Keman sesine uyandı, elleri ayakları buz gibi olmuş bütün gece üstü açık yatmıştı. Adını bilmediği bir kadına âşık olarak uyanmanın tarifsizliğini yaşarken, uyanmasına sebep olan keman sesinin hala kulaklarında yankılandığını fark etti.
İstanbul’un semtlerinden birinde hayatını sürdüren Şevket cumartesileri hep sevmişti. Bu cumarteside evinden çıkıp her zaman gidip çay içtiği çay evinde otururken önünden geçen kızı görene kadar her şey tüm monotonluğuyla devam ediyordu…
Yine o cumartesilerden bir tanesinde, güneşin batmaya yakın saatleriydi, mevsimlerden yaz, aylardan temmuzdu. Günün son yudum çayını içerken kafasını kaldırıp önünden geçen kızı görmesiyle zaman kavramından soyutlanmıştı. Kaç çay içtiğini hesaplayamayacak kadar afallamış ve cebindeki son bütün parayı çay tabağının altına iliştirerek hızla kızın peşine takıldı. Elinde bir iki alışveriş torbasıyla ufak bir markete girdi. Şevkette ardından girdi. Uzaktan izlediği kızın, alışveriş sepetine koyduğu malzemelerin hazır yiyecekler olmasından dolayı yalnız yaşadığını düşündü, evli olabileceği aklının ucundan geçmemişti.. Birçok sokak arasından geçip giden kızı takip ederken, fark etmesin diye mesafeyi korumaya çalışıyordu. Şevket daha önce görmediği insanların, giyim tarzlarına, yürüyüşlerine ve fiziki özelliklerine bakarak, isimlerini tahmin etmeyi alışkanlık haline getirmişti. Daha yarım saat önce gözlerine hayran kaldığı kıza bir türlü isim bulamıyordu. Bu konuda son derece tecrübeli olmasına rağmen hiçbir ismi yakıştıramamıştı ona. Çok yakınına geldiğini fark ettiğinde durakladı, kız yol üstünde olan bir kitapçıya girdi. Bir süre sonra çıktı. Şevket birkaç sokak sonra kızı gözden kaçırdı ve evine yürümeye başladı..
Şevket sarhoş uyurdu hep, o akşamda içkisini aldı televizyonun karşına geçip sızmak için yavaş yavaş içmeye başladı. Ertesi gün olduğunda tekrar aynı çay evinde oturup kızın geçmesini bekledi ama kız gelmedi. Gelen cumartesiyi bekledi, Şevket aynı keman sesiyle uyandı. Aynı sokakta, aynı çay evinde aynı saatlerde tam ümidini yitirmek üzereyken o kız geldi. Şevket peşine düştü, kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Kız aynı sokaklardan geçerek aynı kitapçıya girdi ve elinde birkaç kitapla çıktı. Şevketin anlamadığı bir şekilde, kitapçıdan iki sokak sonraki mezarlığın civarlarında hep gözden kayboluyordu kız. Şevket anlamıştı artık, cumartesileri bekliyordu.
Bir sonraki cumartesinin gelmesini beklerken kızla tanışmanın yollarını arıyordu. Ne zaman tanışmak için yaklaşmaya çalışsa, hep gözden kayboluyor ve Şevket bir sonraki cumartesiyi beklemeye başlıyordu.
Cumartesiler gelip geçiyordu ve Şevket daha hala kıza yaklaşabilmiş değildi. Cumartesilerden bir gün Şevket kızın gittiği yöndeki mezarlığın bitimine geçerek, kızın kendine doğru gelmesini bekledi. Uzaktan, kızın kendi evine doğru yöneldiğini ve onun evinin olduğu sokaktaki bir apartmana girdiğini gördü.
Cumartesi gününün gelmesine daha beş gün varken, Şevketin aklına o kitapçı geldi. Gidip kitapçıyla konuşacak, kızın yakınlarda oturduğunu, her cumartesi buradan kitap aldığını söyleyecekti, bu yüzden belki kitapçının kızı tanıyabileceğini düşündü.
Son cumartesiydi ve o sabah keman sesi yoktu. Üşümemişti uyandığında Şevket, çay evinde her zamanki yerine oturdu ve kızın gelmesini bekledi. Kız gelmedi. Saatlerce bekledi Şevket.
Ertesi gün kitapçıya gitti ve kızı anlatmaya başladı, her cumartesi şu saatlerde buraya gelip birkaç kitap aldıktan sonra çıktığını, uzun boylu, alabildiğine düz ve siyah saçlı, saçlarındaki parıltıların güneşle inatlaşırcasına göz kamaştırıcı olduğunu anlattı ve hakkında bir şeyler bilip bilmediğini sordu. Kitapçı “hangi kızdan bahsediyorsun anlamadım, ben cumartesi günleri o saatlerde hep kapalıyım ve tarif ettiğin şekilde bir müşterim olmadı hiç” diye cevapladı..