Hep bakkala gönderirlerdi ekmek sigara almaya.. Değişmezdi zaten fakir mahallesinde alınan ekmek sayısı ile sigaranın adı..
Annem de uzun uzun tembihlerdi herkesin bakkalına gitme diye..
Niye derdi bilmezdim ama ben de herkesin bakkalına gitmezdim.. Seçtiğim özel insanlar topluluğu vardı.. Prensçilik oynardım olmayan krallığımda..
Neyse her gidişimde heveslenirdim …acaba ?
Acaba para tam mı yoksa üstü kalır mıydı?
Öyle küçümsemeyin kağıt paranın değersiz olduğunu düşündüğünüz yıllar..
Paranın sayısı çok olunca tek olan banknottan daha büyük olurdu..
Osman bakkal o yüzden hep benim gözümde Ali ağaoğlundan daha zengindi..
En çok bozuk para ondaydı..
Hasanın ailesi de çok zengindi sanırım..
Dolmuşcularda toplanırdı bütün bozuk paralar..
Anlamsız tarifsiz bir gülümseme alırdı beni yolda.. O ihtimali düşünerek hatta daha sonrasını; misket alanında hayal ederdim kendimi..
O büyük an gelince masum masum titrek bakardım hayallerime…
‘O da senin olsun’ diyince nasıl geri koştuğumu bilmezdim..
Hep aynılarını tekrar ediyoruz esasında..
Birilerine bir şey getiriyorsun..
Veriyorsun..
O da senin olsun derse eğer…
Hepsi kalsın demek istiyorsun.. İçinden geçiriyorsun..
Sonra da
Altı da üstü de onun olsun… diyorsun..
Bu sefer içinden bile geçiremiyorsun.
.