(…)
Adı ne? Diye sordu kadın.
Adam kimin diye başka bir soruyla cevap verdi.
Kadın, sevdiğinin diye ısrarla yineledi.
Adam yüzüne iliştirdiği ilintili bir tebessümle cevap verdi kadına. Ne önemi var adının, seviyor olamam yetmez mi? Hem bir insanın adı neden bu kadar önemlidir ki. Sana ismini söylesem, ne olacak sevdirebilecek misin beni, ya da ismin sahibini bulup sorabilecek misin? Ona neden hiç tanımadığı beni sevmediğini.
Kadın, ilgiyle bu kez onu anlatsana bana dedi, ilgisi kadar umutsuzdu sözleri, bir tarafı acıyordu adama diğer bir tarafı yabancıydı ona. Kimliksiz duygular vardı kadının ruhunda hem acıyıp hem yabancısı olduğu bu adama…
Adam; önce bir iç geçirdi, onu anlatmak hangi lisanın marifeti dedi, biraz duraksadı sonra kadının gözlerine baktı bir süre, orada kendini aradı, arayışı sonuçsuz kaldığından mı yoksa kendini orada bulduğundan mı bilinmez. Tekrar başladı konuşmaya, bahar desem aklına nisan gelir hüzün desem eylül, ama o hem nisan hem eylül, o bir mevsim buluşması ilkle başlayıp sona uzanan ütopik bir bahar esintisi, adam tekrar duraksadı sonra tekrar kadına baktı tekrar kadının gözlerinde kendini aradı kısacası adam her şeyi tekrar, tekrar yaptı. Sana söylemeyi unuttum diyerek tekrarlarına konuşmayı da ekleyerek devam etti. Ona nasıl âşık olduğumu anlatayım dedi, konuşmanın başından beri yüzünde taşıdığı tebessüm gülümsemeye dönüştü daha sözü bitmeden. Zamansız bir gün batımı, yüksek binaları arasına sıkışmış sokaklardan birinde, daha yeni öldürmüşüm içimdeki çocuğu, vicdanım sitemkâr her yerinden hançerliyor yüreğimi. Sonra güneşin son ışıklarıyla bir o belirdi, ilk sokağı sıkıştıran binalar kadar büyük gölgesini gördüm sonra kendini. Adam sustu…
Kadın atıldı durma devam et anlatmaya, telaşlanmıştı kadın tam çözüldü dediği anda adamın susması karşısında. Adam, gülümsemesine bir seviye daha ekleyerek, kaldığı yerden devam etti.
“O düş ile gerçek yer ile gök kadar belirsizdir hala zihnimde. Ama aklımdan çıkmaz yürürken bileğini umarsızca savuruşu. O bilek ki bir aşk bir sevda kadar umarsızdır hala savrulduğu boşlukta.
Kadın; güzel mi peki diye sordu. Bunun son sorusu olduğunu bilmeden.
Adam, gülümsemesini bir kalıba sığdıramadan bir kahkaha koy verdi. Sonra daha biraz önce yaptığı gibi duraksadı, kadına baktı bunu da az önce yapmıştı kendini de aradı kadının gözlerinde. En son daha önce söylemediği bir şey söyledi
“Sen kadar güzelsin”…