Otobüsün gelip gelmeyeceği çok manidar bir durum. Öylece bekliyorum durakta karşı tarafta 17 yaşlarında çocuklar çalışıyor hemen yanında inşaat halindeki yapıda çalışanlar aralarında esmer saçlarını asker traşı gibi kesmiş bir çocuk kürtçe şarkı söylüyor sadece kürtçe olduğunu anlıyorum sesi kulağa hoş gelen bir nida gibi.. Ara sıra boşluğa kilitleniyorum. İnsan boşluğa neden düştüğünü bilmez mi? Bilir de işte kendime kabul ettiremiyorum bu inatçı yanımı bazen seviyorum bazense boğuyor beni. Kendimi anlamakta çok zorluk çekiyorum. Ne istiyorum? Ne yapıyorum? Ne yapmalıyım? İnsanları anlamak ile ilgili de bir takım sorunlar var. Sanırım çok düşünüyorum her şeyi. Lanet kafaya reset atamıyorum ya da anlık unut butonu koyamıyorum. Unutmuş gibi yapıp her dakika kırıldığım yerleri tekrar tekrar izliyorum gibi.. Bu kendime acı çektirmek için değil aslında sadece ders almak için fakat ders aldığım pek söylenemez. Düşünüldüğü zaman hayattan keyif almam gerekiyor. Ailem yanımda işim var (her ne kadar kendi işim olmasa da) sevdiğim biri var kalbimde her gün çiçekler açtıran.. Dostlarım.. Mutlu olmak için bir sürü neden kişi var ama sanırım mutluluğa alerjisi olan biriyim.. Bir yerde okumuştum ‘kişi nasılsa hayatı sevgi biçimi görüşü de ona göre şekillenir’ her şey dört dörtlük olsun ben mutlu olmayı haketmiyorsam bazı şeyler olmaz bunu kabullenmek gerekiyor. Zor ama biraz öyle. Yazdıklarımı birileri okuyor mu bilmiyorum ama şuan biri okuyorsa söyleyecek bikaç şeyim var. Lütfen hayatını zindan etme kendine sev oku sevil gez kork her anı dolu dolu yaşa.. İsteyerek özgürce.. J. J. Rousseau’ya göre insan doğduğunda zincirlere bağlıymış ve hayatı boyunca onları kırmak için uğraşıp dururmuş. Lütfen kendin için kır o zincirleri (!)