- Hoş geldiniz Bay Ackroyd!
- N’aber Alfred!
- İyiyim efendim. Siz nasılsınız?
- Nasıl olabilirim ki! Harikayım! Tüm hazırlıklar tamam mı?
- Evet, efendim. Her şey istediğiniz gibi hazırlandı. İkramlar öğleden sonra gelecek ve düzenleyeceğiz.
- Güzel!
- Yalnız, avukat Bay Wilson geldi ve sizi çalışma odasında bekliyor.
- Kevin mı? Bugün mü? Yine kim ne davası açmış! Fakirler neden hep zenginlerden nefret ederler? Biz zenginler olmasa eminim bu ülke batardı. Neyse, bir aksilik olursa bana bildirmeyi unutma.
- Tamam, efendim. Bu arada, doğum gününüz kutlu olsun.
- Sağol, Alf!
… - Doğum gününüz kutlu olsun Bay William!
- Teşekkürler Kevin. Bugün seni görmeyi hiç beklemiyordum doğrusu.
- Bu özel gününüzde yanınızda olmak benim için büyük bir mutluluk ve onurdur.
- Ben senin için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim; seni her görüşümde ya bir dava ya bir ceza ile geliyorsun.
- Bu benim işim efendim.
- İşini eminim çok seviyorsundur!
- Evet efendim.
- İstersen bir an önce derdini söyle! 18. yaş günüme yakışan bir parti vereceğim. Tüm İngiltere, hatta Dünya bir hafta beni konuşacak.
- Eminim öyle olacaktır. Bildiğiniz üzere babanız William Ackroyd, 18. yaş gününüz itibariyle tüm mal varlığını ve servetini size bırakmayı vasiyet etmişti.
- Bugünün bir diğer önemli olayı… Eee?
- Babanızın vasiyetinde, 18. yaş gününüzden önce okunmamasını şerh ettiği ve ancak bugün açıklanmasını istediği bir madde var.
- Ne maddesi?
- Maddede sizden bir ricası var.
- Ne’ymiş o?
- Babanız 7 yıl önce, henüz hayatta iken, benim de bilgim dâhilinde olarak size bir yaş günü hediyesi hazırlamıştı. Ve bu hediyenin 18. yaş gününüzde size sunulmasını vasiyet etmişti.
- Nerede hediye?
- Alt kattaki sinema salonunda…
- Sinemada mı?
- Evet. Babanız sizin için bir video hazırladı ve 18. yaş gününüzde sizin izlemenizi vasiyet etti.
- Güzel. Partiden sonra izlerim.
- Üzülerek söylüyorum ki bu vasiyeti hemen yerine getirmek zorundasınız. Eğer öğlen 12’ye kadar izlemezseniz tüm servetinin kendi vakfına bağışlanmasını emrediyor.
- Ne? Nerede o vasiyet?
- Buyurun!
- “Eğer oğlum ve tek varisim William Ackroyd, 18. yaş gününde öğlen 12’ye kadar avukatım Kevin’ın nezaretinde özel hazırladığım videoyu herhangi bir nedenle izleyemezse tüm mal varlığımı ve servetimi kurucusu olduğum ‘William Ackroyd Bilimsel Araştırmalar Vakfı’na bağışlıyorum” Ulan baba! Hay senin yapacağın işi! Bir dakika, bu vasiyet orijinal değil!
- Evet, bu onun bir fotokopisi! Orijinalini bu sabah itibariyle noterde onaylatarak babanızın vakfına teslim ettim.
- Ne! Benim bilgim olmadan bunu nasıl yaparsın? Seni derhal kovuyorum.
- Üzgünüm Bay William, beni kovamazsınız. Çünkü vasiyetname gereği henüz babanızın vasiyetini yerine getirmediniz ve dolayısıyla şirketleri ve vakfı üzerinde henüz bir yetkiniz bulunmuyor.
- Hay senin ben! Öyle olsun, şu videoyu izleyip gerekli işlemleri bitirdikten sonra ilk işim senin kıçına tekmeyi basmak olacak.
- İsterseniz bir an evvel sinemaya geçelim, efendim!
- Geçelim, geçelim de bir an evvel seni kovayım! Düş önüme!
…
“Merhaba sevgili oğlum… 18. yaşın kutlu olsun. Ne yazık ki seninle uzun zaman geçiremedim. Ama şunu bilmeni isterim ki, kalbimde her zaman sana karşı büyük bir bağlılık ve sevgi vardı. Bugüne kadar da tüm imkânlarımı senin mutluluğun için harcamaktan hiç geri durmadım. Bugünden itibaren de tüm servetimin sahibi sen olacaksın. Dilediğin gibi kullanacak, dilediğin gibi harcayacaksın. Ama senin de benim gibi tutumlu ve zeki bir yatırımcı, başarılı bir iş adamı olacağından hiç şüphem yok.” - Senin kadar kimse olamaz baba! Sen gelmiş geçmiş en cimri insansın!
