1- imge: en genel kullanımıyla imge bir nesne, bir varlık hakkındaki zihinsel tasarımımızdır.
(kişinin kelimeye yüklediği anlamlardır. örneğin kuş kelimesinin imgesi kimi için papağan
kimi için serçedir )
2- bilumum: bütün ve kamu anlamları dışında, genel olarak, genellikle anlamlarıda bulunan sözcük.
“bu tebligat anadolu ve rumeli’de bulunan bilumum ordu ve kolordu kumandanlarına tebliğ olunmuştur.” – atatürk
3- despot: bir ülkeyi baskıya, zora dayanarak tek başına yöneten kimse.
4-tuzu kuru: işi, kazancı yolunda olan, kaygılanacak bir durumu olmayan, kötü bir durumdan herhangi bir zarar görmeyecek durumda olan (kimse)
tuz çıkarılan yerler ıslak olur, tuz gölü gibi, eskiden bunlar kas gücü ile taşındığı için eğer tuzun ıslaksa boşuna ağırlık taşırsın, tuzun kuruysa sorun yok.
5- postmodern: moderninde ötesinde.
“ara güler ile postmodern bir fotoğrafçının tek ortak yönü ikisinin de deklanşöre basıyor olmasıdır”
6- edilgenlik: günlük hayatta eyleme geçememe durumu anlamında kullanılır.
“açılamıyorum kıza çok edilgenim”
7- kıta avrupası: adalar ve bazı durumlarda yarım adalar hariç avrupa kıtası anlamına gelir.
8- sempatizan: bir kimse ya da bir konuya sempati besleyen kimse.
9- manda: birinci dünya savaşı sonrası, siyasal ve ekonomik gücü yeterli olmayan ya da bunları yeterince kullanmasını beceremeyen, kendi kendini yönetemeyen kimi ülkeleri yeterli bir düzeye eriştirip bağımsızlığına kavuşturmak üzere, o zamanki birleşmiş uluslar örgütü adına yönetmek için bir büyük devlete verilen vekillik, yetki.
10- ultimatom: bir devletin başka bir devlete herhangi bir konuda verdiği ve hiçbir tartışmaya ya da karşı çıkmaya yer bırakmaksızın, tanıdığı süre içinde isteklerinin yerine getirilmesini bildirdiği, içinde savaş tehdidi bulunan nota.
11- kooperatif: ortaklaşa iş yapmak. ortaklarının her türlü gereksinimlerini uygun koşullarla elde etmelerini sağlamak için kurulan, kâr amacı gütmeyen kurum. üreticilerin, aracıları aradan çıkararak, ürünlerini daha iyi koşullarla pazarlamak için kurdukları ortaklık.
“köyde bir tarım kooperatifi kuruldu”
12- ampirik: deneysel. 1. etki mekanizması bilinmeden, sadece tecrübeyle belli bir sonucun elde edileceği bilinerek yapılan. 2. hem genel hem de kişisel deneyimle ilgili olan, deneyimsel. bilimsel dayanağı olmayan uygulamalar ve bunları yapan kişiye verilen ad.
13- ampirizm: deneycilik, empirizm veya ampirizm, bilginin duyumlar sayesinde ve deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüştür. deneyci görüşe göre insan zihninde doğuştan bir bilgi yoktur. insan zihni, bu nedenle boş bir levha gibidir. deneycilik akılcılığın karşıtıdır.
14- körpe: yeni yetişmekte olan, henüz çok genç.
15- kartlaşmak: körpeliği yitirmek.
16- norm: kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş ilkeye ya da yasaya uygun durum.
17- gütmek: bir duyguyu, düşünceyi ya da ilkeyi içinde taşımak ya da gerçekleştirmeye çalışmak.
“kin gütmek insana yakışmaz”
18- departman: bir işyerinde ya da kuruluşta belli bir işi yapmak üzere ayrılmış olan bölümlerden her biri.
19- öykünme: başka birinin davranışlarını benimseme amacı ile olduğu gibi yineleme, (çocuklar çoğu şeyi büyüklere öykünerek öğrenirler.) taklit, örnek alınan şeyi yeniden yapma.
20- milis: genel olarak silahlı sivillerden oluşturulmuş paramiliter düzensiz askeri güçtür.
21- parodi: ciddi bir oyunun bir bölümünü ya da tümünü, aradaki koşutluğu koruyarak alaya alan, biçimini bozmadan ona bambaşka bir içerik vererek, içerikle biçim arasındaki bu karşıtlıktan gülünç ve eleştirel etki yaratan oyun biçimi.
22- mahiyet: nitelik
23- ne hacet: gereği yok, gereksiz
24- aksiyom, belit: kendiliğinden apaçık olan bu yüzden kanıtlanmaya ihtiyaç duymayan önerme.
