Bulutların altından, denizin üzerinden, ağaçların arasından süzülmeyişinin bir sebebi vardı elbette. Cesaret gösteremiyor gibi görünüyordu. Ama asıl nedenini öğrenmek için kimse yanaşmıyor, kimse gerçekleri öğrenmek adına sorular sormuyordu kırlangıç kuşuna. Diğer kuşlar ve canlılar onu hep yargılıyorlardı, eğer böyle giderse besin zincirine kurban gideceğini söylüyorlardı. Uçamayışından dolayı ötekileştirip, incittiler kırlangıç kuşunu. Ama her zaman olmasa da, incinmek bazen lükstür.
Kırlangıç kuşunun işittiği tüm o olumsuz ve kırıcı sesler, bir piyes gibi yeniden sergileniyordu zihin perdesinde. O gün zar zor çıkmıştı yüksek olmayan bir ağacın dalına, kendisini izleyen bir kadın gördü kırlangıç, izleyen ve palmiyelerin arasından kendisine yaklaşan. Elinde olmadan ötmeye başlayınca genç kırlangıç, donup kaldı kadın, ürkmesin diye genç kırlangıç. Derinden gelen huzur dolu hissiyat manevi olarak kucaklarken kırlangıcı, dahada yaklaştı kadın, dahada yaklaştı. Ve en nihayetinde sordu güzel kuşa, ”Ey narin yürekli güzel kuş, niye diğerleri gibi uçmuyorsun? Seni alıkoyan nedir, Kanadın mı kırık yoksa? ” Genç kırlangıç ötmeye başladı, fakat kadın kırlangıcı anlayamadı. Evet, anlayamaması normaldi ama peki ya hissedememesi? Acaba ne anlatmaya çalışıyor diye düşünürken kadın, güneş gibi parlayan saçlarıyla, sert ve derin bakışlarıyla bir adam çıkageldi arkasından ağacın. ”O uçamaz, çünkü o bir kuş değil.” dedi, güneş saçlı adam. Kadının aklına bir soru, kırlangıcın minik yüreğine bir korku düştü, kadının aklındaki soru diline düşünce kırlangıç zar zor çıktığı daldan, çimlerin üzerine düştü. ” Nasıl olur? Ona bir bak. O bir kuş.” dedi kadın, gözlerinin içine baka baka adamın, akabinde eğilip avuçlarının içine aldı kuşu. ”Sen bir kuşun, özünü, yeteneğini, benliğini kurutmuşsun, eğer o bir kuş değilse sende insan değilsin.” Yüreğinde bir kilit, aklında bir kapı, kanatlarında bir düğüm açıldı sanki genç kırlangıcın, zira daha önce hiç kimse genç kırlangıcı savunmamış, onu anlamaya çalışmamıştı. Yüreği nemlenmiş, umut kalbine dolmuştu kırlangıcın. Alçalırken adam, uzaklaştı yer, yakınlaştı gök ve kanatlarını çırparak ışığa doğru süzüldü kırlangıç bir ikindi vakti. Gençliğini çalan adamdan uzağa kaçıyordu, kendine.