Karanlık bir gece; gökyüzünde ayın dolunay halinde bulunduğu ve etrafındaki yıldızların ışıl ışıl parladığı o gecede, son birkaç haftadır gerçekleşen olaylar tekrar gerçekleşiyordu. Deniz suları hafif yükselmişti ve bataklık bölgelerde tuhaf sesler duyuluyordu.
Bu tuhaf sesler ve alışılmamış doğa olayları yüzünden bu yaşam alanlarında yaşayan insanlar geceleri dışarıya çıkmaya korkar hâle gelmişlerdi. Köylerini korumak için aralarında oluşturdukları küçük takımlar halinde geceleri nöbet tutmaya başlamışlardı.
O gece yine gerçekleşen bu olaylar zincirine bu nöbetçi takım da şahit olmuştu. Gördükleri şeyler ancak bir efsane olabilirdi.
Bazı iskelelerin ucunda iskeleye tırmanmaya çalışan yaratıklar vardı. Diğer nöbetçi takımın gördüğü ise bataklıktan dışarı çıkan yaratıklardı. Nöbetçilerden bir tanesi daha önceden hazırladığı kâğıt parçalarına not almaya başladı.
”Gördüklerim çok tuhaf şeyler. Deniz suları yükselmeye başladı. İskelelerin ucunda tuhaf yaratıklar var. Şu an bir tanesi iskeleye tırmanmaya çalışıyor. Ellerini ve gözlerini görebiliyorum. Gözleri parlıyor beyaz, parmakları arasında perdeler var büyük ihtimalle bir balık cinsi. Kafa yapısı öne doğru düzleşiyor ve iki dişi epey sivri gözüküyor. Tırmanmaya devam ediyor. Ne aradığı hakkında hiçbir fikrim yok.”
Yaratıkların yüzeye çıkmaya başlaması ile kötüleşen hava sonunda yağmura dönüşmüştü. Gök gürlüyor, şimşekler çakıyordu. Yaratıklar tırmanmaya devam ediyordu.
Yaratıkların iyice yaklaştığı sırada bekçi tayfasından birisi “Bunyip*, Bunyipler…” diye bağırmaya başladı. Bu bir geri çekilme çağrısıydı. Bunyipler epey yaklaştığı için geri çekilmeye başladılar.
İskeleye tırmanmış olan bir bunyip grubu bekçilere doğru ilerlemeye başladı. Dört ayakları olduğu için bekçilerden daha hızlıydılar. Bir tanesi bekçilerden birini perdesiz olan iki ayağı ile yakaladı ve omzuna birleşik olan kanatlarını açarak havalanmaya başladı.
*Bunyip kelimesi bu yerli halkın ürettiği bir kelimedir. Kötü ruh ve şeytan gibi anlamlar taşır.
Amuda kalkar vaziyette kendini sarkıttığı ağacımsı T.A.R.D.I.S dekorasyonundan tek hamlede kendini yere doğru fırlatan Doktor “Bu kadar dinlenme yeter.” diyerek ana konsolun başına geldi. Üstü tozlanmıştı. Bu yüzden tozları takım elbisesinden silkeledi.
Son olan intihar olaylarından sonra karmaşık duygulara bürünmüştü. Ne düşüneceğine karar veremiyordu. Ne karar alsa, ne yapsa yanlış olacağını biliyordu ama harekete geçme zamanı gelmişti. Buruk bir halde, tek eli cebinde, birkaç tuşa basıyor, bazı kolları çeviriyordu.
Aklına ilk gelen şey uzun bir süre tatil yapmak oldu. Madem düşmanları da ortadan kalkmıştı uzun bir süre ortadan kaybolma fikri cazip gelmişti. Nereye gideceğine de karar vermiş gibiydi. Son bir harekete kalmıştı. İkili kolu aşağı çeker ve T.A.R.D.I.S sallanır… Macera uzun bir süre ara verir.
T.A.R.D.I.S hareket etmemişti hatta sallanması gerekirken aniden kendini güç tasarruf durumuna getirdi. Işıkları söndürdü, motorları kapattı. Siren sesleri başlamamıştı ve onun yerine kocaman bir sessizlik olmuştu.
Sessizliği Doktor’un “Aaaaağğh! Sırası mıydı? Ne oldu ki şimdi?” gibi kendi kendine sorduğu sorular bozmuştu.
Motorları tekrar aktif hale getirdi. Koordinatları tekrar girdi ve tekrardan kolu çekti.
Aynı şey olmuştu. Olan şey yine aynı… T.A.R.D.I.S yeniden güç tasarruf durumuna geçti. Buna anlam veremiyordu. Ne olmuş olabilirdi. Üçüncü kez motoları çalıştırdı. Bu sefer dikkatini toplamıştı. Dağınık iş yapmıyordu ve sorunun kaynağını meraklı bir şekilde arayarak çalışıyordu.
Doktor ya dikkatini toplayamıyordu ya da gerçekten ciddi bir sorun vardı. Bunu bulması gerekiyordu. Her denemede aynı tepki, değişen hiçbir şey yoktu. Değişen tek şey Doktor’un hareketleriydi. Her denemede daha bir heyecanlı hareket etmeye başlamıştı. Bu olan şey onun dikkatini çekmişti sonunda.
