*Hareketli yaşamdan kopuk,sessiz,tembel yaşamın etrafında dönen dünyasındaki aşk hikayesi.acaba yaşadıklarının hangileri gerçek, hangileri hayal dünyasından !
Şarkılar söylemek istiyorum…
Sabah uykuma doymadan uyanmak, yüzüme şeytani bir gülümseme kondurup tekrar yayıla yayıla uyumak istiyorum. Bir ara tek gözümü aralayıp, duvardaki saatten öğle olduğunun farkına varıp. ‘’ vay anasını ne uyumuşum’ demek istiyorum. Yatakta kısa mutluluk hayalleri kurup, yorganı ayak hareketleri ile yere sermeyi, üç beş mekik hareketiyle de zindeliğimi zirve yaptırmak istiyorum… Ve ben bunları yaşarken mutfaktan hazır kahvaltı kokusunun burnuma gelmesini istiyorum. son mekiğimle birlikte annemin ‘ kalk artık! Yeter uyuduğun’ demesinin aynı anda gerçekleşmesini ve bunun sonucunda ‘of anne, tamam kalkıyorum. Bir uyutmadınız’. ( anneye of yok) demeyi istiyorum…
Paytak paytak lavabo yolunda sendelemeyi, aynaya bakıp yüzümün coğrafi keşfini yapmayı, bu arada akan suyun israfını düşünmemeyi… Yüzüme değen suyun etkisini hissederken annemin ‘ çay hazır acele et, ben pazara gidiyorum kahvaltını yap sonra da masayı toparla, unutma bak gelince burayı düzenli göreceğim’ diyerek bana ültimatom vermesini istiyorum. Aynayla vedalaşmadan son kez yakışıklılığıma şahit olmak ve bunun için kendimi tebrik etmek istiyorum.
Çayım tek şekerli, yumurtam çift sarılı olmalı, ekmeğimin yanında günlük gazetem, manşetinde mutluluğun resmi olmalı… Çayımı yudumlarken göz ucuyla manşetlere bakayım istiyorum…
Masayı öylece bırakmak, anne azarını daha sonra yeme heyecanını yaşamak istiyorum… Bir tişört bir şort bide vazgeçilmezim parmak arası terliğim olsun… Sonra düşeyim yollara, başımda kavak yelleri essin, karnımda kelebekler kıpraşsın, o beni düşünsün ben onun düşlerini…
‘ Böğrüme öküz oturdu ‘ demeliyim, sebebini soranlara hırsızın hiç mi sucu yok hâkim bey diyeyim…sonra millet bana garip garip baksın, etrafımdan dağılsınlar bende yoluma gideyim…
Evden çıkarken dilime bir şarkı dolansın, âmâ şarkıyı sevmeyeyim üstelik söyleyeni de bulamayayım buda beni sinir etsin…sakin çıktığım evden sinirli olarak sokaklarda söyleneyim..
Ayaklarım beni O’nun semtine götürsün, ’ne ara geldin lan ben buraya ‘ diyeyim. Karşıda bir bakkal göreyim, selamsız sabahsız girilmez deyip bakkala dalayım, gözlerim bakkal amcayı arasın ama amca camiye gitmiş yerine çırak bakıyor olsun. Çırak bakkala göz kulak olsun ama kasada uyuyup kalmasın beni görünce ayağa kalksın. Bana saygıda kusur etmesin, bana değerli hissettirsin kendimi ..abi demesin, buyurun beyefendi desin. Güler yüzlü olsun, leb demeden bana oradan hemen biraz tuzlu çekirdek birde küçük su versin. Bahşiş vereceğim usulünce cebe indirsin, başını okşayıp adını sorayım. Kendinden emin şekilde adını söylesin sadece, hemen laubali olmasın…
Hayırlı işler deyip O’nun evinin karşısında bankta ( bank olsun ama ) oturup tuzlu çekirdeğin dudağımı çatlatmasını beklerken… O’nun güzel sokağını ve güzel evininde bahsedeyim.
Kime bahsedeyim… Bilmem fark etmez belki bir simitçiye belki de sokaktan geçen ‘eskiciiii geldi hanımmmmm’ diyen şu dayıya olabilir. Küçük suyum bankın üzerinde dursun ama düşmesin eğilip almak istemiyorum.
