İkindi ışığını değerlendirmek üzere fotoğraf çekmek için çıktığım günlerden biriydi. Ankara banliyö duraklarından biriydi, kalabalığın olmadığı uç köşelere doğru ilerlemeye başlamıştım; böylelikle kendimce dikkatleri üzerime çekmeyecektim. Başkaları bana ulaşamasın diye gidebileceğim noktaya kadar ilerledim; birkaç adım ötemde raylar vardı. Kendi halimde makinemin ayarlarını yapıp çekime başlamıştım ki kalabalığın olduğu yönden bir adamın bana doğru yürüdüğünü fark ettim. Kendisi resmi kıyafetli, polis desem değil, bekçi desem; ikindi vakti bu ne, erken mesai mi? Hani kıyafetinden yetkili biri olduğunu anlarsın ama tam olarak mesleğini bilemezsin ya? Onlardan biri işte; adam uzaklardan gele dursun, ben içimden tren istasyonun görevlisidir diye düşünüyorum. Gelecek ve bana “Delikanlı burada fotoğraf çekemezsin” diyecek. Çok oldu böyle; sokağa çıkarım “burada çekemezsin” niye? Yok efendim “başkan geçecek buradan” çekemezsin tarzı bahanelerle sürekli olarak engellendim şuana dek. Ama bu sefer bana doğru yol alan yetkili abinin beni engellemesine müsaade etmeyecektim. Alt tarafı fotoğraf çekiyoruz kardeşim! Adam bana yaklaştıkça gerildim, kulağımda kulaklık vardı, müziği durdurdum, kulaklığı çıkardım, ona baktım lafa girmek için lakin beklemediğim bir soruyla karşılaştım.
- Ne çekiyon sen?
- Buraları çekiyom abi.
- Haa… Hobi olarak mı, yoksa-
- Hobi olarak. (Yoksa ne sanki? Bombalıcam buraları da o yüzden çekiyorum.)
- Haa… İyi iyi (eliyle kadraj yapıp) bak şuralar güzel şuraları çekebilirsin. Bu açı çok iyi.
- İyi çekeyim… (itiraz etmiyorum)
- Trene bincen mi?
- Bincem abi.
- Ne tarafa gidcen?
- Şu tarafa.
- Sonraki duraktan Anıtkabir gözüküyor.
- Peki…
- Oraya gidersen güzel fotoğraflar çekersin.
- Tamam saol abi. (Kurtulmak için istasyonun diğer tarafına yürümeye başlıyorum.)
- Bak sağ taraftaki yol da güzel, orayı da çekebilirsin. (İzin dağıtıyor pzvnk)
- Tamam abi çekerim.
Bir başka vaka ise; Kızılay tarafındaydım, geceydi, bu sefer yanımda kuzenim de vardı. Bir üst geçidin üstüne çıkmıştık, ben tripodumu ayarlıyordum. (Genelde üst geçitleri kullanıyorum zira kimse kullanmıyor.) Önceki abi kadar yetkili olmasın yine bir dallama yanaştı.
- Gençler ne yapıyorsunuz?
- Fotoğraf çekiyoruz abi.
- Hobi olarak mı yoksa- (herkes de bunu merak ediyor anasını satiym, yoksa ne YOKSA!?! Hobi mi değil mi illa bi emin olacak önce!)
- Ben fotoğrafçılık okuyorum da abi, ödev mödev var…(Adamın tipinden pek hoşlanmamıştım, bu yüzden kısmi yalana başvurdum.)
- Ödev ne ödevi?
- Sana ne lan dallama! (demedim tabi ki) Abi ödevimiz şehir fotoğrafları falan…
- Hmm… Makine güzelmiş… Pahalıdır ha! Kaça aldın?(Zurnanın zırt dediği yere geldik. Eğer gerçek fiyatını söylersem, makineyi alıp ikimizi de bıçakladıktan sonra kayıplara karışma ihtimali gözümün önünden film şeridi misali aktıktan sonra fiyatı düşürerek cevap veriyorum.)
- Yok ya ikinci el ucuz bir şey, bin lira falan…
- Yok canım daha pahalıdır.(evet bizi kesmene yetecek kadar pahalı)
Burası fotoğraf için uygun değil deyip kuzenimle uzaklaşıyoruz….