım yastıklarda. Seni seviyorum ve şuan seninle hiç kimseyle mutlu olamayacak kadar mutluyum. İyi ki varsın iyi ki tanıdım . sen aşksın. Tamam hayatım. Sen benim hayatımın en beyaz yanısın seninle her yerde her şekilde mutluyum. Ve seni her şeyden çok seviyorum. Hayatımın tam ortasındasın ve anlamısın. İyi ki varsın sevgilim. İyi ki varsın sevgilim
Biraz ayıldıktan sonra Şirince’ye doğru otele geçtiler. Deniz arabada uyuya kaldı. Derin hiç onu uyandırmadan otele kadar geldi. Arabayı park ettikten sonra; Aşkım hadi uyan artık geldik Tamam aşkım, ne güzel uyumuşum Evet evet horlama sesini bastırmak için müzziğin sesini daha çok açmak zorunda kaldım. Gülerek arabadan indiler. Resepsiyondan soda ve su edip odaya çıktılar. Odalarına gelen su ve sodayı aldıktan sonra yatağa soyunup uzandılar. Derin’i göğsüne yatırarak saçlarını okşadı. Derin yan uzanarak bacağını bacaklarının arasına sokup eliyle sol elini tutarak uykuya daldılar. Derin Deniz’den başka hiçbir erkekle böyle uyumamıştı Deniz ise o göğsünde uyuduğunda heyecandan geleceğe dair planlar kurup sebepsizce sırıtıyordu. Ne şanstı , ne aşktı Deniz için bir gün bu rüya bitecek miydi? Acaba diye düşünerek o da uyudu. Sabah güneşi ahşap çerçeveli camdan yüzlerine vuruyordu. Deniz yataktan kalkıp perdeyi kapattı. Ve gözleri kapalı bir şekilde tekrardan yatağa döndü. Bu sabah o da uyumak istiyordu. Derin’e sokulup uyumaya devam etti. Saat sabah on biri bulduğunda odadaki sabit telefon çaldı. Günaydın Deniz Bey Günaydın Kahvaltınızı odanıza mı alırsınız yoksa bahçe de mi alırsınız efendim. O sırada Derin’i dürtüp ; Resepsiyondan arıyorlar aşkım kahvaltıyı nerede yapalım ? bahçede mi odada mı? Oda da yapalım aşkım Ok Tekrardan telefona dönüp ; Odaya alalım lütfen Peki efendim
Yataktan kalkıp kendilerini ılık suyun altına bıraktılar. Daha sonra üstlerine bir şeyler geçirip balkona çıktılar ve sigaralarını yaktıkları sırada kapı çaldı. Ve gelen oda servisiydi. Kapıyı açıp kahvaltı arabasını içeri alıp cüzdandan on lira çıkartıp bahşiş verdi. Derin sigarasını içtikten sonra yatağa geçti ve; – hadi şımart beni. Artık hiç şımartmıyorsun beni aşkım. Yatağa getirsene aşkımmm – benim güzel maviş prensesim. Ben seni ellerimle beslerim Elleriyle bir güzel kaymak bal sürüp yedirdi. Daha sonra portakal sularını ve çaylarını içip kahvaltılarını yaptılar. Çayın son yudumunu alırken Deniz Derin’i yatağa sırt üstü yatırıp kollarını iki koluyla bastırıp dudaklarına öle derin bir öpücük kondurdu ki Derin hemen karşılık verdi. Bütün yüzünü , gözlerini, kulaklarını , boynunu tshirtün altından göğüslerini, göbeğini, bacaklarını ayaklarına kadar öpüp Derin’i kendinden geçirdikten sonra dudaklarına tekrardan yapıştığında çoktan derinlerine girmişti. Ellerini birbirlerine öyle kilitlemişlerde ki güçlerini ellerine verip sımsıkı sıkıyorlardı. Şimdiye kadar hiç korunmamışlardı ve Derin Deniz üzerindeyken kulağına içime gelmeni istiyorum dedi ve bu dayanılmaz arzulu fısıltıdaki kelimeler Deniz’in hayatında ki en uçucu anı yaşamasını sağladı. Kendini sırt üstü yatağa attı. Ellerini sigarasını almak için uzattığında hala titriyordu. Yakıp öyle derinde çekti ki bu daha önceki sevişmelerin hiçbirine benzemiyordu. Derin ona sarıldı ve yine ilk günlerdeki gibi; Beni bırakmayacaksın değil mi? Asla. Beş yıl sonra daha da yaşlansam da mı ? Asla sen benim gözüm de diğer bütün kadınlardan güzelsin. Ben sana hiçbir zaman gözlerim ile bakmadım ki hep kalbim ile gördüm seni aşkım Sağol aşkım benim .inan bana o kadar çok iyi geldin ki iyi ki varsın sevgilim. Beraberce giyinip Meryem Anayı ziyaret etmek istediler. Derin daha önce gitmişti. Hatta hiç batıl inançları olmamasına rağmen mum yakıp dilek dilemişti. Deniz ilk defa gidecekti. Beraberce gezdiler , mum yaktılar dilek dilediler. Şirince’ye gelip öğlen için yine tadı