kadife bir ceket
keten bir pantolon
hafif çarpık ayakkabılar
kirli sakallı bir adam
hava soğuk
elleri ceketinin cebinde
daha veda edememiş
belli
belli doyamamış sevdiğine
dolu dolu göz bebekleri
gitme
gitme bu kahrolası şehirden
gitme benden
ne olur kal dercesine haykırıyor
kimse adamı duymuyor
şöför duymuyor
yolcular duymuyor
çaycı duymuyor
pamuk şekerci duymuyor
kadın ise
dua et deyip
basamakları tırmanıyor
gözlerin arasına siyah bir cam giriyor
adamın yüreğine bütün cam parçaları
sesini çıkartamıyor
doluyor
asfalta bakarak yutkunuyor
kafasını kaldırıyor
ve otobüs hareket ediyor
adam gözlerini yumuyor
içten içe harcıyor kendini
kadın ürkekçe el sallıyor camın ardından
adam göz kapaklarıyla karşıladıktan sonra
ellerini ceketin cebinden çıkarıp
tersiyle sakallarına varan yaşları siliyor
kadını göremez oluyorum
kalabalıklaşan peronda adam kafasını eğmek zorunda kalıyor
otobüs terminali terk ediyor
semti terk ediyor
ardında adamı paramparça bırakıyor
eli kolu bağlı
bildiği bilmediği bütün duaları peş peşe sıralıyor
otobüs git gide hızlanıyor
ayakları çarpık
gözleri yaşlı adam
sadece
sadece derinden bir of çekebiliyor
ne dağlar yarılıyordur içinde
ne cehennem kapıları aralanıyordur
adam tevekküle bıraktı sevdiğini
otobüs çoktan gitti
diğer otobüsler de
diğerleri de
vedanın acısından
kalbinin hıçkırıkları görünüyordu
eli cebinde adam
nihayet terk edebildi
hüzün dolu otobüs terminalini