Dibini göremediği kahve bardağına bir kez daha baktı. Kupadan fal bakılamayacığını söyleyen hiçbir şey duymamıştı şu güne kadar. Herkes fincanla yapardı bu işi doğru. Ama belki de kimse kupayla denemediği için böyle olmuştur. Bir yudum daha alırsa tadına alışacağını düşünüyordu. İnsanlar böyle salak şeyleri neden içmek isterlerdi anlamıyordu. Zift renginde tadı bir boka benzemeyen içecekler mi hayatlarını güzelleştiriyordu? Fal bakmaları gerektiği zamanlarda yaptıkları bir alışkanlıkdan gelmiştir belkide? Yeterince kahve içersen eninde sonunda güzel olan falı bulursun. Olasılık böyle çalışır. Boktan bir kahve kötü talihse boktan yirmi kahve mükkemmel şans demektir. O aptal kafanı kullanıp kahveni zamanında içseydin şimdi burda olmazdık. Hem sana kim dedi bütün paranla çiftlik kurup insanlara hayvan sat diye. Hayatında mutfağın altında gördüğün sıçanlar dışında beslediğin tek hayvan kendinsin ve bir anda hayatının anlamının hayvan çiftliği kurmak olduğunu anladın. Neden? Çünkü amınakodumun şirketindeki avallardan biri kurduğu çiftlikle parayı kırmış üstüne de on numara kız bulmuş şimdi yatında adını bile bilmediğin şeylerle kafa bulup modellerle yatıyor. Sen ise aptal bir kahve kupasına bakmış nerde hata yaptın diye mi düşünüyorsun. Nerde hata yaptığının bu saatten sonra ne önemi var? Ne yapıcaksın Delorean’a binip o aptal herifi neden bana böyle bir fikir verdin diye dövücek misin? Delorean ne diye düşünde adam. Tanıdık geliyordu ama ne olduğunu söyleyemiyordu. Bir yerlerde duyduğuna emindi ama nerede duymuştu. O salak filmdeki arabanın adı. Varya şu arabaya binip zamanda yolculuk yaptıkları o film. O filmi izlememişti. Emindi izlemediğine. Tabi ki duymuştu Back to the Future’ı ama izlememişti hiç. O zaman arabanın adını nerden biliyordu? Ben nerden biliyim arabanın adını nereden bildiğini gerizekalı! Sen bilmeseydin ben de bilmezdim demek ki biliyorsun işte neden hala böyle saçma sapan şeylere takılı kalıyorsun anlamıyorum. Kahveden bir yudum daha aldı. Buna asla alışamazdı ve de buna para vermeye! İmkan yoktu.
Tamam biraz aşırı tepki vermiş olabilir ama şu halimize bak. Biz bu muyuz söyle bana biz bu muyuz! Hadi ama kim olduğumuzu bir zamanlar bu insanlara göstermiştik sen de hatırlıyorsun. Arkadaşlarıyla konuşan, kahkaha atan, telefonlarında başkalarının fotoğrafları hakkında yorum yapan insanlara baktı hepsinin ortak yanı boktan bir kahveyi içmeyi seviyor olmalarıydı. Sen de özlüyorsun yalnızca kabul etmek istemiyorsun. İnsanlar ne derlerse desinler biz mükemmeldik sadece onlar bunu kavrayamadı. Kahve mükemmel değildi. Acaba falına bakması için ne kadarını içmesi gerekiyordu. Belki dibinde daha çok bırakırsa daha fazla bilgi alabilirdi. İnsanlar böyledir sen de biliyorsun anlamadıkları şeylerden korkarlar. Bizden korkuyorlardı neden anlamadıkları için mi? Tabi ki hayır! Tabi ki hayır! İnsanlar kahvenin dibinde yalnızca çekirdek kalıntılarını bırakırlardı. Bu işi usulüne göre yapmalıydı en başından zaten kupayla içerek yeterince geleneklere aykırı iş yapmıştı. Kurallara uyması lazımdı. Kuralları biz koyardık. O zaman bu insanlar bu boktan şeyi içemezlerdi. İnsanların bu boktan şeyi içmesini mi istiyorsun gerçekten?