damaklarında kalan gözlemeden yediler. Ata bindiler fakat ikisi de çok kötüydü. Derin az kalsın düşecekti. Güzel bir günden sonra son gece otelin bahçesinde bulunana n barbekülerden bir tanesini kiralayıp köy kasabından aldıkları taze kuzu pirzolalarını barbeküye attılar. Salata ve mezeleri sipariş edip rakılarını açtılar. Deniz mangalda çok iyiydi. Lokum gibi etleri ağızlarına götürürken kadeh tokuşturmaları hep en kötü günümüz böyle olsun sözleriyleydi. Cep telefonundan sevdikleri şarkıları çalıyorlardı. İncir reçelini belki de dokuz – on kez izleyip her defasında ağlamışlardı. Orada çalan psikopat şarkısı onların favorileriydi. Onu açtılar ve bağıra bağıra resmen şarkıyı söylediler. Sallana sallana tatilin son gecesinde yukarı çıktılar. Ellerinde son dubleleri balkona çıktılar. Ne güzel bir gündü nasıl büyülü bir gün diye düşündüler. Hiç konuşmadılar. O nasıl bir sessizlik anıydı âmâ yürekleri haykırıyordu resmen gözlerindeki o bakışmalarından besbelliydi. Seni seviyorum demiyorlardı belki ama kalp atışları bu cümlenin kat ve katını söylüyordu. Hava da buram buram aşk kokusu anason kokusuna karışmıştı. Sarılarak yataklarına geçip birbirlerinin kollarında öylece uyudular. Sabah yola çıkma vakti gelmişti. Okula servisten on beş dakika önce gelmişlerdi. Direk servisten en önce Melis sırt çantasıyla ‘anniş’ diye koşturdu. Prensesler prensesi Melis daha sonra Deniz’e bir öpücük kondurdu. Bu Melis’in içinden gelerek özlediğini vurgulayan ilk öpücüğüydü. Şaşkınlıkla sırt çantasını bagaja koyacağına ön koltukta kucağına aldı. Aile olduklarını düşündü içinden Derin ve ; Çantayı bagaja atsaydın ya aşkım? Aaa. Dalmışım arka koltuğa koyayım bari
Yol boyunca tatil macerasını anlattı. Biraz karnı ağrıdığını ama yine de çok eğlendiğini söyledi. Onun için çok güzel bir gelişmeydi. İlk kez ailesiz bir tatil yapmıştı. Yaramaz sınıf arkadaşı Güney’in yaramazlıklarını, kankisi Su’nun fotoğraf makinesini kaybedişini herşeyi tek tek anlattı. İpadinden çektiği resimleri gösterdi. Bir de cam kavanoza bir kaçtane böcek yakalayıp koymuş onları beslemek istediğini söylediğinde hep beraber gülme krizine girdiler. Annesine bir köpek almak için tekrardan ısrar etmeye başladı. Derin kendimize zor bakıyoruz diye geçiştirdi. İlişkilerinin artık yedi ayı dolmak üzereydi. Bu ikisi için de bir rekordu. En uzun ilişkileriydi tabi ki Derin’in sekiz sene süre kabus evliliğini saymazsak. Deniz ailesiyle ile artık neredeyse hiç görüşmüyordu. Derin’i istemediklerini düşünüp kendisini onlardan soğutarak sadece annesi Neriman hanımı telefon ile arıyordu. Banka kredilerini ödeyemediği için banka kafeye ihtar yazısı göndermişti. Yaklaşık borcu yüz bin lirayı biraz geçmişti. Ailesiyle arası kötü olduğundan isteyemiyordu. Onlarda bu konuyu az çok bildikleri halde burnu sürtsün diye ellerini taşın altına sokmuyorlardı. Derin durumu iyice sezdiği için yardım etmek istiyor Deniz bunu kesinlikle reddediyordu. Çünkü meblağ iyice büyüktü. Ve Derin’i kesinlikle böyle bir riskin altına sokamazdı. Derin bankalara gidip araştırmış kırk bin liraya kadar kredi çekebiliyordu fakat Deniz bunu da reddetti. Zor günler geçiriyordu ve tek dayanağı çok sevdiği kadının hala dimdik yanında durmasıydı. Üç koca yılını verdiği resmen tırnaklarıyla kazıdığı bebeğim dediği kafesi ellerinin arasından gitmek üzereydi. Ve buna rağmen hala bankaya on beş bin lira civarında borcu kalacaktı. Bu süre zarfında ailesinden dik durarak hiç destek istemedi ve Derin’e de yalanlar söyleyerek kaybetmemek için oyalamıştı. Sonunda kafeye haciz edildi ve hala bankaya on beş bin lira borcu kaldı. Kimseye haber vermeden uzaklaşmak istedi herşeyden hatta Derin’den bile uzaklaşmak istedi. O kadar sağlıklı düşünemiyordu ki herşeyini kaybetmiş hatta Derin’i bile kaybettim gözüyle bakıp çok ağır bir depresyona girdi. Halbu ki