Yedinci denemeyi yapıyordu. Yine son hareket… Kolları aşağı indirdi ve sonunda daha farklı bir sonuç aldı.
T.A.R.D.I.S’ ten kısa kısa süreli alarm sesleri duyuldu ve ana konsolun önüne hologram şeklinde Donna Noble çıktı.
Donna’nın hologramının çıkması ile birlikte Doktor elini ceketinin iç cebine attı ve gözlüklerini çıkarttı. Tek kaşını kaldırıp holograma yaklaştı. Baştan aşağı süzdü. Sonra geriye çekildi ve “ Bu hangi acil durum protokolü ?” diye holograma sordu.
Hologram Donna “Donna Noble tarafından programlanmış acil durum protokolü 3. Acil durum nedeni Doktor yalnız kalmak istiyor! “ dedi. Ardından Donna Noble’ın kendi kaydettiği ses kaydı çalmaya başladı. “Eğer bu mesajı alıyorsan Doktor, bilmeni isterim ki seni bulup parçalara ayıracağım. Beni nasıl bırakıp gidersin pislik Uzay Adamı. Çabuk beni tekrar bulmanı istiyorum. Benden ayrı kalabilec—“ lafını tamamlarken araya “Donnaaaaa!” diye Doktor’un seslenme sesi girdi. Ses kaydı yapan kızıl tehlike istifini bozmadan “İşim var! Bekle biraz Marslı Çocuk.” diye Doktor’a seslendi ve “ Benden ayrı kalabileceğini mi düşündün? Yanılıyorsun.” Diye ses kaydını tamamladı. Ses kaydında araya son kez Doktor’un sesi karışmıştı “Donna! Ne yapıyorsun orada?”
Doktor’un bütün fikirleri bu sesli mesajdan sonra değişmişti. Donna’yı bir anda nasıl unutmuştu. Zaten onu bırakmaması gerekiyordu. Bu kötü anında bile yanında olması gereken kişiydi. Ama tekrardan düşündü ve tehlikeli olabilirdi. Kararına yeniden kapılarak yaptığını kendi kendine doğruladı.
Aklında birkaç soru vardı. Bunları yapmayı nasıl becerdiği hakkında hiçbir fikri yoktu ama muhteşem olduğunu düşünüyordu. Ağzından iki kelime fırlamıştı bile “ Molto Bene!” Düşünmeyi bıraktı ve konsolun başına geçti. Donna’yı almaktan başka şansı yoktu. Nasıl başardıysa T.A.R.D.I.S gerçekten acil bir durum olduğunu var sayıyor ve Noble’ın ev koordinatları dışında hiçbir yeri kabul etmiyordu.
Sekizinci denemesinde daha heyecanlı hareketler ile koordinatları ve tarihi ayarladı. İkili kolu bu sefer emin bir şekilde indirdi ve indirmeden önce “Allons-y!” diye uzun bir şekilde bağırdı.
T.A.R.D.I.S bu sefer hareket etmeye başlamıştı. Siren sesleri olması gerektiği gibi çıkıyordu. Bazıları büyük sallantılar olmuştu. Doktor, sallantı olduğu sırada konsol direklerine bağladığı koltuklara yaslanıyor ve sıkı bir şekilde tutunuyordu.
T.A.R.D.I.S’in iniş yapması ile kapının çalması bir oldu. Onu bekledikleri her hallerinden belliydi. Sesi duyar duymaz kapıya dayanmışlardı. Kapıyı çalan yine Wilfred’dan başkası değildi.
Doktor yavaş ve sakin adımlar ile kapıya yöneldi. Kapıyı yavaşça araladı ama kapıyı açtıktan sonra durağan hareketleri sona ermişti. Wilfred Doktor’u selamlıyordu. Donna ise onun arkasından biraz öfkeli bekliyordu. Sıra ona geldiğinde Doktor’un omzuna sertçe vurdu sonra kıyamadı ve sarıldı.
Selamlaşmaları kısa geçtiler. Donna T.A.R.D.I.S’e binmişti Wilfred ise dışarıda son kez onlara el sallamıştı.
T.A.R.D.I.S hareket etmeye başlayınca Donna, Doktor’a neden geç kaldığını sordu ve olanları öğrenmeye çalıştı ama başarısız olmuştu. Doktor hiçbir şey anlatmaya niyetli değildi. Asıl soruyu ise Doktor sormuştu: “Demek acil protokol 3 Ha? Başka neler sakladın benim güzel kızımda? Hem nasıl becerdin bu hologram şeyleri? Kim öğretti bunları sana?”
Donna soruya cevap vermek yerine kaçamak cevaplar verip Doktor’un üstüne gidiyordu. “Acil protokol 3 devreye mi girdi? Beni terk mi edicektin? Buna izin vereceğimi nasıl düşünebildin? Ah uzay adamı! Şapsal uzay adamı aklını uzayda bırakıp gelmiş buraya… Neler oldu orada bana anlatman gerekiyor artık. “
Sorulara cevaplar yerine sorulara sorular gelmeye, tartışma sürmeye devam ediyordu ama tartışma hiç hararetlenmiyor, sadece birbirlerine laf sokuşu ile geçiyordu. Bu laf sokma işine ikisinin de alınmadığı çok belliydi.
