Mayıs ayında İzmir’de ilk defa bu kadar sıcak vardı. Altında pantolon üstünde gömlek vardı çocuğun. Çok fazla terlediği için koltuk altı ter olmuştu gömleğin. Aldırdığı yoktu. Duraktakilere baktı. Onlarında koltukaltı ıslaktı. Ne olabilirdi ki zaten insanlık haliydi. O sıcakta otobüs seferlerini de çoğaltmaları lazımdı. Durağa gittikten 15 dakika sonra otobüs geldi. Büyük hayal kırıklığına uğradı çocuk. Eski otobüs gelmişti. Klimasız…
Oturacak yer olmadığı için körüğe gelmeden önceki kapının orda durdu. Kırık camın arasından yüzüne biraz da olsa rüzgar vuruyordu. O da otobüs hızlanırsa. Zaten eski otobüste gittiğine söverken iki durak sonra otobüs tamamen dolmuş, şoför de arka kapıları açıp insanların o kapılardan doluşmasına izin vermişti. Kapılar zorlanırken ciyaklama sesleri geliyor, bazıları pes edip iniyor bazıları da insanları iteleyerek binmeye çalışıyordu. Çok önemli bir yere gidecekmiş de geç kalmış gibi insanların telaşı vardı. Otobüsten inip başka bir otobüse binmeyi aklından geçirdi çocuk ama inemezdi. Sıkışmıştı orta tarafta zar zor direğe tutunmuştu ve arkasındaki amcanın sarımsak kokulu nefesini duydukça kusmamak için büyük bir gayret harcıyordu. Anlamıyordu bu insanları o sarımsaklı bir şey yiyeceği zaman çok dikkat ederdi bir yere gidip gitmeyeceğine. Bütün insanlar onun gibi değildi işte.
Bir ara kapının oraya doğru yanaştı. Tekrardan o delikten gelecek rüzgara ulaşmaya çalışıyordu. İstediğine de ulaştı. Azıcık da olsa rahatlamıştı. Bu seferde arka taraftan binen yolcuların ön tarafa kentkartlarını uzatma işlemi başlamıştı. Arkadan gelen kentkartarı görünce kafasını çevirdi. Onlarla uğraşmak istemiyordu. Ama omzuna birisi dokundu arkadan. İstemeye istemeye döndü arkasına. Mahcup bir gülümsemeyle ‘’pardon bunları uzatır mısınız ön tarafa ?’’ dedi kız. Dili damağı kurudu. Bir şey söyleyemedi. Kızın elinden aldı kartları ve gülümseyerek kafasını evetle aynı anlama gelen tabii anlamında öne doğru eğdi yavaşça. Kartları öndeki sarımsak kokulu amcaya uzattı. Ona gülümsemedi çünkü o güzel değildi. Sarımsak kokuyordu. Kartları beklemeye başladı. Tekrardan ona gelsin de kıza uzatsın diye beklemeye başladı. Öndeki kartlar gelmeden kız tekrar dokundu omzuna. Döndü hemen, kız bu sefer mahcup gülmüyordu. ‘’kusura bakma seni de dürtüp duruyorum ama yapacak bir şeyim yok’’ der gibi gülüyordu. Kaşlarını yukarıya doğru kaldırıp omuzlarına yukarıya kaldırdı. Çocuk da ‘’ olsun önemli değil ‘’ der gibi kızın gülümsemesine karşılık verdi.
Çocuğun konuşmak için iki şeye ihtiyacı vardı. Birincisi cesaret ikincisi konu. Otobüs ilerledikçe zamanı daralıyordu. Konu bulsa ne olacaktı ki sanki cesaretini bir türlü toparlayamazdı. Biliyordu daha önce de böyle durumlarda kalmıştı ama bir türlü cesaret edip de kızlarla muhabbeti kuramamıştı. Çirkin bir çocuk değildi. Tamam yakışıklı olduğu da söylenemezdi ama en azından kızların ilgisini çekerdi. Zaten bunu kafasına takmıyordu. Onun tek eksiği konuşmak için biraz cesaretti. Bu cesareti de sadece bir kere bulmuştu ve onda da reddedilmişti. Belki de bu yüzden, yine aynı şey olur kızlar onu geri çevirir diye konuşamıyordu. Aynı durumu bir daha yaşamak istemiyordu. Bir yanı bunu düşünürken bir yanı da ya kız da benle konuşmak istiyorsa ve benden bir işaret bekliyorsa diye düşünüyordu. Fakat bunları düşünürken kız yavaşça o kalabalığın arkasından geçti ve otobüsten indi.