herkes ona elinden geldiği kadar destek olabilirdi. Derin’i ise bu ilişkiden soğutan maddi konular değil ona söylediği araka arakaya yalanlar olmuştu. Maalesef ruhsal durumu çok kötüydü ve bunu sadece kendisi biliyordu. Sigarasını üç pakete çıkardı. Arka arkaya yakıyor resmen sigara soluyordu artık. Konakta öylece dolaşırken bir eczanenin önüne geldi. Eczaneye girip iki paket fare zehiri aldı. Az ilerideki eczaneden dört paket antibiyotik aldı. Oradan başka bir eczaneye girip altı paket antibiyotik aldı. Markete girip iki şişe şarap aldı. Ve işportacıdan bir paket jilet aldı. Kafasına öylesine soktuğu ölüm fikri ona herşeyden fazla cazip gelmişti. Gerisinde kalanlar hiç umurunda değildi. O kadar mutlu olan bay gülen surat denen Deniz nasıl olurda vazgeçerdi yaşmaktan. Şanslı olduğunun farkında değildi. Maalesef son üç- dört saatten beri aklından başka hiçbir şey geçmiyordu. Sadece ve sadece ölmek istiyordu. Ölürken de zevkinden vazgeçmedi. Çok güzel bir otel de çok güzel bir oda tuttu. Nasıl olsa son kez kullanacaktı parasını ve kredi kartlarının kalan bu son limitleri bir daha lazım olmayacaktı. Resepsiyondan odanın anahtarını aldı dördüncü katta bulunan 401 numaralı odasını açtı. Oda direk deniz manzaralıydı. Son derece modern dizayn edilmiş gayet lüks bir odaydı. Girişte bulunan salon kısmını geçti ve yatak odasına geçti. Üzerindeki kıyafetlerini çıkardı yatağa uzandı. Aldığı on bir kutu hapı tek tek çıkarıp tabağa bir güzel dizdi. Şarabını açtı kadehe doldurdu ve meyve tabağından çıkardığı meyveleri dilimledi. Televizyonu açtı ve kumandayı eline alıp müzik kanallarına baktı. Umut Kaya’nın rock cover yaptığı gül güzeli şarkısının çaldığı bir kanalda durdu. Keyifli bir ölüm istemişti. Cep telefonundan birkaç mesaj gönderdi Derin’e. Derin arabesk kokan bu mesajları cevaplamadı am bir şeylerden şüphelendi. O olmadan nefes almanın en anlamı var diye düşündü. Onu dünyası yapmıştı ve şimdi bu dünyadan git diyordu Deniz’e . o başka bir dünyaya gitmeyi ölümle seçmişti. Şarap kadehini doldurdukça tek tek içiyordu hapları. Bir yerde okumuştu tek tek içmek daha etkili oluyormuş. İyice araştırmıştı antibiyotik içmek ölüme neden oluyormuş ki on bir kutu hiç fena bir rakam sayılmazdı. Bir şişe şarap ile on bir kutu antibiyotiği tek tek içmişti. Televizyonda Emre Aydın’ın hoşça kal şarkısı çalıyordu. Facebooktan da bunu hoşça kal aşkım diye paylaştı. Derin şüphelenip ailesini ilk kez aradı. Herkes panik olmuştu kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Bütün arkadaşlarını aradılar. Deniz belki de herkesin gözü önünde kaybolup gidiyordu ve kimse nerede olduğunu bilmiyordu. Paylaştığı şarkının altında Konak yazıyordu. Bütün aile ve Derin Konak’ta toplandı. Herkes bir olmuştu ve kimse geçmişi düşünmüyordu herkes Deniz’e odaklandı. Anne ve babası hastane ve karakollara bakmaya karar verdiler. Derin ise otellere bakacaktı. Bu sırada ilaçların hemen etki göstermemesinden dolayı fare zehirlerini de içti. Midesinde dayanılmaz bir yanma oldu kusmak istedi fakat kusmak istemiyordu. İlaçların etkisini göstermesini istiyordu. Hala ölemiyordu ama çok fenalaşmıştı. Kendi banyoya atıp jileti aline aldı ve sol el bileğini kesti. Yukarıdan aşağıya kolunu keserken çoktan bayılıp kalmıştı banyoda. Çok derin kesemese de kesmişti yine de. Tek tek otelleri ararken en sonunda olduğu oteli budu. Resepsiyon görevlisi ile birlikte odayı açıp içeri girdi. Resepsiyon görevlisi hemen 112 yi aradı ve bir ambulans istiyordu. Gözleri öyle dolmuştu ki Derin’in hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kimse onun için hayatından vazgeçecek kadar sevmemişti. Deniz baygındı ama kalbi hala atıyordu. Gözleri öle mutlu bakmıyordu artık hayata küsmüştü. Sağ elinde hala avuçların için de Derin’in hediye ettiği o kolye duruyordu. Derin durmadan ağlayarak ‘aşkım uyan’ diye feryat ediyordu. Sonunda ambulans geldi. Tepecik devlet hastanesine kaldırdılar. İlk müdahaleleri yaptılar. Allahtan içtiği ilaçların ve zehrin kutuları odadaydı. Panzehirlerini yaptılar. Ama hala kendine gelememişti ve yoğun bakımda tutulması gerekiyordu. Tekrardan özel bir hastanenin yoğun bakımına sevk edildi. İlk ambulansta açtı gözlerini. Ve o vardı karşısında herşeyi Derin’i karşısında gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu. Sımsıkı ellerini tuttu Derin’in gülümsemeye çalıştı yarı baygın şekilde. Yanlarında ki görevliye espri bile yapmıştı. ‘Alsancak’tan gidebilir miyiz’ diye. Serseri demişti tekrardan Derin ona. O nasıl sihirli bir kelimeydi. Onun için seni seviyorum, aşkım , bebeğim herşeyi ifade ediyordu. Onun için üzülmüş hatta perişan olmuştu. Demek ki beni seviyordu diye düşündü. Derin çok inançlı olmasa da Allah’a binlerce kez şükretmişti. Deniz sürekli Derin diye sayıklıyordu. Yoğun bakıma alındı ve herkes dışarıda beklemeye başladı. Herkes o kadar içten birbirine destek olmuştu ki illa böyle bir olayın mı yaşanması lazımdı. Zamanın da bulunduğu için şanslıydı tüm kontroller yapıldı. Sağlık durumu iyi gibiydi ama yine de hayati tehlikesi devam ediyordu. Ölecek kadar sevmişti ya hep ya hiçti. Yanlıştı belki ama küçük yüreği bir kere sevmişti. Yoğun bakımda bilinci açıktı. Eskisi gibi parlak bakmıyordu belki am yine de kısık kısık bakıyordu. İlk defa hayatında bir monitöre bağlanmıştı. Monitörde bilmediği bir sürü çizgi ve rakamlar vardı. En çok takılan sonda canını yakıyordu. Doktorlara ısrarla söylemesine rağmen bu konuda yardımcı olamıyordu ve bu da canını epey yakıyordu. Serum hiç boşalmıyor devamlı kan alınıp değerler ölçülüyordu. Dışarıda gözü yaşlı annesi ve Derin’i daha soğukkanlı babası sakinleştirmeye çalıştırıyor ve hiçbiri bir saniyeliğine bile hastanenin önünden ayrılmıyordu. Doktorunun çıkıp sadece ’iyi’ demesini bekliyorlardı. Sadece tek kelime olan ‘iyi’ ne kadar önemliydi. Kimse inanamadı ve kimse yakıştıramadı bu genç hayat dolu yakışıklı delikanlıya. Allaha şükür kalbi atıyordu hala ve Doktor dışarı çıktı. Hastanın hayati tehlikesi devam ediyor ama şu an için durumu iyi. Anlayabilecekleri dilde fare zehrinin yol açtığı iç kanamayı anlattı. İç kanama riskinin olmasından dolayı da en az üç gece yoğun bakımda olması gerektiğini anlattı. Deniz kimsenin onu bu halde görmesini istememesine rağmen ailesi onu görmeyi çok istiyordu. Doktora yarım saatten fazla dil döktüler ziyaret etmek için ama yoğun bakım çok steril tutulduğundan dolayı ziyaret yasaktı. En sonunda doktor daha fazla dayanamayıp iki kişiye müsaade etti. Ama en fazla on dakika diye uyardı. Bütün aile bu kötü olay karşısında Derin’i kendi ailelerinden biri olarak kabullenmişti çünkü onun için bir anaç kuş gibi çırpınmıştı. İşini gücünü, uykusuz kalmayı herşeyi boş vermişti. Sevmişti Deniz’i hem de çok bunu artık çok daha iyi biliyordu. Bu tatsız intihar olayı bütün yanlış anlaşılmaları düzeltmiş hepsine aile olmayı öğretmişti. Annesi ben gideceğim ve ona en iyi gelebilecek kişi Derin diye atladı. Ben girmesem bile Derin girecek diye ekledi. Yoğun bakımda çalışan genç hemşireler koşuşturuyordu. Toplamda beş hasta yatıyordu ve bir tek Deniz’in bilinci açıktı. Birden o eksi ikinci katta bulunan buz gibi oda da bir güneş doğmuş üşüyen Deniz’in içi sımsıcak ısınmıştı. Dünyası aydınlanmıştı sanki hayata tekrardan gelmişti. Derin yanına gelmeden önce nabzı altmışlardaydı. Yanına geldiğinde seksen, dokunduğunda doksan, öptüğünde yüz ona çıkmıştı. Yoğun bakımda ki herkes monitöre bakıyordu. Herkes şaşkındı. Birden hemşireler gülmeye başladı ne aşkmış be diye. Kalbinin tama ortasındaydı çünkü. En derinin de derinindeydi. Gülümsemeler arasında annesi öptü nabzı normal seviyeye dönmüş hiç değişmiyordu. Tekrar tekrar