Bir süre sonra ikisi de bu işi uzatmayı bırakmış, hatta başka şeyler konuşmaya başlamışlardı bile. T.A.R.D.I.S kendi kendine hareket halindeydi. Doktor’un T.A.R.D.I.S’in nereye gittiği hakkında bir fikri yoktu. Zaten onu hiçbir zaman istediği yere götürmemişti. Hep ihtiyacı olan yere götürmüştü. O yüzden buna güveniyordu.
T.A.R.D.I.S iniş durumuna geçtiğinde Doktor monitörden geldikleri yeri kontrol etti. Tarihte geriye 19.yy İngiltere’sine gelmişlerdi. “Güzel bu tarihlerde seyahat etmek çok hoş oluyor. Bunun için güzel bir takım elbisem var.” diyerek yorum yapan Doktor takım elbiselerini değiştirip hazırlanmıştı. Aynı şekilde Donna da o yıl modasına uygun hoş bir elbise giymişti.
Donna’nın üzerinde kahverengi tonlarında uzun bir elbise vardı. Elbisenin göğüs kısmından bel kısmına kadar ince ipliklerle ile detay verilmiş ve üst kısım çiçeği anımsatan farklı bir desenle renklendirilmişti. Elbisenin alt kısmı ise biraz daha sade, çok koyu olmayan kahverengi tondaydı. Elbisenin boğaz kısmındaki ince detaylar ise Donna’ya acayip yakışmıştı.
Doktor’un giydiği yeni takım elbise ise diğerlerine nazaran biraz daha şatafatlıydı. Takım elbisesini uzun bir silindir şapka ile kombine eden Doktor kırmızı ayakkabılar yerine kısa botları tercih etmişti. Kahverengi uzun paltosu yerine de uzun siyah bir palto giymişti. Ve ayrıca takım elbisesinin içine de siyah kare desenli bir yelek giymişti.
Hazırlıkları yaklaşık yarım saat süren bu ikili yan yana durduklarında muhteşem bir görüntü ortaya çıkmıştı. O dönemin sosyete çiftlerine benzemişlerdi. Doktor başı havada dikkatsizce kapıyı açtı ve içeriye bir anda çamur dolmaya başladı. İkisinin de o güzelim elbiseleri mahvolmuştu. Hazırlık boşa gitmişti.
Yavaşça T.A.R.D.I.S’ten çıkarak nereye geldiklerine baktılar. Bir bataklığın ortasına inmişlerdi ve gemi yavaş yavaş batıyordu. Doktor T.A.R.D.I.S’in kenarlarına tutunarak çevresini dolandı ve etrafı gözledi. İnebilecekleri başka bir yer aradığı belliydi ve sonunda görmüştü de. İçeriye girerek T.A.R.D.I.S’i olduğu yerden çıkarttı.
Yeni indikleri yer yine bataklığın kenarıydı. Bu bataklığın biraz daha ötesinde yerleşim alanları çok rahat bir şekilde gözüküyordu ve gündüz vakti olduğu için yerli halkı görmekte çok kolaydı. T.A.R.D.I.S monitörü Doktor’u biraz yanıltmıştı. Burası İngiltere değil İskoçya ve sosyeteden çok balıkçı ve köylülerin olduğu bir bölgeydi.
Zaten üstlerine bulaşan çamur yüzünden artık sosyeteden çok köylüye benziyorlardı. Toprağa boğulmuş işçilere… Yine de giydikleri kumaş onların buradan olmadığını hemen açık ediyordu. Köylülerden birisi Doktor’u fark ederek yanına yaklaşıp “Hoş geldiniz, hoş geldiniz. Biz de sizi bekliyorduk. Neden bu kadar geç kaldınız ki?” dedi korkmuş bir yüz ifadesiyle ayrıca söylenmeyi eksik etmemişti.Doktor bu soruya şaşırmıştı. Karşılık olarak “Bizi mi bekliyordunuz? Ha evet bizi bekliyordunuz… Biraz daha bilgi verin isterseniz daha rahat yardımcı oluruz. “ dedi. İlk başta afalladı ama olayı çözmek için adamı kendisinin beklediği kişi olduğuna inandırdı.
Doktor, Donna ve yaşlı köylü yola koyuldular. Doktor yürürken orta boylu ve hafif kamburu çıkmış adama “Kusura bakmayın aceleyle adınızı sormayı unuttum.” diyerek adını sordu. Yaşlı adam ise “Adım Akir, üç gün önceki nöbetten sonra yetkili kişileri arama kararı almıştık. Artık bu durum bizi aşmaya başladı. Bay… Sizin isminiz nedir?” dedi. Doktor her zamanki cevabını vermişti. “Doktor, sadece Doktor…”
Akir, Doktor ve Donna’yı iskele yanına getirmişti. Akir’in geldiğini gören bugünkü nöbetçiler sorular sormaya başladılar:
—Akir, bunlar kim?
—Sonunda geldiler mi? Ümidimi kesmiştim.
—Nereden geliyorlar?
—Durumdan haberleri var değil mi? Akir?
—İskeleyi gördüler mi? Fie’yi bulabilecek misiniz?
