Her anın kopyalanmışcasına birbirini takip ettiği günlerin nihayetinde Güneş yine terk ediyor gökyüzünü.
Bize sorsan her şey aynı, gün işte başladı ve bitiyor..
Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi ömür takviminin yaprakları,
sanki bize kalacakmış gibi bu Dünya,bir de şikayetler savuruyoruz dört bir yanımıza ama yine de yuvarlanıp gidiyoruz işte hayat denen bu kavgada..
Güneş’in vedasından mıdır nedir bir şeyler oluyor,hüzün çöküyor taa en içimize. Gün ışığında pusuya yatmış duygular bir bir kendini açığa çıkarıyor. Hepimize dokunuyor bu şey,adı gece.
Çocukları için çalışan Ali amca, akşam geliyor evine yemek masasında çocuklarının neşesiyle unutuyor tüm derdini.Sonra koyuyor başını yastığına yorgun,uyku ona çok uzaklarda..
Ayşe teyze oğlunu uğurlamış askere, yemek telaşı,beş çayı derken geçiriyor zamanı sonra gece oluyor,herkese dokunan gece onuda es geçmiyor,oğlunun özlemi oturuyor içine.Bir de uzaklarda başına bombalar yağan bebekler geliyor aklına,kalkıp bir hava alıyor balkonda…
Daha 7 yaşındaki Melek,annesiz. Arkadaşlarıyla evcilik oynuyor tüm gün pek neşeli ama gece oluyor üzerini örtüp,yanağından öpen annesini arıyor gözleri,ağlıyor sonra…
Daha gençliğinin başında bir kız var birde şehrin bir yerinde gündüzün mavisi ruh haline yansıyor sanki.Okuluna gidiyor,geziyor,eğleniyor,şarkılar dinliyor.. Ama o şarkılar gecenin zifirisinde bir başka işliyor kalbine,O’nu özlüyor. Sağa dönüyor olmuyor sola dönüyor,ağlamaklı göz kapaklarında yeni günün ışığında ancak başlıyor mağlubiyet faslı.
Gece…Ah karanlık…
Uğradığı her kalbi darmaduman ediyor büyük ya da küçük. Peki neden ?
Gece mi tüm bunlara sebep olan ?
Gece mi bana bu satırları yazdıran ?
İnsan mı bekler geceyi,gece mi bekler insanı Asaf misali…
Ey Güneş nerede kaldın ? Ey mavi gel,insanlık maskesini arıyor…