denediler. Derin her eğildiğinde kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bilim bile ispatlamıştı onların aşkını. Derin her defasında hayata bağladı onu ve yine ilk gülüşüne neden olmuştu. Gözleri doldu ama akıtmadı gözyaşlarını içine attı. En zorudur içine doğru gözyaşı dökmek. Daha fazla güçsüz gözükmek istememişti. O içerideki beş dakikalık ziyaret Deniz için yıllara bedel anlardı. O çok sevdi hayattan vazgeçti ölmek istemişti, tam düşerken bu sefer o izin vermedi düşmesine elinden tutup hayata bağladı onu tekrardan. Dışarı çıktıklarında herkes mutluydu. Deniz tekrardan gülmüştü ve mutluydu. O hep gülerdi zaten de bu gülüş bambaşkaydı. Bu gülüş onun için tekrardan doğmak, hayata yeniden gülerek başlamaktı. Dışarıda herkesin beklemesine gerek yoktu. Babasını evine zar zor ikna ederek göndermişlerdi. Derin ile annesi dışarıda arabanın içinde kaldılar. Hiç ayrılmadılar oradan. Canı ne istese götürdüler. Çikolata bile istemişti durumu o kadar iyiye gidiyordu. Sabahleyin test sonuçlarını kontrol ettikten sonra doktor dışarı çıkıp kan değerlerinde ciddi bir yükselme oldu. Gerekirse acil hemen müdahale edeceğiz dediğinde tekrardan yıkıldılar. Belki Derin hayatında birkaç kere Melis dışında birisi için hiç öylesine derinden gözlerinin altı şişinceye kadar ağlamamıştı. Neyse ki altı saat sonra yapılan ikinci kan sonuçlarında değerler normale yaklaşmıştı ve yüzleri tekrardan güldü. Üç gece boyunca bir saniye bile ayrılmadan orada başında günde on dakika görmek için beklediler. Arkadaşları akrabaları herkes geliyor gidiyor fakat onlar markete gitmek için bile ayrılmıyorlardı. Bütün hastaneye resmen yemek taşıdılar. Sırf daha fazla görebilmek daha fazla ilgilenmeleri için herkes için dışarıdan yemekler sipariş veriyorlardı. Sonunda kan değerleri bir gün boyunca normal seviyede seyretti ve onu servise çıkardılar. Serviste odalar tek kişilik banyosu dahi vardı. Annesine artık eve gidip dinlenmesini söyledi nasıl olsa yarın çıkacaktı artık. O gece Derin de yanında serviste kaldı. Sabaha kadar birbirlerine sarılarak hiç konuşmadan sarılıp yattılar. Sabahleyin onu banyoda yıkayıp güzelce çocuğu gibi giydirdi. Bütün aile hep birlikte taburcu işlemlerini yapıp hep birlikte öğle yemeği için dışarı çıktılar. Yemek boyunca Deniz için neyin daha iyi olacağını konuştular. Ama fazla üstelemeden neşeli bir ortamda konuştular. Deniz ilk önce eve gidecekti bir hafta orda kalacaktı. Ama eskisi gibi olmakta çok zordu Derin ve Deniz için. Tekrardan başlamak ikisi için de zor gelebilirdi. Bir hafta ailesinde kalıp kaybettiği on dört kilonun birazını geri alarak kendisini topladı. Daha sonra daha fazla dayanamayıp Derin’lere geçti. Yine hep beraberlerdi. Derin, Deniz ve Melis ailesini çok özlemişti. Artık bütün gün evdeydi. Yemekler yapıyor evi temizliyor ve Melis ile ilgileniyordu. Tekrardan kariyerine başlamayı seçti. Deniz biraz dinlendikten sonra tekrar otelciliğe dönecekti. Ailesi ve derin bu dönemde herkes Deniz’e maddi ve manevi açıdan fazlasıyla destek çıkıyorlardı. Deniz’e zor geliyordu bu şekilde yaşamak ama hayatın değerini çok iyi anlamıştı. Hayata güzeldi ve herşeye rağmen yaşamaya değerdi. Tekrardan ilişkileri düzene girmişti. Derin için eve geldiğinde bir tabak sıcak yemek bulmak pırlanta bir yüzükten bile daha değerliydi. Geçimleri hayal ettikleri gibi kolay olmasa da beraber yaşamak Melis için de çok iyi geliyordu. Herşeye rağmen Deniz’e güveniyordu. Melis konusundaki tedirginliği bir tek Deniz ileyken aklına gelmiyordu. Yine de dışarıda zaman geçiriyorlar, yemeklerini yiyebiliyorlar ve aktivitelere katılabiliyorlardı. Ara sıra kıskançlıktan dolayı tartışıyorlardı. Deniz boş kaldığı için bazı gereksiz şeyleri gereğinden fazla takıyordu. Ama yine de kopamıyorlardı. Cuma günleri Melis’i babası alıyor Pazar günleri getiriyordu. Yine