Bu kadar çok soru gelince Doktor dayanamayıp herkesi susturdu ve ekledi: “Eğer bildiklerinizi tek tek anlatırsanız daha kolay yardımcı olabiliriz. Öncelikle şu Fie dediğiniz kişi kim?” İlk sözü Akir aldı:
—Fie 2 hafta önceki nöbetten arkadaşımız. Bunyipler’den bir tanesi onu kaçırdı. Nereye götürüldüğünü bulabilecek misin?
İkinci sözü elinde tırpan tutan adam aldı:
—Bunyipler’i biliyorsun değil mi?
—Şu bataklıktan yükselen yaratıklar…
Diğer adam ise:
—Bence iskeleyi gösterelim belki bir şeyler bulabilir diye ekledi.
Akir ve diğerleri Doktor’u iskelenin başına getirdiler. Doktor yeleğinin ön kısmına koyduğu gözlüğünü çıkartarak incelemeye başladı. Doktor incelerken Akir anlatmaya devam ediyordu:
—Bir ay önce gelmeye başladılar. İlk başta fark edemedik. Geceleri çıkıyorlardı. Sonraları sesleri arttı. Diğer günler bunu araştırmaya başladık. Geceleri birkaç kişi dışarıda yaratıklar gördüğünü söyleyince nöbetçilik sistemine başladık. Köyümüzü korumalıyız dedi.
Doktor iskeleyi incelerken Donna yabancıları Doktor’dan uzak tutuyordu. Kalabalık çok asabiydi ve sabırsızdı. Daha fazla dayanamıyorlardı ama bilmedikleri bir şey vardı; Donna onlardan daha asabi ve daha sinirli olabilirdi.
Donna tüm yabancılara yüksek sesle seslendi: “Eğer daha fazla soru sormaya devam ederseniz o tuttuğunuz tırpanlar cevaplarınız olacak. Nasıl mı? Sorunca anlarsınız. Sormak yerine artık bildiklerinizi anlatırsanız iyi olur.”
Doktor iskeleden aşağı sarkmış iskelenin altını inceliyordu. Onu tek tutan şey ayakkabılarını soktuğu küçük bir oyuktu… Sonik tornavida ile çizilmiş yerleri sonikleyip bunlara nelerin sebep olduğunu anlamaya çalışıyordu. Biraz daha inceledikten sonra “Birisi beni yukarı çeksin!” diye seslendi.
İskeleye tekrar çıkan Doktor gözlüğünü cebine koyup konuşmaya başladı:
“İskelede başında büyük çizikler var. Dediğiniz yaratığa ait olmalı. Daha önce iskeleye çıkarken gören oldu mu? Neyse, çiziklerin arasında bıraktığı tırnak dokularını inceledim. Bunyip dediğiniz bu yaratık bu Dünya’dan değil. Bu Bunyip ismi bana çok tanıdık geliyor. Donna sana da tanıdık geliyor mu ?”
Doktor’un sorusuna Donna “Bunyip kelimesi mi? Bunyip efsanesi mi? Avustralya yerlilerinin uydurduğu bir mit değil miydi?” şeklinde cevap verdi. O an Doktor hatırlamaya başladı ve “Evet, evet şimdi daha net hatırladım. Doğru diyorsun Avustralya deniz mitolojisi. 150 yıl önce bir kitapta okumuştum. Ne yazıyordu orada? Biyolojik yapıları… Tam hatırlayamıyorum. Bunu tekrar araştırmam lazım.” dedi. Konuşması bitince kimseye bir şeyler söylemeden T.A.R.D.I.S’e dönmeye başladı. Kalabalık arkasından gelirken Donna “Takip etmeyi bırakın ve işinizin başına dönün. Geri geleceğiz!” diyerek takip edenleri tersledi.
Doktor ve Donna T.A.R.D.I.S’e varmışlardı. Donna her ne kadar tehdit etse de meraklı ve asabi köylüler kapının önüne kadar takip etmişlerdi ama içeriye girmeye cüret edemediler.
Yaklaşık on dakikadır kayıp olan Doktor, ana konsol odasına kolunda bir sürü kitapla geri döndü ve konsolun önüne hepsini aniden bıraktı. Tozlu olan kitaplardan toz yükselmişti. Bu Donna’nın ve Doktor’un birkaç kere öksürmesine neden oldu. Toz bulutu ortadan kalkınca, Doktor ilk kitabı eline aldı. İncelediği bazı kitapların isimleri:
Deniz Yaratıkları, Bunyip, Mağaradaki Mavi Adam, Atlantis, Vex-um: Yükselen Tarih, İskoç Mitolojisi…
Yaklaşık yarım saat kadar da kitap araştırması yapan Doktor bildiklerini ve bulduklarını ya sesli tekrarlıyor ya da Donna’ya anlatıyordu:
“Bunyipler, kesinlikle haklıydın… Avustralya mitolojisine aitler ama Dünya genelinde gözükmüşler. Asıl önemli olan ‘Nedir bu Bunyipler?’ sorusu. Bunun cevabını Vex-um tarihi veriyor. Bir yerde gördüğüme eminim demiştim sana.”
