Penia, pencereyi açtı. Yola bakıyordu. Bir beklediği yoktu sadece ağaçların renklerinin yeşilden sarıya, sarıdan kırmızıya geçip gri gökyüzüyle buluşmasını izliyordu. Yağmur yağacaktı. Bayılırdı böyle kasvetli havalara. Ona huzur veriyordu.
Panos, uzandığı karyoladan kalktı tahta ve eskimiş parkeleri gıcırdatarak taş plağın yanına gitti “Sessizliği bozduğum için üzgünüm ama güzel bi tınıya da hayır demezsin diye düşünüyorum.” Ortama yayılan klasik müzik eşliğinde ikisi de kısa bir süre hiç konuşmadan oturdular. Penia döndü sonra “Zihnim Panos. Zihnim. Bu hava gibi bulutlu. Ama buluşacağı bi gökkuşağı yok güneş açtıktan sonra..Hatta zihnimin yağmuru bile yok Panos.” Panos pencereye doğru baktı “Gökyüzü biliyor mu gökkuşağıyla buluşacağını ? Hem bana sorarsan sen o bulutların dağılmasını da pek istemiyorsun. Bazı şeyleri bilmemek hepimizi daha huzurlu kılmaz mı?” ” ‘Şey’leri bilmemek değil beni huzursuz eden. ‘Anlam’ı yitirmek. Dengeyi tutturamadığımdan.. Sürekli tökezlemek. Ve artık aramak istememek belki de..” “Dengeyi tutturmak mı ? Çevrende canlı ya da cansız ‘dengeyi tutturan’ bir tek şey göster bana. Bir şeylerle karışmayan bir tek nesne söyle. ‘Tökezlemek’ dahi, yolda olduğunu göstermez mi Penia hele ki ‘sürekli tökezlemek’ ne kadar inatçı olduğunu bu yolda ? Pencereden dışarı bakarken bile ‘arıyorsun’ Penia, aramak istiyorsun. Sakın bir daha öyle söyleme”
Penia pencereye dönerek gökyüzünde süzülen bi kuşu gösterdi :”Şu kuşu görüyor musun ? Özgürce kanat çırpıyor. Hiç bir şeyden korkmuyor. Ne yapıyor ? kim bilir.. yavrularını ve kendi karnını doyuracak bir yem arıyor belki. Belki konaklayacabileceği bir yer. Belki de bir dost.. Ya da öylesine süzülüyor boşlukta. Kendini bırakmış rüzgara.. İşte Panos!işte! Ben ‘öylesine süzülmeyi’ özledim. Tökezlemekten korkmadan. Susturulmaktan. Ayıplanmaktan. Kapatılmaktan. Sahip olduğum her şeyi kaybetmekten korkmadan öylesine süzülmeyi. Öyle özledim ki..” “Anlatalım onlara Penia” “Anlamıyorlar Panos. Benim pencerem onlara çok uzak. Asla benim gördüklerimi göremeyecekler. Benim onların gördüklerini kabullenemeyişim gibi. Kuş işte Panos! Uçuyor. Ama onlar anlamıyorlar.”
****
“SESSİZLİKK!!”
****
Dışardan gelen ses kapıyı yalayıp geçti. Dışarısı yoktu ki.. Duymadılar. “Aramak istiyorsun Penia! Aramak istiyoruz. Niye duruyoruz öyleyse ?” “Çok sıkıldım Panos sadece bu pencerede gördüklerimle yetinmekten. Pencerenin izin verdiğince. Onların izin verdiğince.. Karalama defterim bitti. Yeni bir defter bile vermiyorlar Panos. Yeni pencereler çizmeme, çizmeme dahi izin vermiyorlar Panos. Yazmama asla. Söylesene şimdi bu duvarlara yazmak benim suçum mu ? Sadece bi kağıt Panos..Basit bir kağıt.”
***
“SESSİZLİKK! KİME DİYORUM?!!”
***
Duymadılar.. “Bak bi daha yazıyorum. Bi daha çiziyorum. Duvarda yer kalmayana dek. Sadece basit bi kağıt istiyorum. Bana inanacak dizelere ihtiyacım var. Yeni pencerelere ihtiyacım var. Söyle onlara Panos bana bir kağır versinler. Söyle onlara!!”
**
Hemşire, gürültü karşısında dayanamayıp odanın kapısına geldi. Kapının penceresinden içeri baktı. Kadın, işaret parmağını uzatmış duvarlara “hayali” yazılar yazıyordu. Bir yandan da “Sadece bir kağıt versinler Panos” diye bağırıyordu. En son kalem verdiklerinde kağıtlar yetmemiş duvarlara yazılar yazıp resimler çizmeye başlamıştı. Zemin kattaki odasının küçük, parmaklıklı bir penceresi vardı onun ulaşamayacağı yükseklikte. Kalemiyle kocaman bir pencere çizmişti yatağının arkasına. Pencere açıktı. Gökyüzü gri, ağaçlar her renktendi. Bir tek kuş uçurtmuştu gökyüzüne. Yanına da “Özgürce uçsun isterim.” yazmıştı pencerenin.. Hemşire içeri girdi. “Sakinleştirici getirin! Çabuk!” diye bağırdı dışarı. “Beni bırakma Panos napacaklarını biliyorsun.” “Ben hep seninleyim Penia güçlü ol!” “Müziği kapatmalarına izin verme Panos!”
Bağladılar az sonra, sustu, “sakinleşti” kadın.. Sadece ağzının kenarında sessiz bir cümle kaldı: “Özgürce uçsun isterim..”
(Penia: yoksulluk,eksiklik Panos: çare, yol)