bir Cuma günü öğlen saatlerinde babası Murat Bey Melis’i evden aldı. Hemen evde hazırlıklara başladı. Bu gün özel bir şeyler hazırlamak istemişti. Salonda alçak sehpanın üzerine masayı kurmayı düşündü. Menüsünü kafasında hazırlamıştı; Tereyağında karides Kaşarlı jambon sarma Fesleğenli ve permasan peynirli makarna Barbun Mezeler Meyve tabağı İlk önce evi temizledi. Daha sonra bahçeden rengârenk çiçekleri bir torbaya doldurdu. Marketten kokulu ve renkli tealight mumlar ve Amy Winehouse CD’si satın aldı. Yaşam ünitesinin olduğu raflardan başlayarak ortadaki sehpaya kadar mumları dizdi. Aynı zamanda kapı girişinden salona kadar koridora da yüze yakın mum dizdi. Altı da değişik tütsüyü salonun çeşitli yerlerine dizdi. Amy Winehouse CD’si sadece play tuşuna basmayı bekliyordu. Rengârenk çiçeklerle sehpanın etrafını ve üzerini süsledi. Sehpanın ortasında ise beyaz bir orkide vardı. Küçük tabaklara biberli zeytin, kaşar peyniri ve çerez çeşitlerini koydu. İki katlı meyve tabağının alt katında muz üst katında ananas, elma ve portakal dilimleri vardı. Makarna tam kıvamında mis gibi fesleğen kokusuyla servise hazırdı. Karidesleri tereyağında azıcık çevirerek pişirdi. Kaşarları jambon dilimlerin arasına sardı. Masaya çok sevdiği iki şişe beyaz selection şarabı, tirbuşon ve kadehler i de yerleştirdi. Mumları yaktı. Barbunlarda tavada nar gibi kızarmıştı. Salata ve balıkları da şık sofraya yerleştirdiği sırada kapı çaldı. Etrafta sadece mumların yaydığı loş ışık çiçekler ve tütsülerin yaydığı hoş koku vardı. Fonda Amy Winehouse ’un you know i am no good şarkısı çalıyordu. Kapıdan içeri girdiğinde Deniz’e öyle bir sarıldı ki bu uzun zaman sonradan ki en güzeli ve içteniydi. Yemeklerini yiyip kadehleri tokuşturup yine havada ki aşk kokusu eşlinde aşk sözcükleri söylüyorlardı. Ana yemek tabaklarını kaldırdıklarında masada çerez ve meyve tabakları kaldı. Çırılçıplak yerde oturup şaraplarını içerken fonda back to black çalıyordu. Öpüşmeye başladılar. Derin çektiği son yudum şarabı ağzından Deniz’e öpüşürken içirdi. Yaşadıkları en güzel şarap gecesiydi. Deniz Derin’in boynundan aşağıya döktüğü birkaç yudumluk şarabı göğüslerin arasından aşağıya süzülürken dilinin üzerin de yavaşça nefesini hissettirerek içti. Ve salonda öpüşme ile başlayan sevişmeleri minderlerin üzerinde şarabın aromasına ve tütsünün kokusuna karışarak sabahın ilk ışıklarına kadar büyük bir şehvet ile doyumsuzca sürdü. Birbirlerine doyamadılar o gece. Sevişmenin ötesindeydiler bir bütün oluyorlardı.
Deniz üç yıl öncesine kadar olan kariyeri oldukça parlaktı. Ve internet üzerinden iş ilanlarına bakmaya başlamıştı. İstediği pozisyonlar da fazla bir iş fırsatı yoktu. Genelde resepsiyon, rezervasyon ve satış pazarlama elemanı arıyorlardı. Oysa ki daha yirmili yaşlarının başında departman müdürlüğü yapmaya başlamıştı. O pozisyonlara bile başvurdu. Yeter ki bir yerden başlasın istiyordu. Üç otele başvurdu. Hepsi de iş görüşmesine çağırdı. İş görüşmesine giderken insanlar genelde takım elbise ve sinek kaydı tıraşı olarak gidiyordu. Deniz kot pantolon, tshirt giyip ve yüzüne çok yakışan bıyığıyla gidiyordu. İlk görüşmesinde otuz- tuz bir yaşlarında gayet düzgün görünümlü bir bayan vardı. Deniz’i görünce dikkatini çekti. Tam cvsini arıyordu ki Deniz; Merhabalar Duygu hanım herhalde Merhabalar Deniz bey Cv’yi aramanıza gerek yok ben size kısaca kendimi anlatabilirim. Tabi ki buyurun lütfen. İşletmeniz vardı herhalde öyle hatırlıyorum. Evet, son üç senedir kendi kafemi işletiyordum. Bazı nedenlerden dolayı kapatmak zorunda kaldım. Kariyerime artık tekrardan devam etmek istiyorum. Üniversitede konaklama işletmeciliği ve lisede de turizm Anadolu otelcilik okudum. Ve yine İtalya da yedi ay, Hollanda da bir ay eğitim aldım. Amerika’ da ise altı ay satış pazarlama konusunda çalıştım. İngilizce , İtalyanca ve Almanca biliyorum. Yaklaşık on dört senedir turizm işiyle uğraşıyorum. Şehir otelciliğinde çok tecrübem yok ama Antalya , Fethiye ve Çeşmede üst düzey pozisyonlarda çalıştığımı özgeçmişimde görebilirsiniz. Fidelio, elektra, opera ve Hms gibi otelcilik programlarını çok iyi kullanabiliyorum. Misafir ilişkilerinde de çok başarılı sayılırım. Sizin sormak istediğiniz bir şey varsa memnuniyetle cevaplandırabilirim. Biraz şaşkınlıkla ; Çok çok iyi bizim aradığımız pozisyon için çok çok üsttesiniz. Bu pozisyon sizi maddi ve manevi tatmin etmeyecektir. Yani en azından bir departman müdürlüğü falan yapmanız gerekiyor. Ben sizi tanıdığıma çok memnun oldum. Buyurun kartım. Bende sizin telefonunuz var size uygun bir pozisyon duyduğumda size haber veririm. Siz gerçekten çok iyi bir kariyere sahipsiniz. Geldiğiniz ve sizi tanıdığım için çok memnun oldum Deniz bey. Teşekkür ederim Duygu hanım. Bende sizi tanıdığım için memnun oldum. Görüşmek üzere Daha sonra yaptığı iki iş görüşmesi de aynı şekilde geçmişti. İzmir’de istediği pozisyonlar çok zor boşalıyordu. Diğer başlangıç pozisyonları da onun için çok basit kalıyordu. Her gün internet üzerinden saatlerce iş bakıyordu. Kendisine olan inancı sonsuzdu. Çalışmamak onu çok üzüyordu. Ama Derin ve ailesine belli etmiyordu. Derin de onun tembel olduğunu ve çok rahat olduğunu düşünmeye başlamıştı ama bir yandan da evde olması hoşuna gidiyordu. Melis’in öğle yemeğini hazırlıyor ve okuldan geldiğinde onun evde olduğunu bilmek onu rahatlatıyordu. Ama Derin’in de işleri artık o kadar iyi değildi. Yine iyi sayılırdı ama ancak evi idare ediyordu. Ama kendisini artık hem erkek hem kadın gibi görüyordu. Bu durum ilişkilerinde Derin’i bazen düşündürüyordu. Yoruldum diyordu artık çalışmaktan yoruldum. Kadın gibi hissetmek istiyordu kendini sadece evde oturan kızıyla ilgilenen geçim derdini düşünmeyen bir kadın. İlişkilerin başında bu hissi verebiliyordu Deniz ama artık çok hissettiremiyordu bu duyguyu. Buda kafasının karışmasına neden oluyordu. Bu yüzden çoğu zaman sinirli olabiliyordu. Duygu geçişleri çok fazlalaşmaya başlamıştı. Sık sık kavga etmeye başlamışlardı artık. O eski büyüsü kaybolmuştu artık. Deniz’in dokunmasına bile bazen tahammül edemiyordu. Ama yine de tutkuluydu seviştikleri zaman. Deniz artık hep evde olduğundan Derin’in arkadaşlarıyla olan görüşmelerine mecburen katılıyordu. Çünkü Derin sen annenlere git veya bizi yalnız bırakır mısın diyemiyordu. Hemen alınıyordu. Bu intihar olayından beri gereğinden fazla alıngan olmuştu. Ondan bu olaylar bile bazen bıkkınlık veriyordu. Derin’in samimi olduğu erkek arkadaşlarını gereksiz kıskanıyor yani herşey artık onu soğutmaya yeterliydi. Kazandığı bonusları artık tüketmişti. Deniz de bunun farkındaydı. Ama tek bir gerçek vardı onu ölecek kadar seviyordu. Bir gün eski bir erkek arkadaşı aradı. Deniz o kadar kudurdu ki inadına Derin de canım cicim diye konuştu. Kavga ettiler. Deniz onun bir erkekle konuşmasını , yazışmasını hatta bu eski erkek arkadaş ise kaldıramıyor çıldırıyordu. Gece boyunca şimdiye kadar ki en büyük kavgalarını yaptılar. Deniz sinirden cep telefonunu tek tek en ufak parçasına kadar parçaladı. Derin’in telefonunu alıp adamı arayıp ben onun erkek arkadaşıyım sakın bir daha arama diye yüzüne kapattı. Derin sinir krizine girmişti resmen. Ve Deniz’e dönüp hayatı boyunca unutamayacağı lafları söyledi; Sen mi benim karnımı doyuruyorsun. Sen mi bana bakıyorsun. Kim oluyorsun da sen benim eskiden sevgili olduğum sadece arkadaşım olan birini arayıp abuk subuk konuşuyorsun. Siktir git evimden !!!! ne halin varsa gör!!! Hayatım boyunca seni hep yaşadığım en kötü ilişki olarak anacağım ve sakın karşıma çıkma… Adi herif. Derken ağlayarak yüzüne bir tokat geçirdi. Deniz sustu sadece sustu. Eşyalarını toplayıp ve bir mektup bıraktı.