Doktor’un anlattıklarını dinlerken Donna da konuşmaya bir şeyler ekliyordu:
”Peki, Vex-um dediğin şey ne?” Doktor, Donna’nın sorusuna “ Vex-um bir gezegen. Deniz canlıları ile ünlü bir gezegen. Hakkında çok şey okudum. Hatta büyük savaşları sırasında birkaç Zaman Lord’unun iki taraf arasında barış sağlamak için diplomat olarak görev yaptığını da Gallifreyde birkaç kitapta okumuştum.” Şeklinde cevap verdi ama verdiği cevaplar Donna’nın kafasını daha çok karıştırıyordu. Doktor Bunyiplere ait bir resmi göstererek açıklama yapmaya devam etti:
“Bak Donna, görüyor musun? İskeleye bıraktığı izlerden çok net anlaşılıyordu zaten. Bu bir Vex-um canlısı ama akılı bir yaratık değil. Vex-um madencisi olarak geçer. Denizin altından bir maden nasıl çıkarılır tahminin var mı?”
Donna Doktor’un sorusunu biraz düşünerek “Deniz de yaşayan insanlar varsa, pekâlâ deniz madenciliği çok normal.” şeklinde cevapladı. Doktor ise “Yaklaştın sayılır. Deniz de insanlar var ama madencilik için çalışmıyorlar. Madenciliği işte bu Bunyipler yapıyor. Denizin altında maden nerede bulunur? Bunu bilmen gerekiyor öncelikle. Denizin altında bilim adamlarının siyah duman tütücü adını verdikleri volkanik bacalar bulunur. Bu hidrotermal ağızlar, yüksek sismik aktivitenin bulunduğu yerlerde bulunuyor. Buradaki fay tabakaları, deniz suyunun volkanik bölgelerin içine girerek ısınmasını sağlıyorlar. Yüksek sıcaklığa ulaşan su, volkanik kayaların etrafında bulunan mineralleri süzerek içine katıyor. Sonuç olarak, ısınmış hale gelen su, içinde bulunan minerallerle birlikte yüzeye yaklaştıkça soğuyarak, eriyik durumda olan minerallerin katılaşmasıyla kullanılabilir madenleri oluşturmuş oluyor.“ diyerek net bir şekilde sorduğu sorunun cevabını açıklamıştı ama Donna bunun Bunyipler ile ilişkisini hâlâ anlamış değildi.
Deniz altındaki madenin nasıl oluştuğunu anlayan ama hâlâ kafası karışık olan Donna, Doktor’a “Peki bu olayın Bunyipler ile alakası ne?” diyerek bir soru yöneltti. Doktor yine kendinden emin şekilde soruyu “Bunyipler, işte madenciler onlar. Anatomileri tam bunun için gelişmiş. Bacaların çevresinde yaşıyorlar ve o suyu içiyorlar. İçtikleri su onlara zarar vermiyor. Bökrek sisteminde bu suyun içindeki mineraller ve elementler süzülüp dışarı atılıyor. Dışarı atılma işlemi yapılırken oranın halkı Bunyipler’i kullanarak onların atıklarındaki madeni almış oluyorlar. Herhangi bir maden işçisine gerek yok. Herhangi bir maden aletine gerek yok. Sadece boşaltma evresine gelen Bunyip’i kendi özel ayıklama cihazına yerleştir, yetiyor.” şeklinde yanıtladı. Bütün bunları yarım saatlik bir tarih ve köken araştırması ile biliyordu ama bilmediği bir şey vardı. Dünya tarihinde Bunyipler’in olması saçmaydı. Bunu uydurulmuş bir masal sanıyordu ama gerçekle nasıl bir bağlantısı olabilirdi. Bunların cevaplarını o gece olacak olan nöbete katılarak anlayabilirdi.
Doktor ve Donna yaklaşık olarak altı saat falan gece nöbetini beklediler. Bu sırada kötü durumda olan üstlerini de değiştirmeyi ihmal etmediler. Donna tekrardan rahat şeyler giymiş, Doktor ise klasik takım elbiselerini üstüne geçirmişti.
Gece nöbetinde yeni tayfanın yanında Akir de Doktor’a yoldaş olacaktı. Doktor ve Donna harici 12 kişilik bir ekip oluşturulmuştu. Bugünkü nöbette her şey açığa çıkacaktı. En azından nöbet tutan tayfa ve oranın halkı öyle umuyordu.
Dışarıda nöbetçiler dışında kimse kalmamıştı. Zaten bu olaylardan beri gece saatlerinde dışarı çıkma yasağı vardı. Dışarısı tehlikeli olduğu için bu yasağı bütün halk kabul etmiş ve uygulamada sıkıntı çıkartmıyordu.
O gün Doktor, Donna ve Akir iskele bölgesinde görevliydi. Kaçırılan adam buradan kaçırılmıştı ve bunu araştıracaklardı. İskeleden yükselen Buyipler’i en yakın kaynaktan inceleme kararını Doktor almıştı.
Nöbet başladıktan yarım saat kadar hiçbir aksi durum meydana gelmemişti ama yavaştan hava bozmaya ve deniz yükselmeye başlamıştı. Hava şartları giderek kötüleşiyordu. Bataklık bölgesinden Bunyip’ler yükselmeye başlamışlardı. Doktor uzaktaki bataklığı incelerken iskele bölgesinden de Bunyipler yükselmeye başladı. Doktor’un fark ettiği durum Bunyipler normal şartlar altında kimseye saldırmıyordu hatta insan bölgelerinden uzak hareket ediyorlardı ve belli bir yöne doğru hareket halindelerdi. Doktor fark ettiklerini sessizce Akir’e anlatırken iskele başındaki Bunyip iskeleye tırmanmayı sürdürüyordu. Doktor’un aklına o an şu soru geldi:
”Fie kaçırıldığından beri iskelede nöbet tutan oldu mu?”
