Kasım. Seçme sırası ona verildiğinde uzun uzadıya düşünür. ”Karanlığa karanlıktan başka ne sunulur? Ne okşar karanlığın yüreğini?” Tüm bu döngünün içinde yitip gideceği hiçbir kıymeti olmayacağı düşüncesi kemirir içini. Usulca süzülür yeryüzüne. Yeryüzündeki en yoğun hisle karşı karşıyadır; çaresizlik. Tam o anda küçük ipçiklere ilişir gözleri. Sayısız ve kusursuz bir düzenle birbirine bağlanmış milyonlarca ipçik. Ve ipçiklerin altında belli belirsiz çekirdekleri izler öylece. Çekirdek liflerin içinde kaybolur, küçük bir tabaka oluşur yüzeyinde. Kabuk. Kabuktur bu. O an da sarsılır Kasım. Bağlanan her ipçik.Özenle dizilip, kabuğa bağlanan her lif. Tüm kudretiyle bu eşsiz yapıyı örten kabuk. Her şey çekirdeği korumak içindir. Her şey çekirdek içindir. Her şey birden turuncuya evrilir. Bir dünyaya evrilir. Karanlığa turuncu bir dünya sunmak ister Kasım. Ona bir isim vermesi gerekecektir. ”Portakal” der ona.
Kasım’ın üçüncü şansa sunduğu soğuk ve şiddetli üşüme hissi her insanın içindeki kıştır. Portakala gelince, o; yalnız üçüncü şansa sunulmuştur. Her kış yüzü, elleri küçük bedeni kabuk tutar. Çünkü portakal, üçüncü şansın kendisidir. Her şey çekirdeği korumak içindir. Yani; yüreği.
”Gece bütün çirkinlikleri örter. Gözlerin gibi.” der ve alnına küçük bir buse kondurur. Bir masal perisinin rahmine yerleştirir onu.
”Katran karası gözlerle gelmiş dünyaya ve son dördünle taçlandırılmış. Tanrı’nın evrene sunduğu üçüncü şans. Her gece aynı masalı dinleyeceksin. Her gece üçüncü elmayı neden kendine saklamadığını düşüneceksin. Kaderin ne olduğunu ve neden senin adına kararlar verdiğini soracaksın. Kışları, bembeyaz karın simsiyah gözlerine yapışmasını seveceksin. Ellerin kabuklanmaya başlayacak sonra. Turuncuyu seveceksin, turuncudan başka renklere boyamayacaksın umudu, evlerden tüten dumanları bile turuncuya boyayacaksın. Portakalı seveceksin yavaş yavaş. Yetişeceksin. Yetişene kadar her yeni yaşında kehanetinden kesitler göreceksin. O gün geldiğinde anlayacaksın. Gözlerinden daha karanlık olacak yüreği. Kötülük ve ihanetler sızmamalı içine. Çekirdeği koruman gerek.”
”Nasıl anlayacağım, vaktin geldiğini?”
”Kasım. Aylardan Kasım olacak, hava karanlık ve hafif yağmurlu olacak.”
”Nasıl tanıyacağım onu?”
”Sırtında pelerini olacak. Siyah pelerini. Ancak onu tanımayacaksın,onu hissedeceksin.”
”Ya yanılırsam, ya o değilse?”
”Yaşam yanılgılarla doludur.”
”Ben, bu yükü sırtlamak istemiyorum. Yanılmak ve bunu bütün insanlığa mal etmek istemiyorum.”
”Şimdi yanılıyorsun, yeryüzündeki bütün cesaret çekirdeğinde.”
”Bana bir ipucu ver. Onu nasıl tanıyacağım?”
”Bütün sözlerimi unutacak olsan bile benden son arzun bu mu olacak?”
”Son arzum bu olacak.”
”O halde dinle beni. Düşlerinde bir aslan göreceksin. Herkesi heybetiyle ve gücüyle korkutacak ancak karşısında sen olduğunda eğilecek, ehlileşecek. Senin kahramanın bir aslan.”
”Anlamıyorum.”
”Anlayacaksın. Bir dövmesi olacak. Bir aslan dövmesi.”
Bütün evren dilsizdir. Her şey, herkes, her yer. Tanrı fısıldar ”Sen dünyasın, dünya da sen. Sen herkessin, her şeysin ve her yersin. Tüm bunları unutacak, tüm bunların kaygısını yitireceksin. Vakit kabuğunu çatlatana kadar…”