Kulak ver bana Cafer,
“Müptezelin tekiyim ben” dedim ona.
“Hergün içer, sonra konuşurum saçma sapan.
Cafe ve barlara gidip sürtmem ama.
İnsanlardan uzak,
öyle ki;
sinemaya bile gitmişliğim yoktur, benim.
Görünürde
hayatım lumpen,
aksiyon ya da klişe hareketlerden ibaret olabilir,
ama ben zaten fazla yaşamadım bu dünyada.
İp koptu ya da koparıldı,
bir yerden sonra.
Ve sadece
beni gerçekten de anlamak isteyen insanların beni anlayabileceği kadar zor biriyim artık.
Dış dünyayla olan tek bağlantım
bedenimden ibaret.
Tüm benliğimle
kendi kurduğum o kocaman dünyamda,
yağmurun çiselemesini dinleyip
onu gerçekten de
içten bi’şekilde hissedebilecek kadar sessiz, sakin
ve bir o kadar da huzur verici bir yerde
uzanıyorum şuan;
göğe göğüs gererek.
Hiçbir şeyim yok dış dünyada;
ne bana ait bi’elbise,
ne bir tutam tütün,
ne de sevgi.
Hayallerim,
amaç ve isteklerim de.
İnsan,
kendisini bir yere ait hissetmediğinde,
orada ona ait bir şey de yoktur,
olamaz.
Üstelik cebim de delik,
tıpkı delip içine saklandığın ruhum gibi.
Bencil bir davranış olabilir ama,
sadece
benim dünyamda yaşamak isterse “biri”
ve ben onu kabul edersem eğer,
yaşayabilir.
Ne de olsa “benim dünyam”,
kendi tanrısal kural, istek ve arzularım baz alınarak oluşturulmuştur,
bütün ahlakî ilke ve değerler.
Ve ben gülerim çok,
gördüklerimden ziyade
içimde bi’türlü dizginlenemeyen duygu ve hislere.
Ağladığımı görebilecek kadar şanslıysa eğer “biri”,
kendi dünyamda ona verilecek
en büyük,
en yüce
ve de en güzel mükafatı almış demektir,
yani benliğimi.”Zümrütün
en güzel yeşilinden olma gözlerine prangalandı bi’anda gözlerim,
ve daha da bakarsam eğer,
zümrüt halt etmiş derim,
yeşilim gözlerinde.
Hafif nemli ve yorgun,
hüzün akıyorlardı nedense?
Sadece
o gözlerinde tadabildim, o an hissettiklerimi;
dalıp boğulasım vardı.
Yüzü de soğuk
ve pürüzsüzdü,
dudakları,
ah dudakları
üşütüp solan şarap kızılı.
Ve bi’bütün olarak güzelliğini,
ayın o,
karanlık yüzünde bile görmek
mümkündü.Derin bir iç çektikten sonra;
“İşte bu yüzden korkuyorum,
beni kaldıramayıp
seni kaybetmeye.” diye ekledim.
“Müptezelin tekiyim ben” dedim ona.
“Hergün içer, sonra konuşurum saçma sapan.
Cafe ve barlara gidip sürtmem ama.
İnsanlardan uzak,
öyle ki;
sinemaya bile gitmişliğim yoktur, benim.
Görünürde
hayatım lumpen,
aksiyon ya da klişe hareketlerden ibaret olabilir,
ama ben zaten fazla yaşamadım bu dünyada.
İp koptu ya da koparıldı,
bir yerden sonra.
Ve sadece
beni gerçekten de anlamak isteyen insanların beni anlayabileceği kadar zor biriyim artık.
Dış dünyayla olan tek bağlantım
bedenimden ibaret.
Tüm benliğimle
kendi kurduğum o kocaman dünyamda,
yağmurun çiselemesini dinleyip
onu gerçekten de
içten bi’şekilde hissedebilecek kadar sessiz, sakin
ve bir o kadar da huzur verici bir yerde
uzanıyorum şuan;
göğe göğüs gererek.
Hiçbir şeyim yok dış dünyada;
ne bana ait bi’elbise,
ne bir tutam tütün,
ne de sevgi.
Hayallerim,
amaç ve isteklerim de.
İnsan,
kendisini bir yere ait hissetmediğinde,
orada ona ait bir şey de yoktur,
olamaz.
Üstelik cebim de delik,
tıpkı delip içine saklandığın ruhum gibi.
Bencil bir davranış olabilir ama,
sadece
benim dünyamda yaşamak isterse “biri”
ve ben onu kabul edersem eğer,
yaşayabilir.
Ne de olsa “benim dünyam”,
kendi tanrısal kural, istek ve arzularım baz alınarak oluşturulmuştur,
bütün ahlakî ilke ve değerler.
Ve ben gülerim çok,
gördüklerimden ziyade
içimde bi’türlü dizginlenemeyen duygu ve hislere.
Ağladığımı görebilecek kadar şanslıysa eğer “biri”,
kendi dünyamda ona verilecek
en büyük,
en yüce
ve de en güzel mükafatı almış demektir,
yani benliğimi.”Zümrütün
en güzel yeşilinden olma gözlerine prangalandı bi’anda gözlerim,
ve daha da bakarsam eğer,
zümrüt halt etmiş derim,
yeşilim gözlerinde.
Hafif nemli ve yorgun,
hüzün akıyorlardı nedense?
Sadece
o gözlerinde tadabildim, o an hissettiklerimi;
dalıp boğulasım vardı.
Yüzü de soğuk
ve pürüzsüzdü,
dudakları,
ah dudakları
üşütüp solan şarap kızılı.
Ve bi’bütün olarak güzelliğini,
ayın o,
karanlık yüzünde bile görmek
mümkündü.Derin bir iç çektikten sonra;
“İşte bu yüzden korkuyorum,
beni kaldıramayıp
seni kaybetmeye.” diye ekledim.
Müthiş bir sessizlik…
Sonra ellerimi tutup dudaklarını bastırdı,
ve “seni seviyorum” dedi.