Akir sorunun nedenini anlamamıştı ama “Hayır iskele bölgesindeki nöbeti durdurduk.” dedi. Doktor aklındaki son teoriyi açıklamaya başlamıştı:
“Her şey şimdi daha net… Daha öncesinde zarar verecekleri için kaçırdıklarını düşünmüştüm ama öyle bir niyetleri yok. Donna sana açıkladığım gibi yaptıkları şey deniz altı madenciliği. Bildiğim kadarıyla bu bölgede büyük bir siyah duman tütücü var. En yakın siyah duman tütücünün sularını içip yükselmeye başlıyorlar. Gidecekleri belli bir yer var. Hedeflerine giderken kimseye zarar vermiyorlar. Tabii karşısına çıkmazsan…”
Doktor son sözlerini söyledikten sonra yükselen Bunyip’e iyice yaklaştı ve kollarını açtı. Bunyip Fie’ye yaptığı gibi Doktor’u omuzlarından tutarak uçmaya başladı. Donna’nın Doktor’un bu ani hareketine ilk tepkisi peşinden koşmak oldu ama yakalayamadı. Bunyip onunla birlikte uçuyordu ve Donna sadece arkasından bakmakla yetinmişti ama bu olay karşısında boş duramazdı. Akir’in yakasından tuttu ve “ Ne tarafa uçuyorlar, gidecekleri yerleri bana say.” diyerek tehdit etti.
Nefesi kısa süreliğine kesilen Akir eli ile uçtukları yönü göstererek. “Minch Mağarası sanırım…” diye kesin olmayan bir cevap verdi. Donna “Niye Micnh Mağarası? Peki Orada olağan dışı şeyler gördünüz mü ?” şeklinde iki soru yöneltti. Akir ikisini de “Evet… Minch Mağarası tarafında daha çok olay var.” şeklinde yanıtladı. Bu cevabı alan Donna adamın yakasını bırakmıştı ama “Neden. Neden bu kadar aptal oluyorsunuz. Neden bunu daha önceden söylemiyorsunuz.” diye aptal topluluğuna söyleniyordu. Akir ve o an yanında olan iki kişinin yakasından tekrar tutarak öne doğru iteledi “Siz ikiniz mağaraya götürün beni!” diye ağız dolusu bağırdı.
Donna, Akir ve Akir’den biraz daha genç diğer gece nöbetçisi mağara yolunu tutmuşlardı. Üçü de asabi üçü de söyleniyor ama en çok söylenen yine Donna oluyordu. Yol boyu söylenen bu üçlü sonunda mağara girişine gelmişlerdi. Mağara girişinin biraz arkasında büyük bir taşın arkasından saklanan bu üçlü girişi kolaçan ettiler. Her taraftan Bunyipler buraya geliyorlardı. Doktor’u getiren Bunyip mağaraya çoktan girmiş olmalıydı çünkü etrafta gözükmüyordu. Donna Akir’e sessizce “Farklı bir giriş biliyor musun?” diye sordu. Akir “Tek giriş burası” şeklinde soruyu cevapladı ve ekledi “Doktor’un yaptığı gibi yapsak saldırı alır mıyız acaba?” Bu fikir Donna’nın aklına yatmıştı. Kayalıktan çıktı ve mağaraya doğru koşmaya başladı.
Donna’nın koşması ile bunları fark eden Bunyipler üstlerine doğru hareket etmeye başladı. Bir tanesi pençelerini iyice ortaya çıkartmıştı. Saldıracak gibi gözüküyorlardı ama yine saldırmadılar ve arkalarından doğru mağaraya itmeye başladılar.
Sonunda mağaraya girebilmişlerdi. Mağaranın içi hafif karanlıktı ama ilerisine doğru çok fazla ışık olduğu gözüküyordu. İlerledikçe ışık artmaya devam ediyordu. Işığın geldiği nokta büyük bir odayı andırıyordu. Sonunda ışığın kaynağına yaklaştılar. Doktor’u görmüşlerdi. Büyük mavi bir yaratık ile karşı karşıya ve hiç tehlikeli gözükmeyen bir durum içerisindeydi. Donna “ Doktorrr!” diye bağırdı. Mağara içinde ses hafif yankı yapmıştı. Donna bile kendi bağırma sesini duymuştu. Doktor seslenme sonrası hemen Donna’nın yanına geldi ve Bunyip’i uzaklaştırdı. Akir ve diğerini bir taşın üzerine oturtup beklemelerini söyledi. Donna’nın elinden tutarak mavi adamın yanına yeniden geldi.
