dehşetle geçiyor zaman
bu üşüyen beyazlık, kar mı
saçların mı yoksa
seni tanıdığım dan beri aşıksın
seni tanıdığım dan beri yalnız
kirli satırla doldurdum geçmişi
sen hariç…
ve her şey dahil sana
bu yazdığımın adı beyaz
bu yazdığımın adı sen
bir papatya uğultusun dan alıntı
hala bende dudakları,
beni bir vapur da öpmüşlüğünün
ve yanın da duruyor
bir gün döner diye aynı maviyle deniz
karnı tok bir kedi gibi uykuya dalıyor beklemek
top atsak uyanmaz asırlarca
gittikçe kutsallaşıyor yokluğun…
bir kilisi de uyumuşum yazın birin de
biri beni minare den çağırmış sonra
gittim dersem yalan, uyudum dersem yalan yine
hatırım dan gitmiş, geçmiş zaman
dinlemiştim bir vakit çocukluğum dan
işte, işte öyle bir yaz
işte öyle bir minare avlusu şimdi belleğim
günahları bile kirlettim…
bahriyeli gemilerle geçiyorsun gözlerim de ki göller den sevdam
bu göğün, bu teller de ki kuşların anlamını anlamaz dan önce,
bir kır çiçeği saflığın dan bezeli papatyalığın var senin
etekli bir hikaye derdi değil anlattığım
dili çıbanlı bir çaresizlik
yirmi yedi yıl kış büyüttün saçların da
kime göstersen üşüdün, üşüttün
ben mayısların kirli çocuğu, bir mayıs ne kadar kirletilirse o kadar
henüz açmamış bir papatyaya bırakıyorum bütün güneşlerimi
her ne vakit gelip, nerede olsa bulunca yüzünü bir güneş
ve sana kim papatya getirse benden gayrı,
sen yine benden bil…
tanışıklığımız biz doğmaz dan evveli biliyorsun
ve bazı ağaçların sonbaharla ilişiksizliğini,
hala yeşil kalmış yaprakların dan anlıyorum
ölmeyeceğiz bu yüzden…
hastayız yalnızca,
gün gelip, iyileşecek bir hasta
Yusuf Sinan