Bu kıyaslama zaman zaman fazla alevli tartışmalara sahne olsa da, her zaman eğlenceli olduğu kesin. Sözlük yazarı “snidget”, iki serinin de seveni olarak tarafsız bir açıdan güzelce ele alıyor meseleyi.
the lord of the rings
1937 yılında yazılan ve o zamanlar “9 yaş ve üstü çocuklar okuyabilir” tavsiyesiyle basılıp satılan bir çocuk kitabının (the hobbit), yazarının kafasındaki devasa kurgunun ilk parçası olması ve yayınevi’nin iyi giden satışlar üzerine devamını sipariş vermesi üzerine 17 yıllık bir süre içinde tamamlanıp 1954 yılında piyasaya sürülmüş, o zamanlar “skandal” olarak nitelendirilip yaklaşık 20 yıl sonra değeri anlaşılmış, fantastik kurguya “bilmeden” öncülük ve babalık etmiş kitaptır. yazarı tarafından “fantastik kurgu kitabı olsun da bu edebiyat türüne öncülük edeyim” derdiyle bile yazılmamıştır. ama kader ağlarını örmüştür. günümüzde tolkien‘i birebir taklit etmeyen ya da göndermeler yapmayan fantazi yazarı yok gibidir. üçlemenin filmleri başyapıttır.
harry potter
1997 yılında ilk kitabıyla küçük bir çocuğun öyküsü gibi başlayıp “çocuklar okuyabilir”tavsiyesiyle basılıp satılan bir çocuk hikayesinin, yazarının kafasındaki çok büyük bir kurgunun ilk parçası olması ve çok iyi satış rakamları elde etmesi üzerine 17 yıllık (dikkatinizi çekerim) bir süre içinde planlandığı gibi her yeni kitabıyla karakterlerin yaşları, olayların karmaşıklığı, karanlığın dozu, anlatımın dili olgunlaştırıla olgunlaştırıla tamamlanıp “herkes okuyabilir” bir şekilde sona ermiş kitaptır. the lord of the rings‘e tapar hale gelip tolkien’in aynısı olabilmek için çırpınan yazarların duvara bodoslama daldıkları ve türü de peşlerinde karanlıklara sürükleyip saydığı yerde saydırıp durdukları bir dönemde tolkien taklidi olmaya çalışmaktan ziyade ona sayısız göndermelerle göz kırpan, çok orijinal fikirler ve “dünya içinde dünya” konseptiyle türü kurtarmıştır. sayesinde bir değil, iki-üç nesil fantastik kurgu türünü tanımış, okumaya başlamıştır. orta dünya gibi kendinden sonra gelecek olan yazarlara belki öncülük etmeyecektir ama daha şimdiden “her seferinde daha karanlık olsun ki ciddiye alınsın” akımını benzeri bütün kitaplara ve filmlere bir ekol olarak kazandırmıştır bile. bu formülü uygulamaya çalışan her çalışma harry potter’a öykünmekle itham edilmeye başlanmıştır bile. başlıbaşına bir ekol yaratmıştır harry potter. serinin filmleri aralarda çok başarılıları olmasına rağmen genelde kitapların uzağından bile geçemeyen yüzeyselliktedir.
ikisi de kendi dönemlerinde ait oldukları türe öncülük etmiş, bu nedenle diğer bütün örneklerinin arasından haklı olarak sıyrılmış, janrın en bilinen, en sevilen ve saygı duyulan yapıtları arasına girmiştir. fantastik kurgu okuyucuları metal müzik dinleyicileri gibi türe at gözlükleriyle bakıp zerrece değişime tahammül edemedikleri için harry potter’a da tahammül edemezler, bambaşka bir dünyada geçmediği, ırklara ve dillere boğulmadığı, kılıçlarla savaş yapılan yiğitlik-mertlik savaşlarına sahne olmadığı için. yarın öbür gün kendi çocukları olduğunda baba evde the lord of the rings diye tuttururken oğlu harry potter sayıklayacaktır.
iki muazzam eserin aralarındaki tek büyük fark da işte bu kuşak farkıdır. öyle olmalarını istemeyiz, inşallah öyle de yapmazlar ama, bugün orta dünya putperestlerinin harry potter’a yaptığı küçümsemeyi, belki harry’ciler de o zamanlarda üretilecek yeni efsanelere yapacak, beğenmeyecekler, harry potter’larına gül konduramayacaklardır. harry potter’ın tek eksiği 50 yıllık bir mazisi ve üzerine yapıştırılıp o önyargıyla daha baştan önünde secde edilerek okunmaya başlamasına sebep olacak bir “klasik” etiketi taşımamasıdır. bugün onun geçtiği yollardan 1950’lerde orta dünya geçiyordu. hiçbir şey öğrenmemiş olacaklar ki eskinin hor görülenleri şimdi aynısını sıkılmadan kardeşlerine yapıyorlar. yine de işe bakın ki kafalarını elf‘ten, elfçe‘den kaldırıp 7 tane kitabı okumaya çoğunlukla zahmet edememişler ama burun kıvıra kıvıra 8 tane filmi izlemeyi yine de becermişler, o da bir şeydir. allah’ın sopası yok.