Donna’nın ilk yorumu “Hmm! Mavi ve yakışıklı… T.A.R.D.I.S ile çok yakışırlar bence.” oldu. Doktor Donna’nın yüzüne şaşkın bir şekilde bakarak “Kızımı bu adama vereceğimi nasıl düşünebilirsin.” diyerek tepki gösterdi. Sonrasında tanıştırma faslına geçti: “ Tanıştırayım va kabilesinden Va-aka. Bizde daha yeni tanıştık çok şey kaçırmadın. Vexar’ların savaş halinde bir gezegende yaşamalarına rağmen birçok ırka göre daha barışçıl olduklarını biliyor muydun? Bunu şimdi uydurdum çünkü buna inanmak istiyorum. Sen ne düşünüyorsun dostum?” Doktor’un sorusuna “Ben bir savaş generaliyim. Savaş benim yaşam tarzım ondan korkmam ama masuma zarar vermem.” Şeklinde cevap veren uzun mavi adam perdeli ellerini hafifçe havaya kaldırdı ve birkaç dairesel hareket yaptı. Bütün Bunyipler mağaranın kenarlarında bulunan makinelere yerleşmeye başladılar. Makinelerin boyutları Bunyipler’in yarısı kadardı. İçlerinde oturma bölümleri yer alıyordu ve Bunyipler içine girdikten sonra kapakları kapanıyordu. Doktor bu olayı inceledikten sonra “Ooo! İlginç her Bunyip için özel tuvalet. Bunları nereden temin ettin?” dedi. Mavi Aka “Hepsini o getirdi. Onun zekâsına hayran kaldım. Bir ulusu yok edebilecek bilgi ve tecrübeye sahip ama onun amacı çok daha farklı gibi.” Şeklinde Doktor’un ilgisini çekecek cevaplar verdi.
Konuşma ilginç sohbetler halinde devam ediyordu ama Doktor yerinde sabit durmuyordu. Mavi adam da aynı şekilde… Mavi adam el hareketleri ile Bunyipler’i yönlendirmekle meşguldü. Doktor ise mağarayı parlatacak ışıklar saçan şeyleri inceliyordu. İncelerken “Va-aka, bunlar ışınlayıcı mı yoksa birer solucan deliği mi?” sorusunu yöneltti. Mavi Aka ise Doktor’un onları incelediğini yeni fark etmişti. Durduğu yerden hareket ederek Doktor’un yanına geldi ve omuzlarından tutarak onu oradan uzaklaştırıp “Bunu bilmene gerek yok. Zaten birazdan zihinleriniz temizlenip farklı bir yere gönderileceksiniz.” dedi. Bu sözden sonra Donna sessizliğini bozmuştu. “Zihinlerimizi mi temizleyeceksin? Senin benim hafızama karışmakta hiçbir hakkın yok. Bunu hiç kimse yapamaz değil mi Doktor? Kimsenin birisinin yaşadıklarını unutturma hakkı yok. Değil mi Doktor?” diyerek tepkisini çok net bir şekilde belirtmişti. Doktor biraz daha sakin bir şekilde “hıığ-yıığa Tabii, Tabii. Burada olduğum sürece bunlar yaşanmışlık olarak hafızamda kalacak. Zaten buradaki sorunu çözmeden gitmeye niyetim yok.” Şeklinde başından hafif sonuna doğru yükselen bir ses tonu ile cevap vermişti.
Doktor Bunyipler makineden çıkmaya başladığında boş olan bir cihazı sonikleyerek makinenin neyi ayıkladığını tespit etmeye çalıştı. Soniği iyice inceledi ve “Sadece Altın mı?” diye yüzünü buruşturarak tepki verdi. Va-aka “Neden şaşırıyorsun Altın çoğu gezegen için çok gerekli bir şey olduğunu bilmiyor musun? “ dedi. Donna altını sadece süs için kullandığı için bu bilimsel tartışmadan uzak kalmayı tercih etmişti. Doktor ise bu soruya tepkiliydi. Yapacağı şey belliydi. Altın oluşumunu tek nefeste anlatıp bilim hakkında egosunu tatmin edecekti:
“Altın; evrendeki en değerli madenlerden biri. Bütün hikayelerin yıldızlarda başlaması gibi altının hikayesinin başladığı yerde yıldızlar. Güneşten yaklaşık 10 kat büyük yıldızlar hayatlarının farklı dönemlerinde farklı elementler sentezlerler. Bu elementler sıcaklığa bağlı olarak yıldızın hammaddesi olan hidrojenin çarpışıp başka elementlere dönüşmesiyle oluşur. Böyle böyle yıldızın çekirdeğinde onlarca yeni element üretilir. En sonunda yıldızın ölümüne doğru çekirdekte demir üretildikten sonra yıldız ne kadar büyük olursa olsun demiri başka bir elemente dönüştüremeyeceğini anlar. Bu tipik bir tip2 süpernovasıdır. Yıldız önce içine çöker ve ısısı inanılmaz miktarda artar. Sonra geri tepkimeye girip parçalanır ve dış katmanları uzay boşluğuna savrulur. Bu savrulma Güneş’in 10 milyar yılda yayacağı enerjiye eşittir. 100 milyar derecelik kavurucu bir sıcaklık yıldızın patlayıp dağılmaya başlayan dış katmanlarını kavurur. Altın sadece ortam bu kadar sıcak olduğunda oluşabilir. Sadece patlama esnasındaki basınçta. Sadece yıldız patlarken ki o 15 saniyede. Diğer elementlerin oluşması milyonlarca yıl sürer ama altın sadece patlamanın ilk 15 saniyelik küçük bir diliminde oluşabilir. Bu yüzden bu kadar nadirdir. Bu yüzden bütün evrende bu kadar az bulunur. Donna’nın zamanına kadar çıkartılan bütün altın sadece üç olimpik yüzme havuzunu doldurabilecek kadardı. Zaten bütün altın yıldızlardan geliyor. Elmas gibi Dünya’da oluşabilen bir şey değil ki. Bana yukarıdan bakma seni balık kokulu adam. Senin hayal dahi edemeyeceğin şeyler biliyorum! ”
Doktor çoğu zaman yaptığı şeyi yine yapmıştı. Yavaştan başlayıp sona doğru herkesin susmasına neden olan bir konuşma yapmıştı ve harekete geçmişti. Öncelikle çok fazla ışık saçan portalları sonikledi ve nereye açıldığını bilmediği solucan deliklerini kapadı. Artık altın transferi olmayacaktı. Doktor’un harekete geçmesi ile Mavi Aka, Bunyipler’i saldırı pozisyonuna getirmişti.