“Bildiğin üzere ben hep çalıştım. Kendimi bildim bileli en iyi yaptığım şey çalışmaktı. Ne sana ne bir aileye ne başka bir şeye vakit ayırabildim. Beni affetmeni diliyorum. Fakat bunun karşılığında hayat bana zenginlik verdi. Şimdi tüm bu zenginlikler senindir! Fakat sana söylemek istediğim bir sır var.” - Ne sırrı! Yoksa bir kardeş mi! Ne diyor babam, Kevin?
- Hiç sanmıyorum Bay William.
“Ne bir aile ne de bir anne tanıdın. Çünkü sana bir tüp bebek olduğun, taşıyıcı annenin ise seni doğururken öldüğü söylendi. Bu gerçek değil, sen bir tüp bebek değilsin. Teknik detayları pek sevmediğim için kısaca şöyle anlatıyım; tüp bebek, babanın spermi ile annenin yumurta hücresinin yapay bir ortamda, bir tüpte bir araya getirilmesi ile oluşur. Ama sen, tamamen benim genlerimi taşıyan bir yumurta hücresinin kimyasal etkilerle embriyoya dönüştürülmesiyle yani klonlama ile oluştun. Kısacası sen benim klonumsun! - Ne! Ne klonu!
“Hiç dikkat ettin mi, birbirimize ne kadar çok benziyoruz.” - E tabi benzeyeceğiz; sen benim babamsın!
“Bir evladın babasına benzediğinden çok daha birbirimize benziyoruz. Senin başka biri ile yeni oluşturulmuş bir DNA’n yok çünkü sen tüm genlerini benden aldın. Seninle ben tıpatıp aynı DNA’ya sahibiz. Seninle ben aynıyız!” - Ama… Ben.. Ben farklıyım. Ben, babam değilim. Bu klon olayı doğru mu Kevin?
- Evet, tamamen doğru efendim. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi babanız uzun süredir hastaydı. Tüp bebek sahibi olma imkânı da yoktu. Kendisi de bu klonlama yöntemini denemek istedi. Siz babanız Bay William’la aynı DNA’ya sahipsiniz, bir anlamda siz babanızla ikizsiniz!
- Ne demek bu! Ben… Bu… Bu normal değil! Bu yasal değil!
- Evet, maalesef bu durum yasal değildi Bay Ackroyd. Biz de bunu Çin’de gizli bir tıp laboratuvarında astronomik bir ücret karşılığı gerçekleştirebildik.
“Şu anda çok şaşkın olmanı anlayabiliyorum. Beni de bağışlamanı istiyorum. Bu sırrı saklamak için maddi manevi nelere katlandığımı tahmin edemezsin. Fakat seni ilk gördüğüm andan itibaren aldığım tüm risklere değdiğini anladım. Seni kucağıma aldığımda bir babanın evladını kucağına almasından fazlasını hissettim. Ben, hem oğlumu hem de sanki kendimi taşıyordum. Ben hem sana hem kendime bakıyor, hem seninle hem de kendimle konuşuyordum. Sana sahip olmak bugüne kadar sahip olduğum en değerli şeydi. Seni korumak için, en iyi imkânlarla yetişmen için de elimden gelen her şeyi yaptım.” - Hala anlayamıyorum! Bunu… Bunu neden yaptın?
“Ben insanlarla ilişki kurmakta iyi değildim. Ben insanların hep kendi çıkarları için birilerini kullandığını biliyordum. Benim hakkımda neler düşündüklerini, arkamdan neler konuştuklarını gözlerinin içine bakınca anlıyordum. Ve insanın bu hayatta değer verdiği tek şeyin güç olduğunu, bunu elde etmenin tek yolunun -benim gibi fakir biri için- zengin olmak olduğunu anladım ve hayatımı buna adadım. Artık zengin ve güçlüyüm. Fakat bunların tadını çıkartamayacak kadar da yaşlı ve hastayım. Oysa şimdi sen varsın! Benim yaşayamadığım çocukluğu doya doya yaşadın, şimdi de bu servetle gençliği yaşayacaksın! Benim yerime! Şimdi tüm bunları unut ve geri kalan hayatını doya doya yaşa! Doğum günün kutlu olsun!” - Bu kadar bencillik olmaz! Bana mı diyor kendine mi, belli değil! Bu kabul edilemez! Bunu derhal insanlarla, medyayla paylaşmalıyım. Burası çok mu havasız, her şeyi bulanık görüyorum, Kevin! Kevin? Herşey karardı! Kevin!
… - Açılın! Bay Ackroyd fenalaştı. Hemen hastaneye götürmeliyim.
- Ne oldu?