İşte yine aynısı olmuştu. Kızla konuşmak için cesaretini toparlayana kadar kız arkasından yavaşça geçip gitmiş ve otobüste sarımsak kokulu amcayla kalmıştı. Otobüs hareket ettikten sonra camdan kıza baktı. Telefonla konuşarak bir ara sokağa girdi. ‘’Belki de sevgilisiyle konuşuyor. İyi ki cesaret edip de konuşmaya kalkmadım.’’ dedi. Biraz da olsa rahatlamıştı ama kafasında tek bir soru işareti vardı. Ya konuştuğu kişi sevgilisi değilse?
***
Kız lanet ediyordu bu sıcakta dışarı çıktığına. Ne vardı yani evde oturup dinlenecekti ne güzel. Ama olmaz illa ki alışveriş yapacaktı. Aldığı da zaten iki parça bir şeydi. Kafa dağıtmak için alışverişe çıkmaktan vazgeçmesi gerekiyordu. Oyalanacak başka şeyler, bu sıcaklarda evde yapacak bir şeyler bulması lazımdı. İlk işi bunu eve gidince düşünmekti ama bir türlü eve de gidemiyordu. Tam o durağa yaklaştığında önünden otobüs geçmişti. Bugün bütün şanssızlıklar onu buluyordu. İlk önce evden çıktıktan sonra cüzdanını evde unuttuğunu fark edip eve geri dönmüş, mağazanın birinde istediği eteğin sonuncusunu önündeki çirkin kız almıştı. Ve son olarak da otobüsü kıl payı kaçırdı. Günü gerçekten mükemmeldi.
On beş dakika sonra otobüs geldi. Kalabalıktı ve eskiydi ama bindi. Kalabalığı hiç sevmezdi. İnsanların bin bir türlü hali vardı. Özellikle otobüste. Sarkıntılık edenler, ter kokanlar, bağıra bağıra telefonla konuşanlar, sigara kokanlar… Bu sıcakta daha fazla dayanamazdı diğer otobüsü beklemeye. Sanki daha önce hiç binmemişti o kadar kalabalık otobüse. Bindikten hemen sonra da pişman oldu. Yakınlardan bir yerden buram buram sarımsak kokusu geliyordu. Bu sıcakta kim yemişti sarımsağı Allah aşkına. O kokudan olabildiğince uzağa gitmeye çalıştı ama en fazla üç adım atabilmişti. Olsun bu da bir şeydi sonuçta. Arasına iki üç kişiyi almıştı rahattı.
Fakat bu rahatlığı uzun sürmedi. Bir durak sonra şoför bütün kapıları açtı ve ön kapıdan binemeyen insanlar otobüse doluşmaya başladı. Zaten kalabalık ve sıcak olan otobüs iyice dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Şikayet etmeyi aklından geçirdi kız. Kesinlikle yapacaktı bunu. Otobüs tıka basa dolduktan sonra kapılar kapandı. Son oksijen kaynağını da şoför kesmişti ama önündeki kırık pencereden azıcık da olsa hava geliyordu. Ulaşamazdı oraya ama en azından oksijen giriyordu. Tüm bunları düşünürken arkadan yaşlı bir teyze omuzuna dokundu. Kent kartları uzatıyordu. Arkadan binen kaçak yolculardan sadece altı tanesi insaniyet gösterip kartlarını yolluyordu ön tarafa. Duyarlı insanlara bayılıyordu.
