Genç oğlan yazı yazmayı çok severdi. Herkes ona genç yazar derdi. Hayatını edebiyata adamıştı. İçinde yaşadığı her şeyden başarılı bir öykü yazabiliyordu. Çevresi tarafından çok ilgi görüyordu. Sessizdi. Duygusaldı. Hep içine kapanıkdı. Kimselerle konuşmaz, etmezdi. Sadece her şeyi ve herkesi dışarıdan seyrederdi. Tıpkı pencereden yağmurun yağışını seyredip, elinde bir bardak kahvesi ara ara yudumlayıp gözlerini kısıp, hayallere dalıyor gibi…
Genç kız da edebiyatı severdi. Her zaman bir şeyler yazardı. Şiir, deneme, öykü… O da duygusaldı. Konuşkandı, güler yüzlüydü. Herkesle sohbeti vardı nerdeyse. Bir tek genç yazarla yoktu. Genç yazar onun edebiyatı sevdiğini bilmiyordu. Kız ise yazar hakkında her şeyi biliyordu. Onu sadece uzaktan seyrediyordu. Kızın taşıdığı aşk mıydı, hayranlık mıydı kendisi bile bilmiyordu. Taşıdığı duygularından emin değildi…
Kız yazar için her gün mektup yazardı ve hiçbir zaman ona göndermezdi. Belki de içinde biriktirdikleriyle bu kadar rahat yazıyordu.
Genç yazar bir gün başını alıp uzaklara, çok uzaklara gitti. Tanıdığı hiçkimse ondan haber alamıyordu. Kendini inzivaya çekip, yalnız kalmak istemişti.
Kız yazardan hiçbir haber alamamıştı.
Bir gün oğlanın çok uzaklara gittiğini öğrendi. O vakit elindeki kalemi düştü. Gözlerinden düşen yaşları, aklımdan geçen düşüncelerini engelleyemiyordu. Durmadan ağlıyordu.
Birkaç gün yemeden içmeden kesildi. İçindeki his ona bir gün bu hallerine bile şükredeceğini hissettiriyordu. Çünkü hep böyle olurdu. Yazar başını alıp gider yalnızlığın şehrine; kimselerle konuşmaz, dört duvarın içinde düşünceleriyle boğuluverirdi. Duygusallığının esiri olurdu. Ve ardından televizyonlarda, gazetelerde manşet olurdu: “Başımız sağ olsun. Bir yazarımızı daha kaybettik” diye. Bu haberi alacak diye çok korkuyordu. Ve korktuğu başına gelmişti. Gerçekten de tahmin ettiği gibi olmuştu. Televizyonlardan ölüm haberini almıştı. İntihardı. O da diğer yazarlar gibi bitmeyen yolunu yarıda bırakmıştı…
Kız bütün mektuplarını toplayıp yaşadığı şehirden çekip gitti. O da genç yazar gibi uzaklara, çok uzaklara gitti. Bir daha da genç yazarla yaşadıkları o şehre dönmedi…