- Babasının doğum günü için hazırladığı videoyu izliyordu. Aniden bayıldı. Sanırım duygusal yoğunluktan…
- Yardım için hemen görevlileri çağırayım.
- Hayır hayır! Ben hastaneye götürüyorum. Siz hiç kimseye bir şey söylemeyin. Zaten ufak bir bayılma.
- Partiyi iptal mi edelim?
- Gerek yok, daha zaman var. Eğer biz gelmezsek siz partiyi hiçbir şey olmamış gibi başlatın. Konukları ağırlayın. Bay Ackroyd kendine gelince kendisi size bilgi verir.
- Tamam, Bay Kevin.
… - Nasılsınız Bay Ackroyd?
- Başım, başımda ne var!
- Herhangi bir acı veya bir rahatsızlık hissediyor musunuz?
- Sanki kafamda çelikten bir kask var.
- Bu normal mi Doktor?
- Evet, başka bir rahatsızlık hissetmiyorsa gayet normal… Birkaç gün içinde geçecektir.
- Bana hiçbir şey normal gelmiyor. Neredeyim ben, ne oldu bana?
- Bir hastanedesiniz Bay Ackroyd.
- Niye? Ne oldu? Yine sancım mı tuttu?
- Hayır! Hatırlamıyor musunuz? Bugün sizin doğum gününüz!
- Doğum günü kutlayacak yaşı çoktan geçtim ben, Kevin!
- Peki, 18. yaş gününüz desem?
- Yoksa… Yoksa o gün geldi mi?
- Evet efendim. 18 yaşına girdiniz!
- Ben… Ben… İnanamıyorum! Bana hemen bir ayna getir!
- Ayağa kalkıp kendinize bakabilirsiniz Bay Ackroyd.
- Olamaz! Ben… Gerçekten 18 yaşındayım!
- Ben de inanamıyorum efendim. Harika görünüyorsunuz.
- Şu kafamdaki ağırlık olmasa atlayıp zıplamak isterdim. Doktor musun nesin, bunu hemen geçir!
- Bu hissi maalesef engelleyemiyoruz. Beynin yeni hafızasına alışması biraz zaman alıyor. Sonuçta bir kişinin beyin yapısını, diğer bir insanınki ile değiştirip kimyasal ve elektriksel uyarılarla yeniden düzenliyoruz. Ayrıca tüm yaptığımız müdahaleleri süper bilgisayarımızda anlık olarak simule edip…
- Tamam, tamam! Bu teknik zırvaları kimse dinlemez. Eğer kafamdaki bu ağırlık geçmezse seni bulur kovdururum ona göre!
- Merak etmeyin Bay Ackroyd. Her şey kontrolümüz altında. Bir sıkıntınız olursa derhal bize ulaşabilirsiniz. Size yeni hayatınızda mutluluklar diliyor diğer ileri tıp uygulamalarımızı da tavsiye ediyoruz. Mesela laboratuvarda ürettiğimiz yeni organları nakledip size özel bir gen tedavisi uygulayarak yaşlanmaya neden olan genleri izole ediyoruz, sirtuin proteini üretimini artıran genleri aktive ederek…
- Yeter be! Başım zaten sepet gibi! Eve gidip sadece dinlenmek istiyorum.
- Ama Bay Ackroyd, bugün doğum gününüz ve malikânenizde büyük bir parti veriyorsunuz.
- Ne! Parti mi veriyorum! Oğlum mu ayarladı bunu?
- Evet, efendim.
- Müsrif salak! Çocukken de işi gücü fuzuli para harcatmaktı. Nasıldı videoyu izlerken?
- Şaşkınlık içindeydi. Uzun süre inanamadı. Hele bir yüzünü görseydiniz!
- Şöyle miydi?
- Aaa! Aynen böyleydi! Tıpatıp yaptınız!
- Sen de zekâ konusunda -artık aramızda olmayan- klonumla yarışırdın Kevin. Gerçi ben de hâlâ onun kadar şaşkınım. Bunun olabileceğini, zihin nakil işleminin gerçekleşip klonumun vücudunda tekrar hayata dönebileceğimi hiç düşünmüyordum. Demek gerçekten paranın her şeye gücü yetiyormuş.
- Ben de çok beğendim efendim. Açıkçası ben de bunu yaptırmak istiyorum. Bunun için de biraz borç verirseniz…
- Borç vermek mi? Borç vermeyi hiç sevmediğimi bilirsin Kevin!
- Evet ama…
- Şimdi sırası değil, sonra konuşuruz. Önce şu lüzumsuz partiyi iptal ettireyim de bana daha fazla masraf çıkarmasın. Sinema salonundaki tüm delilleri ortadan kaldırdın, değil mi?
- Hiçbir iz bırakmadım efendim.
- Harika! Yeniden doğmak gibisi yok!