Ön tarafa kartları uzatmak istiyordu. Çocuğu fark etti hemen, vücudunu oynatıp pencereden gelen havaya göre ayarlamaya çalışıyordu. Hoşuna gitti ve kendi kendine güldü. Sonra kendini toparladı hemen. Çevresine bakındı güldüğünü gören var mı diye. Kimse oralı değildi. Herkes nefes alacak bir yer arıyordu. Çocuğun omzuna dokundu yavaşça. Çocuk yavaş yavaş, istemeye istemeye döndü arkasını. Mahcup bir gülümsemeyle ‘’pardon bunları uzatır mısınız ön tarafa ?’’ dedi kız. Çocuk kızın elinden kartları aldı ve yumuşak bir gülümsemeyle kafasını öne doğru yavaşça eğdi. Kız kuzenine benzetti çocuğu. Yüz yapısı kuzenine çok benziyordu. Kuzenini özlediğini fark etti kız. Aynı şehirde oturmalarına rağmen bir türlü görüşemiyorlardı. Oysa diğer kuzenleriyle öyle değildi. Belki de kız oldukları için onlarla daha fazla vakit geçiriyor, alışverişe gidiyorlardı. Erkek kuzenleriyle ne kadar az birlikte olduklarını anladı o anda. Babası ona kuzenleriyle iyi geçinmesini her biriyle ilişkilerini sıkı tutması gerektiğini söylüyordu her zaman. Babasına hak verdi bu sefer.
Bunları düşünürken yine aynı amca tarafından ikinci kez dürtüldü. Teyze geri kalan kartları uzattı. Kartları alıp çocuğun omzuna dokundu yavaşça. ‘’Kusura bakma’’ dercesine gülümsedi kız. Çocuk da gülümsemeyle karşılık verdi. Yapacak başka bir şeyi yoktu kızın. Diğer yolcular başka taraflara bakıyorlardı ve çok somurtkandılar. Onları rahatsız etmek, daha doğrusu somurtkan yüzlerini görmek istemiyordu. Kuzenine benzettiği için çocuğa karşı biraz daha ılımlı yaklaşıyordu.
Sonunda gelmişti. Yavaşça yolcuların arasından sıvışıp otobüsten indi. Bol oksijeni doya doya ciğerlerine çekti. Hava sıcaktı ama buna aldırmıyordu. En azından sarımsak ve ter kokusu yoktu. Eve kadar gölgeden giderse de sıcağı fazla anlamazdı. Otobüsten kurtulduğuna seviniyordu kız.
Hemen çantasından telefonunu çıkarttı. Rehberden kuzenini buldu ve aradı. Kuzeni korkarak açtı telefonu. Amcasına bir şey oldu sandı. Normal zamanda aramazdı ki kuzeni. Kız güler bir yüzle kuzenine otobüste gördüğü çocuğu ve ona benzettiğini, özlediğini söyledi. Kuzeni şaşırsa da bunu çaktırmadı. Aralarında hafta sonu için anlaştılar ve telefonları kapattılar.
3 comments
kardeşim hikayen gerçekten güzel.o otobüslerdeki rezil durumu sonra alakasız yerlerde görüp konuşamadığın güzel kızları falan on numara anlatmışsın ama keşke ikinci bölüme geçmeseymişsin.o anda kızın ne hissettiğini hepimiz merak ederiz ama o ufak umut meraktan daha güzel bi duygudur çünkü olayı bilmeyince olayı istediğimiz gibi kurgularız kafamızda.tam keşke demiştim finale gelince çok daha büyük bir keşke dedim gerçekten.o ufak karşılıksız duygunun verdiği tadı kuzen muhabbeti aldı süpürdü hayal kırıklığına uğrattı beni.
yorumun için sağol. İkinci kısma geçme sebebim olayın havada kalmamasıydı, bir yere bağlama gereği hissettim.
merak etme havada kalmaz yani hava kalacak diye sarimsakli adamida anlatsaydin o zaman sonucta mesele kizin ne dusundugu degil bu yanlis yerde dogru insanlarla tanisma olayini ve sonundaki caresizlik bunu gercekten basarili bi sekilde tarif etmistin sonra olay baska yerlere kaydi okuyucuya sonunda hayal kurdurmakta guzel biseydir ayrica