Pencereler… Pencere… ler…
Ne çok şey anlatıyor anlayabilene.
Ne zamandır göz ucuyla bile olsa,
bakamıyorum…
Bundan yakındığım söylenemez aslında.
Dışarısı bir başka dünya,
bir başkası…
Yalnız, soğuk, ayazlı iklim boşluğu…
Muhtemel değil bu boşluğu doldurabilmek.
Sarınıp durduğum gündüz ay’mıyor artık…
Ve ben ne yana dönsem,
sen orada olmuyorsun artık…
Oysa sağına dönermiş insan düş görebilmek için.
Düş görmek! Ne ki düş görebilmek?
Baştan ayağa içini ürperten bir karanlık…
Oldu da uzandım bir rüyaya,
Düşten düşüyorum boyluca bir merdiven boşluğuna,
Kanatıyorum dizlerimi…
Bu yüzdendir,
Düş görmüyorum…
çünkü;
Ne yana dönsem,
Sen orada olmuyorsun artık…
Bende işimi gücümü bırakıp,
satır aralarına sığınıyorum…
Aşk olsun saklandığım yerden bulup da çıkarabilene…
Kim bilir hangi şiirin adıyım şimdi,
yahut hangi sokak çocuğunun elinde bir boya fırçası…
Boyuyorum yolları.
maviye,sarıya,yeşile…
Kırmızısı da bu işin cabası…
Tam bir dakika sonrası,
Yüzün… yalnız yüzün var gözlerimde.
Başka zaman yok!
Şu an başlasam seni yeniden sevmeye…
ve elbette dört bir yanımıza dağılan kırmızı!
Sol kaburgamdan başlayıp,
Kırıyor bedenimi…