Bir parça sokak kokusu var balkonumda. Gözlerim, toprak ve çamur fayansları seçemiyor. Çorapsız ayaklarım omuzlara küfrediyor. Güneş, geceye kırgın, kırıklı. Ortasında bir kaç tahtası çatlak koltuğum, tek kişilik. Her yudumda, ağustos böceği şarkı söylüyor paslanmış yaylarıyla.
Ufak bira içiyorum. 6’lı paketim yine yakışıklı ve iblis bakışları. Seyre dalınan modern cezaevleri. Ömürlük semtin, huzurlu bahçeleri, neşeli kızları, duygusal oğlanları, şefkatli kedi seviciler, mahallemizin köpek çeteleri ve balkonum.
Gülmeye başladığında güneş, karardı hol ışıkları! Gerisi karanlık korkusu.
Kör balkonum, kararsız düşlerime misafir!
Kapansız tuzaklarımın adresleri meçhul, kısılmış kaderim.
Islığım kaygısızlık senfonisi
Ve ben yine kovboyum.
Yalpalayarak kalkıyorum koltuğumdan. Balkon kapısının koluna, kıçımın sol tarafını çarpıyorum. Çok canımın yanmış olması gerekirken, hiçbir tepki yok vücudumda. Bir kaç hafta önce de aynı kapı koluna, kıçımın aynı yanını çarpmış olmalıydım. En azından bir kaç hafta önceki acılarımı hatırlayabildiğim için, zihnimin hala iş yapar olduğu kıvancı tazelemişti güvenimi.
Aynanın karşısına geçtim ve burnumu dayadım. Gözlerim kaç – çanak – kan. Sararmış damarlarımı inceliyorum. Ciğerleri ne karışıktı. Ne zeki gözler. Ne deli gözler. Ne kadar ben!
- İBLİS!!!
Sağ kroşem tam da burnuyla gözü arasına oturmuştu! Dağıttım yüzünü serserinin! Bir kaç kesik, mayalı kanım. İstemsiz raks eden parmaklarımı açabildiğim kadar açtım. İyice kayganlaşan kanım, önce yüzük parmağıma oradan serçe parmağıma akıyordu. Küçük parmağım tüm kanı damıtıyor ve saf karanlık damlıyordu sağ ayağımın üzerine.
Odaya gittim. Sağlam bi tekme patlattım bilgisayara. Kafatası parçalandı. Bir kaç dişini dökmüş olmalıyım. Yere düştükten sonra da böbreklerine asıldım. Kanlı sidik işemeliydi 1 hafta. Her işediğinde küfretmeliydi ve hatasını anlamalıydı. Yatağımı kaldırdım. Yıllar önce zulaladığım burbonu kaptım. Deri yeleğimi çıplak bedenime giydim. Deri soğuğu kesti biraz. Kalbim, sağ kroşemde atıyordu. Biraz sekiyordum balkonuma yürürken. Böbrekleri ne haldedir diye düşünmeden edemedim. Sağlam hırpalamıştım hergeleyi.
Adımlarım kendinden emindi. Seken sol ayağım, omzumu da çekiyordu kendisine. Kavgada yumruk aranmazdı. O da beni yaralamıştı! Eski halımın püsküllü kenarlarını rota yaptım. Bu çizgi de yürürsem, hiç kimseye sataşmadan varabilecektim balkonuma. 2 kişiyi haklamıştım bu gece ve 3. Süne yetmezdi gücüm. Rotamı takip ettim. Bir kaç tabloya laf attım ve salyalı kahkaham çarptı salonumun duvarlarına! Alkol dolu midemin sıfatı, lohusa kükremesi ydi!
- Lanet fahişeler! Ne arıyorsunuz evimde?
Sadece baktılar ve hiç istiflerini bozmadan poz vermeye devam ettiler. Şeytan kuyruğunu sokuyordu her işime! Elime biraz burbon döktüm. Acısı tatlı şevkim, hayalimde ki serseriydi. Oynuyordum! Özgürdüm! Düşmüştüm! Acizdim! Yitiktim! Fakat boğa kadar güçlüydüm! Hala 2 hafta önce kıçımın sol yanını çarptığım kapı kolunu hatırlayabiliyordum! Zihnim kuvvetliydi ve bu bile yetebiliyordu yoksun yüreğimi kandırmaya!
Seçemiyordum toprak ve çamur fayansları. Oturdum, ortasında bir kaç tahtası çatlak tek kişilik koltuğuma. Her yudumda, ağustos böceği şarkı söylüyor paslanmış yaylarıyla. Ömürlük semtin, huzurlu bahçeleri, neşeli kızları, duygusal oğlanları, şefkatli kedi seviciler, mahallemizin köpek çeteleri ve balkonum.