Uzun uzun onu düşünmek, acaba şimdi evde mi ? Yoksa dışarıda başka gözlerin hapsinde mi ! Merak etmek istiyorum.
Çekirdek keyfimi bir mendilci bir çocuk kessin, çocuğun azmine hayran olmak, onunla empati kurmak en sonunda da O’nun belki ilerde dökülecek göz yaşlarını kurutmak maksadıyla bir mendil alıp küçük suyumun yanına koymak istiyorum…
Çocuk gitsin artık, O’nun hayali gelsin otursun yanıma… Küçük su şişemi sol elime alayım ki rahat otursun. Çekirdekte bitmek üzere zaten kabukları toparlayıp yanımdaki kovaya bırakayım.suyumdan bir yudum alayım o sırada hayaller gerçek olsun, O gelsin….. Sokağın başında görünsün yanında kardeşi, balkonda annesi olsun. Bana kaçamak bakışlarıyla baksın… Ahhh ! Tam o anda karnıma ağrılar girsin, nabzım hızlansın, tansiyonum zıplasın, şekerim düşsün… Banktan kalkmak istemiyorum, hareket edip o bakışları kaçırmamalıyım, hemen girmesin annesi (müstakbel kaynana) iki ekmek, süt ve kabartma tozu istesin, aksama tatlı var…
Bu fırsatı kaçırmak istemem hemen ardından bakkala girmeliyim, çırak girdiğimi fark etmesin, sessizce bakliyat bölümünde pirinç ayıklamak istiyorum…
O’nun kokusu gelsin burnuma, beni benden alsın sevda kuşunun kanatlarında buluştursun bizi… Anı çırağın “buyur mücella abla hepsi hazır” demesi bozsun…
Bakkaldan çıkışı bir son olmasın, en güzel ayrılmış bakışlarıyla baksın ama dudaklar hoşçakal demesin… Aramızda veda sözcükleri olmasın.
Kokusunu bırakıp eve dönmeli, hemen odasına çıkmalı, beyaz tulün arkasında gözleri beni aramalı… Bakkaldan aldığım son çikolatayı yerken göz göze gelmeliyiz…
Öhö…Öhö…çikolata boğazımda kalır gibi olsun, ama kalmasına camide dönüşü halimi gören bakkal amcanın iri ve nasirli elleri mani olsun…
Şiddetli bir korna sesi kendime getirsin, o an fark edeyim yolun ortasında niye çikolata yediğimi…Aşk sarhoş etsin ama yürüyüşüm değişmesin..
Gözüm tekrar perde arkasındaki gözleri arasın ama bulamasın o an yine karnıma bir sızı girsin, iki büklüm yine o banka oturayım. Aklıma küçük suyum gelsin, alıp hepsini bir dikişte içeyim. Ciğerim yanmış ne yapayım…
Boynu bukuk evin yolunu tutmalıyım, hava karardı terlik ve şort üşütmeye başladı…vay Arkadaş baya üşümeye başlıyorum ve bir de ıslanmaya başlıyorum etrafa bakıyorum her yer kuru ama benim kafamdan aşağıya sular akıyor…
Ve bir ses ” Hadi kalk ! Yeter uyuduğun öğle oldu. Ben pazara gidiyorum, kahvaltı hazır, sonra etrafı toparla tamam mi?”.
Gözlerimi ıslak ıslak açmaya çalışıyorum karşımda annem ve elinde kocaman bos bir sürahi !
* Bir varoluş trajedisi olan Oblomovluk, bilinçli bir tembellik/atalet halidir. Bir uyuşukluk değil, aksine fazla uyanıklık, her şeyin farkında olma, bir adım ötesini görme halidir. Ancak tüm bu farkındalık dolayısıyla sonunu gördüğü yolda ilerlemek istememenin getirdiği bir tükenmişlik ve kendini gerçekleştirememedir. Sosyal yaşamdan kopuş, topluma uyum sağlayamama, bilinçli bir vazgeçiştir. Handiyse ölüme eş bir uyuşukluk hali; bir başka deyişle yaşarken ölmektir.”