OĞUZ ATAY’A MEKTUP VAR
Sevgili Oğuz Atay,
Mektubuma sitem dolu cümleler ile başlamayı hiç istemezdim. Fakat elimde değil. Size söylemek istediğim çok şey var.
Benden önce doğup, beni beklemeden ölmüş olmanız traji komik bir sahne gibi. Herkes gülüyor, ben ise ağlıyorum. Beni bu dünyada bu insanların arasında savunmasız ve yapayalnız bırakmış olmanız centilmenliğinize hiç mi hiç yakışmıyor. Ama şunu söylemeden edemeyeceğim, iyi ki kitaplarınızı bırakmışsınız. Eğer onlar da olmasaydı yaşamıyor olduğunuz gerçeğini asla sindiremezdim. Kitaplarınız zaman zaman kafamı karıştırıyor. Hangi dünyada olduğumu unutturuyor. Gerçek miyim yoksa bir hayalin içinde miyim? Eğer gerçek olanlar Selim Işık ve Hikmet’in dünyası ise hemen yaşadığım bu saçma hayallerden uyanıp onlar ile birer kahve içmek isterim. Ama yok, benim yaşadığım gerçek onlar hayal ise; lütfen beni bu hayallerin içine hapsedin. Zira yaşadığım dünya epey bir acı barındırıyor ve beni tutsak ediyor. Tutsak ediyor beni acılara. Daha fazla dayanamıyorum Oğuzcuğum Atay.
Mezarını diyorum çiçeklerle donatacağım. Tutunacak bir dal bulmalıyım.
Bana anlatmalıydınız. Nasıl yaşamam gerektiğini, tüm bu olanlara nasıl katlanabileceğimi anlatmalıydınız. Beni böyle bir başıma bırakıp gitmemeliydiniz. Karşınıza geçip o delici bakışlarınıza gözümü kırpmadan sizi ne kadar çok sevdiğimi söyleyebilseydim keşke. O kitaplarını yazan ellerinizi tutabilseydim. Sizinle aynı odada bulunup aynı havayı nüfus edebilseydim. Aynı sabahlara uyanabilseydik beraber.
Sevgili Oğuz Atay,
Size bu mektubu yazmış olma sebebim, bu dünyaya ait olmadığım gerçeğinin günbegün farkına varmış olmamdır. Farkına varmış olmam ve yanınıza gelmek istiyor olmamdır. Biliyorum ki bana kızacaksınız. Kızmakta haklısınız belki de. Fakat benim olmayan bu hayatı daha fazla yaşayamayacağımı da biliyorsunuz.
Bakın bana. Bu ben değilim. İnsanlara gülümsüyor, onlarla konuşuyorum; yiyor, nefes alıyor, seviyorum. Yalan bir hayatı yaşıyorum. Siz de biliyorsunuz, bu ben değilim. İçimdeki fırtınaları durduramıyorken bir türlü, bunu gülümsemelerle kapatmaya çalışıyorum. Uyuyamıyorum, uyku tutmuyor hiç beni. Avare avare dolaşıyorum sokaklarda. İnsanlara anlatamıyorum derdimi. Ya hep bana üzülüyorlar ya da hiç anlamıyorlar. Ben bana üzülmelerini, acımalarını istemiyorum ki. Beni anlamalarını istiyorum. En azından anlamaya çalışmalarını.
Siz beni anlıyorsunuz değil mi? Anlıyorsunuz. Siz de yaşamış olmalısınız bunları. Anlatın bana, ne yapmalıyım? Bir silahla bitirebilirim bu hayatı.
Fotoğrafınızı aldım karşıma. Gözlerimi diktim gözlerinize. Soruyorum size, ne yapmalıyım? O güzel dudaklarınız saklıyor yaşadığım bu dramın sırrını. Konuşun benimle, size ihtiyacım var, lütfen.
Bu bahsi daha fazla sürdüremeyeceğim. Yanınıza gelme kararı aldım. Benim serüvenim bu kadar. Söylenilecek bütün sözler söylendi. Kitap bitti. Artık yeraltında paragraf açmalıyım.
Sevgili Oğuz Atay, yanınıza geliyorum. Buluşmamıza çok az kaldı.
28.08.2016