“din için olanına dogma denir, felsefede daha yakışıklı ad bulmuştur “
doğruluğu apaçık bulunan, kanıtlanması gerekmeyen ve kendiliğinden apaçık olduğu için öteki önermelerin ön dayanağı olan temel önerme.
25- kolektif: birçok kimseyi ya da nesneyi içine alan, birçok kişi ya da nesnenin bir araya gelmesi sonucu olan.
26- gammaz: gizli kalması gereken bir şeyi başkasına duyuran, söz getirip götüren, arabozucu (kimse).
27- takat: dayanma, güç, katlanma, derman.
28- atfetmek: bir düşünceyi, eylemi ya da sözü birinden çıkmış gibi göstermek, birini kaynak olarak belirtmek.
“bu sözü ona atfetmekteydiler”
29- temyiz etmek: bir mahkemece verilen bir kararın yasa ve usul yönünden yargıtay’da incelenmesini istemek
30- tescil: bir şeyi resmi olarak kaydetme, kütüğe geçirme.
31-paklamak: arı duru bir duruma getirmek, arıtmak, temizlemek.
32- olgu: birtakım olayların dayandığı neden ya da bu nedenlerin yol açtığı sonuç. felsefe terimi düşünülmüş olanın karşıtı olarak olmuş, gerçekleşmiş olan, gerçek şey ?metafizik bir olgu değildir.
33- gamsız: derdi tasası, üzüntüsü bulunmayan kisme.
34- soyaçekim: çevre ve koşulların etkileriyle köklü biçimde değiştirilemediğine inanılan özelliklerin, döllenme sırasında, dişi ve erkeğin kromozomları yoluyla oğul döllere geçmesi, kuşaktan kuşağa aktarılması.
35- müptezel: saygınlığını yitirmiş, bayağılaşmış. çokluğu dolayısıyla değerini yitiren, değersiz.
36- müptela: kötü alışkanlıkları olan, kötü bir şeye düşkün (kimse).
(hastalığa) tutulmuş, yakalanmış.
(birine ya da bir şeye) vurgun, âşık.
(kötü bir şeye) düşkün olmak, alışmak.
37-bayağı?
37- makale: alanında uzman bir kimsece yazılan, herhangi bir konuda bilgi vermek amacını güden, bir görüşü desteklemek, bir savı öne sürüp bunu kanıtlamak ereğinde olan ve bir gazete ya da dergide yayımlanan, belli uzunlukta, başlıklı ve genellikle imzalı yazı.
38- zenofobi: yabancılara karşı duyulan düşmanlık ya da korkuyu ifade eder. türk-yunan, bosnalı-sırp, yahudi-alman çiftlerinin ardı arkası kesilmez.
39- hoyrat: çok kaba, çok kırıcı ve hırpalayıcı.
40- rasyonel: usa, akla dayanan, ölçülü, ussal.
41- tecrit: ayrı bir yerde tutma, ayırma, soyutlanma.
42- alenen: herkesin gözü önünde, hiç gizlemeden, açıktan açığa, açıkça
43- telkin: bir duyguyu, bir düşünceyi birinin belleğine sokma, ona aşılama.
44- aymaz: çevresinde olup bitenlerin, olayların ayrımına varmayan, gerçekleri görmeyen, sezmeyen (kimse).
“bu ülke aymazların eline kalmamalı”
45- nitelik: felsefe terimi. bireyi, yaşantının bir yönünü ya da nesneyi ötekilerden ayırt etmeye yarayan ve ölçülebilen özellik.
46- tu kaka olmak: hafife alınıp bir kenara itilmek, önem verilmemek, kötülenmek: ?refik halit karay ‘ve’ nin bu kadar tu kaka olmasının sebebini son zamanlarda pek yerli yersiz kullanılmaya başlamasında buluyor.? -o. v. kanık.
47- esenlik: esen olma durumu, sağlık, afiyet, sıhhat, selamet, hastalık karşıtı:
“kendini böyle sağa sola dağıttıkça tadına varılmaz bir mutluluk, esenlik duyuyordu” -halikarnas balıkçısı.
48- teveccühünüz: “iyi görüşünüz, iyi değerlendirmeniz” anlamında kullanılan bir söz
48- keyfekeder: çok önemsiz , üzerinde durulmasada olur (şey)
49- spekülasyon: eylem alanına geçmeyen, yalnızca bilmek ve açıklamak ereğini güden, kuramsal düşünce, kurgu.
spekülasyonun bilimsel anlamı: ortaya kanıt koyulmadan ileri sürülen tez demektir.
spekülasyonun gündelik dildeki anlamı: asılsız söylentiler ve mesnetsiz iddialar.
50- kompleks: hemen kavranamayan, anlaşılamayan, çözümü güç olan, birçok öğeden oluşan.
