Ah güzel kardeşim! İçimdeki felaket çanları! İçimdeki sirenler susmaz oldu, uyur gezer kıldı yine gecelerimi. İçimizde çığlıklarla salınan putları kim koydu ömrümüze. Kimler taş kestirdi dört bi yanı, biz, bizzat kendimiz mi yoksa? Elimde ufak bi çekiç, gözlerim kaç açılmış, ortalıkta dolanıyorum, bakışlarım titrek, içimdeki çocuk hala ürkek. Putları arıyorum, bulamıyorum. Elimde ufacık bi çekiç, vah yazık seslerinde hep kibir, havaya savuruyorum elimin içinde kaybolan çekici, hep ıska hep karavana. Yoksa kimse kalmadı etrafımızda da, İbrahim’i mi bekleriz yoksa İbrahim olmayı mı, sırtımıza yük bellediğimiz putları un ufak etmeye.
Güzel kardeşim gözlerime yaşlar değil kanlar dolar. Senin tek fısıltınla İsrafil’in utancı doldurur bütün gökyüzünü. Her yer, herkes mahşere keser, geçmişe tüm gömdüklerimiz teker teker dirilir mezarlarından. Elimde küçücük bir çekiç, koşayım isterim üstlerine. Ama seni de geride bırakamam. Fakat seninle de koşamam üstlerine. Bilirim incinirsin, ki incinecek tarafların zaten hakkını tez elden savmıştır çoktan. Seni nerelere koysam aklım şaşar, ayaklarım urgan olup birbirine dolanır, hangi tarafında çoğalıp saf tutsam? Başı kesikler selam durur şaşıp kalışlarıma, oradan oraya koşuşmalarıma. Sağlam görünme pahasına afili tavırlar alırım, yüzümden yere düşen parçalar olur. Bırak kalsın hepsi olduğu yerde, sana toplatamam dağılmışlarımı. Bırak gülüşlerimi en keskin bıçaklar yarsın ortadan ikiye. Bırak dökülen her parçamdan ayrı bi put yoğursunlar, yoğurayım içime. Seni koyamam önlerine, izin veremem kendi yel değirmenlerimle savaşa seni göndermeye. İçim kaldığınca el vermez.