Sevgili Derin; Bu mektubu aldığında çok uzaklarda falan olacağım gibi bir geyik yapmayacağım. Biliyorum sen alışagelmiş şeyleri, klasik şeyleri, sevmezsin. Ama herhalde gidişin, terk edişlerin, vazgeçişlerin çokta değişik versiyonları olmuyor. İster istemez bu bir klasik. Aşk basit üç harften oluşan bir kelimeydi benim için. Yada film, dizi ve kitap isimlerinde sıkça geçen bir kelimeydi. Seni tanıyınca öğrendim o kelimenin üç harften ibaret olmadığını. Eşkiya’nın son nefesini verirken söylediği son kelime ‘KEJE’ gibiydi. Ben seni tanıdığımda öğrendim birisi yanındayken onu özlemeyi. Yada birisine dokunmak için hiç sevmediğin şeyleri yapmayı masaj gibi… Gözüne baktığımda o derin mavilikte kayboldum hep. Bana bir kere seni seviyorum dediğinde bir maratonu bir çırpıda koşup kazanabilecek bir enerjiye sahip oluyordum. Sırf sesini duyabilmek için en iyi yaptığım şeyleri de arayıp sorardım sana. Mesela pilav yaparken pirinç yıkanıyor muydu? Gibi. Sen olduğunda yanımda dünyadaki hiçbir şeyin önemi yoktu. Aç kalmanın, uykusuz kalmanın, annemin, arkadaşlarımın arayı aramasının önemi yoktu. Tek senin olman yeterliydi. Seni tanıdığımdan beri hayatımın hep beyaz yanıydın sen, olmadığında ben o siyah tarafında kayboldum. Zaten hayatımın gri tarafı kayboluyor gidiyordu. Sana dokunabilmek için, senin o güzel gözlerine bakıp ‘günaydın sevgilim’ diyebilmek için ben geceleri heyecandan uyuyamıyordum. O yastık bana düşmandı hep. Biliyorsun hastanede monitöre bağlıyken nabzım altmışlardayken sen dokunduğunda seksen, eğildiğinde doksan, öptüğünde yüz onlara çıkmıştı. Bilim bile ispatlamıştı aşkımı sana. Sen kalp atışımdın benim. Zaten sana uzaktayken kalbim vakumlanıyor, çekiliyordu tarifsiz bir acı… Neyse lafı fazla uzattım benim derin mavim. Bu gidişi yüzüne bakarak yapamazdım. İstediğin gibi özgür bırakıyorum. Bilmem ben nasıl olacağım? Bu sensiz ilk kalışım olacak, ilk yalnızlığım… Hayatımın sensiz olan diğer yarısına hazır olmasam da istediğin için gidiyorum. Elveda benim güzel yüzlü sevgilim!!! Tüm kalbimle Sonsuza dek mutlu kalmanı diliyorum Sevgilerle Deniz , 2013
Mektubu bırakıp vedalaştı sevdiği ölürcesine sevdiği kadınla daha rahat bir hayat yaşaması için daha iyi biri ile karşılaşması için vedalaştı. Melis uyurken onu sessizce koklaya koklaya öperek vedalaştı kızı gibi sevdiği kız ile de. Sessiz ve derinden gitti. O gidiş en zoruydu o kapıyı kapatış en zoruydu. Belki bir daha ölmek istemeyecekti. Yaşanacak çok şey vardı ama bütün izleri üstünde taşıyarak gitti. Kolunda Derin yazan dövmesi ve bileğindeki tereddüt izleriyle gitti. Bitmişti söylenecek çok şey yoktu bunu üzerine söylenecek tek kelime pekiydi. Âmâ o herşeyi anlatan peydi. Peki… Güle güle denizden de güzel sevgili…
………………………….SON…………………………………………..
8 comments
ilk önce başlığı dikkatimi çekti.. sonra okumaya başladım bir baktım 3 saat geçmiş ve bitirdim…inanılmaz akıcı ve güzel… hayalimdeki aşkı anlatmış resmen … herkesin birDenize ihtiyacı var ….. tebrikler dostum çok iyi bir aşk hikayesi olmuş….
ayrıca bunu çok sevdim ….
Gözlerin o kadar derinler ki baktığım da kendimi rotasını kaybetmiş bir geminin kaptanı gibi hissediyorum. Sen beni nereye götürürsen ben oraya demirleyeceğim…
çok sevindim beğendiğinize. Yazmayı seviyorum ama kendimce işte yorumunuz için teşekkür ederim. Yazımın bir gün okunacağını hiç düşünmemiştim bile …
inşallah yakında son düzenlemeleri yapıp kitap olarak çıkaracağım
tebrikler arkadaşım… çok iyi, bir kitap olmuş resmen….hikayenin içine girdim resmen güldüm ağladım. herkese önereceğim yeni hikayeni bekliyorum
çok teşekkür ederim çok çok naziksiniz
yeni hikayemi bitirmek üzereyim az kaldı….
başarı dileklerimizle
Teşekkürler tamamını okudunuz mu