51- kompleksli: ruhsal yönden karmaşa içinde bulunan(kimse)
52- müstahak: bir şeye hak kazanmış, bir şeyi hak etmiş (kimse).
53- makus talih: eski dil de kotu , tamamen kotuye donmu$ $ans icin kullanilir.
bi de turk`un makus talihi sakarya sava$inda ters donmu$tur en sonunda denir mesela kullanmak gerektiginde.
54- iskele babası: 1.kıyıya yanaşan gemileri bağlamak için rıhtıma konmuş dökme demirden ya da betondan silindir.
2.çocuklarına karşı babalık görevini, sorumluluğunu yerine getirmeyen kimseler için alay yollu söylenir.
55- evreka: bu kelime yunanca’ da ‘buldum’ anlamına gelmektedir. bunun nedeni ise, yunan bilgin arşimet’in, suya batırılan her şeyin, yerini aldığı suyun ağırlığıyla orantılı olarak yüzebilmesiyle ilgili olduğunu bulduğunda, ‘evreka’ diye bağırmış olmasıdır. bu nedenle bu kelime ‘buldum’ anlamında kullanılmaktadır.(eureka)
56- körfez: denizin, türlü biçimlerde, karanın içine sokulmuş parçası. daha küçüğü ise “koy”
57- yönetmelik: bir kuruluşun çalışma yöntemini belirleyen kuralların tümü. bu kuralların yazılı olduğu belge, talimatname.
yasa ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak amacıyla hazırlanan, düzenleyici kuralların yazılı olduğu resmî belge.
yasa ve tüzüklerin uygulanmasında görevlilere yol göstermek, yasa ve tüzüklere aykırı olmamak üzere bir ya da birkaç bakanlık ve belediyelerce çıkarılıp resmi gazetede yayımlanan nesnel kuralların tümü.t. : talimatname
58- yönerge: herhangi bir konuda tutulacak yol için üst makamlardan alt makamlara belli bir esasa dayanarak verilen buyruk, talimat, direktif. bu buyrukların yazılı olduğu belge. yönetmeliklerde değinilmeyen konulara açıklık getirmek için düzenlenen resmî belge.
59- genelge: yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasında yol göstermek, herhangi bir konuda aydınlatmak, dikkat çekmek üzere ilgililere gönderilen yazı, tamim, sirküler.
“iki gün sonra yönetici bir genelge yayımladı.” ç. altan
60- kongre: herhangi bir konuyu görüşmek üzere, çeşitli ülkelerden delegelerin katılmasıyla yapılan uluslararası toplantı.
61- fil dişi kule: kendini toplumdan soyutlayan insanın, kendi içinde oluşturduğu dünya: ?sanatçının çevresinden ve kendinden el etek çekip hayal derinliklerine kapandığı fil dişi kule devri geçti.? -b. necatigil.
62- basiretsiz: ölçülülükten, doğru ve yerinde düşünebilmek yetisinden yoksun (kimse).
63- serzeniş: sitem, başa kakma.
64- tabu: toplumca ya da bir toplumsal kümece yasaklanarak, yaptırımlara bağlanarak korunan, dokunulması, eleştirilmesi, değiştirilmesi olanaksız olan (insan, davranış, sözcük, kavram, nesne vb.).
asıl: kimi eski, ilkel kavimlerde dinsel inanış olarak, kutsal kabul edilen, korkuyla karışık saygı duyulan, dokunulması ya da kullanılması yasak olan, aksi yapıldığında zararı dokunacağı düşünülen kimi insan, hayvan ya da nesne.
65- münevver: eskiden tahsilli, bilgili kişiye söylenilen keliem, aydın.
66- iptidai: ilkel
67- kozmopolit: değişik uluslardan, ırklardan olan kimseleri bir araya getiren, barındıran, kapsayan.
“kozmopolit topluluklara girip çıkardı”
68- dolaylama: belli bir duyguyu, düşünceyi ya da kavramı doğrudan doğruya anlatacak yerde, onu süslü, bezekli sözcüklerle anlatma yolu; örneğin tanrı diyecek yerde yerlerin ve göklerin yaratıcısı demek gibi.
69- izlence: bir düzene ve belirli koşullara göre yapılacak eylemlerin, işlemlerin tümü.
“fabrikanın üretim izlencesine bunu da alalım”
70- tamah: gözü doymama, açgözlülük, mal edinme tutkusu.
71- nükte: ince anlamlı, düşündürücü ve güldürücü, şakalı, zarif söz yapan(nükte,nüktedan)
72- monolog: bir oyunda, kişilerden birinin sahnede yalnız kaldığında kendi kendine yaptığı, duygularını, niyetlerini açığa vuran konuşma.
eş anlamlısı: &dinleyicilere bir kişinin anlattığı, genellikle güldürücü olay.
73- pervasızca: korkusuz bir biçimde, korkusuzca, çekinmeden, sakınmadan.