Aaa… Bitti. Dur bir sonraki sayfaya bakayım. Yok, bitmiş. Bitmeseydi be… Ne güzel okuyordum şurada.
Tekrar yaşamalıyım bu geceyi. Tekrar konuk olmalıyım Ayışığı Sofrası’na. Tadına bakamadıklarım, üstünde duramadıklarım, gözden kaçırdıklarım var. Yedikleriminse tadı damağımda kaldı. Tekrar okumalıyım.
Bir çırpıda bitiverdi resmen. Ayışığının ışıltısına fazla kaptırıp, içime akışını fark edememişim. Bir yudumda içmişim. Daha olduğunu anlamadan kadehin sonunu gördüm. Ağzımda şarabın tadı, kafam hafif bulanık.
SPOİLER
.
.
.
.
.
.
.
Neydi anlatılan? Ankara mı? Ankara insanı mı? Eğer öyleyse Bodrum neden vardı?Bahçedeki adamın anlamı ne?Serra Hanım ‘çift kişilik’ vakası mı? Yoksa şefik Bey mi öyle olan? Hepsi rüya mı? Yoksa ‘alternatif bir dünya’da mı geçiyor? Bilinç altına göndermeler de olabilir. Kaç gece geçti? Yedi Uyuyanlar neyi simgeledi?
Yazmaya üşeneceğim kadar çok soru var kafamda. Hepsine de bir çok cevabım. Yine de sanki esas anlatılanı anlamamış gibi hissediyorum.En çok merak ettiğim ise; Böyle bir kitabı nasıl bu kadar çok sevdim? Tüm bu karışıklık içinde neyden etkilendim? Belki de karışıklıktan etkilenmişimdir.
.
.
.
.
.
.
.
SPOİLER SONU
Kafamdaki bulanıklığı yaratan laf kalabalığı değil, yazarın sade anlatımı. Burnumun ucunu göremiyor olmam sorun. Orda olduğunu biliyorum halbuki görmesem ne olur ki?
Eline, yüreğine, kalemine sağlık Nazlı Eray. Kim bilir belki bir Ayışığı Sofrası’nda biz de rastlaşırız…