Ya da insanlara gerçekten kim olduklarını hatırlatmak mı? Kim olduğumuzu? O fincanı masaya bırak şu kapıdan çıkalım artık. Falında ne çıkacağını ben sana şimdiden söyleyebilirim. Kahvenin tadı daha da kötüleşiyordu. Alışacağını düşünürken tam olarak bunu kastetmiyor olabilirdi. Ancak kahvenin acılaşması belki de dibine yaklaşmış olmanın bir göstergesiydi. Bu acılık ona sona geldiğini anlatıyordu. Her mükafat için acılı bir yoldan geçmek gerekir. Her mükafat için acılı bir yoldan geçmek gerekirmiş! Kimsin sen salak bir kişisel gelişim kitabı mı! Kahvenin tadının acılaşması kahvenin boktan olmasından kaynaklanan bir şey. Yalnızca sen ne kadar boktan olduğunu henüz kavramaya başlıyorsun. Bak gerçekten istersen kahveni iç falına bak ama artık yeter. Çünkü o aptal bardağın dibinde görmeye çalışacağın bir resmi marketten aldığın şu gerizekalı kitaptaki resimlerle karşılaştırıp geleceğini çözebileceğini sanıyorsan buradaki herkes kadar gerizekalısın! Anladın mı şu aptal kafede şu boktan kahveyi içen herkes kadar gerizekalısın. Bardağın dibini görmüştü. Uzun, yorucu, acı bir yudum olmuştu ama dibini görmüştü. Şimdi bardağı ters çevirmesi gerekiyordu ama üstüne örtecek bir kapak bulması lazımdı. Masadaki bardak altlıklarından biriyle ağzını kapattı ve bardağa ters çevirip elinde tuttu. İstersen biraz da salla belki bardaktan kız düşürüsün ha! Şu an açması gerektiğini düşünüyordu. Kitap bu konuda çok açıklayıcı değildi. Bardak altlığını masaya bırakıp bardağı tekrar kendisine çevirdi. Gözlerini kısarak bardağın dibine bakınmaya başladı bir yandan da kitaba göz atıyor benzer bir şeyler bulmak istiyordu. Bardağın dibinde sağa sola salınmış ip benzeri bir şekil vardı. Kitapta yılan yazıyordu. Etrafınızda gizli bir düşman olduğuna işarettir. Gözlerini hafifçe yan tarafında oturana çevirdi. Saçmalamayı kes. Gizli düşmanmış. Gizli düşmanının kendin olduğunu mu düşünüyorsun! İnsanların içindeki küçük şeytanlar insanlara pek çok şeyler yaptırabilirlerdi. Pek çok mitolojide bundan sıklıkla bahsedilirdi. Her kültürde farklı isimleri vardı ama insanın içine girip onlara kötü şeyler yapmalarını fısıldayan canlılar her kültürde kendilerine yer bulmuşlardı şu ana kadar. Evet ama sorun şu ki ben senin içine girmedim ya da sen beni içine almadın biz buraya geldik geri zekalı. Sen, ben olduğunu söylediğin kadar ben de sen olduğumu söyleyebilirim. Bu yüzden bu zırvaları kes.
Tekrardan bardağa döndü. E harfine benzeyen bir şekil daha gördü. Kitapta “E” harfinden bahsetmiyordu. Biraz daha düşününce ters üç olabileceğini aklına getirdi. Kitapta üç vardı. Başarılı iş diyordu. Bunu tersten görmen başarısız bir iş diyor sanırım. Şu aptal kitaba da bak! Gelecek hakkında attığı zırvalar saçmalık ama geçmişimiz hakkında birkaç şey biliyor galiba. Belki de böyle çalışıyordur. Geçmişteki hatalarını gösterip bak işte bir daha yapma seni budala diyordur. Belki de. Ama ya gizli düşman? Gizli bir düşmanı mı vardı acaba. Tabi ya! O şerefsiz herif. Var ya yumurta satın alan adam. Şimdilerde güvenilir doğal yumurta bulmak çok zor demişti. Aptal orospu çocuğu kesin bizden aldığı yumurtaları deli paraya okutup insanlara boktan yumurtalar satıyordu. İnsanlarda bundan şikayetçi oldu ve bu göt herifte bizi namlunun önüne attı. O yavşak herif gizli düşmanımızdı ve biz göremedik. Allah kahretsin! Burnumuza girdi ve biz göremedik. Adam üzgündü. O yumurtacı adam onlarla en uzun zaman iş yapan kişiydi. Zaten ordan anlamamız gerekirdi. Neden insanlar bizimle iş yapmadılar. Çünkü işimizde bok gibiydik. Aptal hayvanlara bakamıyor, doğru düzgün besleyemiyorduk. O herifin bizimle bu kadar uzun süre iş yapmasında tabi ki bir bokluk vardı. Tekrar bardağa döndü. Akan kahve kalıntılarının oluşturduğu şekiller vardı ama herhangi bir şeye benzemiyorlardı. En azından kitaptaki şekillere benzemiyorlardı. Kalk bir kahve daha al. Bu güne kadar yaptığımız tüm hataları öğrenecek ve bundan sonra insanların bizi sikmelerine izin vermiyeceğiz. Anlıyor musun? Anlıyordu. Bu güne kadar yaptığımız tüm hatalarımız öğrenene kadar bu kafeden çıkmıyoruz. Şimdi git ve bir kahve daha al. Adam ayağa kalktı ve sıraya girdi. Cebinden cüzdanını çıkartmış kaç kahve alacağını hesaplamaya başladı. Sıranın daha ona gelmesine çok vardı.