Üç tane Bunyip pençelerini açıp Doktor’a doğru koşuyor, bir tanesi ise kanatlarını açıp havadan saldırmaya hazrılanıyordu. Donna’nın etrafını da iki tanesi sarmıştı. Kayalıkta oturan iki iskoçun etrafını da sarmışlardı. Mavi Aka bağırdı. “Teslim olun yoksa saldırı kaçınılmaz.”
Doktor’un teslim olmaya niyeti yoktu. Mağara sarkaçlarından birini sonikledi ve uzun bir kılıçımsı elde etti. Aynı şekilde Donna’nın yakınındaki sarkacı da sonikledi. Soniklenen sarkaç birden Donna’nın önüne düştü. İki İskoç ise gece nöbetinden yanında bulundurdukları silahlar ile etrafındaki Bunyipler’e saldırıyor kendilerinden uzak tutuyorlardı.
Kendi etrafını saran Bunyipler’den sıyrılan Doktor Va’nın yanına gelmeyi başardı. Va’nın diğer birkaç gücü orada ortaya çıktı. Mağara kenarındaki su birikintileri hareketlenmeye başlamıştı. Bir araya gelip bir silah halini aldılar. Doktor tepkisini saklayamadı: “Bir su bükücü? Bunu beklemiyordum. Demek Bunyipler’i bu yüzden kontrol edebiliyorsun. Bu suyu nasıl hareket ettiriyorsun? Moleküllerini mi titreştiriyorsun? Bu ilginç, bunu ilk defa görüyorum. Bir dakika o zaman senin güçlerini sonik tornavidam ile çok kolay engellerim. Sinyalleri karıştır ve olay tamam. Gerçekten bana çok yardımcı oldun dostum.”
Sonik Tornavidası ile öncelikle Va’nın elindeki su kılıcını, sonra Bunyipler’i sonikledi ve ekledi “Bu gerçekten çok kolay oldu.”
Va-aka artık pek bir şey yapamıyordu. Bunyipler zaten ilkel yaratıklar oldukları için Va’nın etkisinden çıktıktan sonra mağarada öylece dolaşmaya başladılar. Doktor “Su kontrolünü yaptığından çok etkilenmiştim doğrusu ama bendeki silah senin su silahından daha etkili çıktı yapacak bir şey yok.” diyerek Va’yı teselli etti. Asıl merak ettiği “O” dediği kişiydi. “Bana onu anlat! Kiminle iletişim halindeydin?” Mavi Adam zorlama ile “Kaçmama yardım eden kişi. Vexarlar’ın savaşını biliyorsun. O büyük savaşta patlak veren olaylarda idama mahkûm edildim. Ölmek istemiyordum. Zaten ölmem onunda işine gelmezdi. Mavi Taht’ın savaşı, üçüncü döngünün başlaması, toplu intiharlar… Hepsi bir amaç uğruna birleşiyor. Senin yerine birisi galaksiye düzen getiriyor. Bunu fark edemiyor musun?” Dedikten sonra Doktor’un zihnini yeterince karıştırdığına karar verip kendini daha fazla bilgi vermemek için uyku durumuna geçirdi. Beyin kontrolünde insanlardan daha üstün durumda olan bu canlı Doktor’un kendisine zarar vermeyeceğini bildiği için böyle bir savunma stratejisi uygulamıştı.
Doktor bu sözlerin üzerine beyninden vurulmuşa döndü. Sinirleri iki kat artmıştı ama yapabileceği tek şey vardı. İdama mahkûm edilmiş bu adamı su canlıları hatta su ile iletişime geçemeyeceği bir yere hapis etmek. Öncelikle Bunyipler’i halletmeliydi. T.A.R.D.I.S de telefonu kullanarak uzay polislerini aradı.
Kısa süre içinde birkaç Judoon Dünya’ya gelerek Bunyipler’in ve Mavi Adam’ın emniyetli bir şekilde gerekli yerlere iletileceğine dair Doktor’a söz verdi. Doktor ve Donna’yı uğurlayan ekip işleri devraldı.
“Efendim, Va ile iletişimimiz kesildi. Doktor portalları kapattı.”
“Gerekli altını zaten elde ettik. Bilgisayarın inşası başlasın.”
Wattpadden 1.sezonun tüm bölümlerini okumak için: http://www.wattpad.com/story/21572377-doctor-who-ortak-hikaye