Kuyunun ipini geçirir Grinko,
boynuna,
Bir taş daha sektirir,
nehrinde,
Cam kırılır.
Ev yıkılır.
Ekmek ufalanır, sofrasında.
Cümle gizlenir öznesine,
Doğum yılının yanını doldurur soru işareti,
Parantez kapanır.
Son sürat giden tekeri patlamış otomobil,
Kompartımanları boş tren,
sızlar,
kimsesizliğine.
Naftalin kokulu tiyatro sahnesi,
Nehir boyunca direnen,
Bacağı kırılmış bir kısrak,
ağlar,
ölümüne.
Seni sen eden, seni hiç eden, seni piç eden Grinko,
Doyumsuzluğu mudur ruhunun?
Tükenmek bilmez arayışları mı,
kendini?
Serserisisin sen kentin,
Elinde sapanınla gezersin.
Çorapların eş değil, dizlerin hep sökülmüş.
Fırçalarını dövüyor,
Tabancayı doğrultuyor Van Gogh,
Kan sıçrıyor göğsünden.
Bunun anlamı nedir, Grinko?
Söylesene, bunun anlamı nedir?
Gece,
sessizliğine gömülenler bilir,
tabancayı nereye doğrultacağını.
Rastlar gözlerim birbirine tapınanlara,
Shakespeare yaşasaydı eğer,
ben de tapardım ona.
58. soneyi okurdum hıçkırarak.
Parmaklarındaki çizgilerde gezdirirdim parmaklarımı,
İçindeki sınırsız tutkuya,
imrenirdim sinsice.
Bana sorarsan, Grinko
Bana sormamalısın.
İnsanlar tutuyor ayakta insanları,
Değişim mi dönüşüm mü mümkün bilmem ama,
Herkesin mırıldanacak şarkısı var,
Ölüm fikri yaşatıyor beni.
Söyleyecek öyle afilli şarkım yok,
ben şarkı yazmak istiyorum.