Seninle hiç rakı içmedim
zamanımız yoktu sanırım ya da bahanemiz çok.
aklımızda kumdan kaleler, avucumuzda kandan ölümler
“yaşamaya ve sevmeye aklınız yok” demişti delinin biri ve eklemişti
“saklanacak yakışıklı yalanlarınız var ya da çirkin korkularınız”.
ince belli bardakların havaya nedensiz kalktığı beyaz gecelerde.
gecelerimiz hep karanlık ve yalnız (çok basit bir laf oldu bu)
yalnızlık biraz da ikimizin ömür sarhoşluğu, karanlık sırların puslu aynası.
şöyle kelimelerin belini kıra kıra, laflarımız bitene kadar hiç içemedik
belki rakımız yetmedi ya da paramız belki de bahanemi çoktu, bilemedik.
ve hiç karşılıklı susamadık. Konuşmalıydık çünkü sessizlik çarpabilir güzelliğimizi.
Her seferinde solumuzda yalnız isimlerden bir demet çiçek
aktıkça damarlarımda zaman ve alkol mevsimsiz özlemler büyüyor içimde
ve
senin kadar susan birini tanıdığım gün rakım bitmişti.
sövmüştüm. hem de çok sövmüştüm şansa.
Suskunluğun büyüsü bozuldu, anılar döküldü masaya
ortada yarım kalmış hikayelere, bitmek üzere olan mezeye ve Tanrıya
bakmıştım bulanık hüznümün ardından.
(sana da bakabilirim belki başka bir zamanda )
bir duble daha yaşıyorum ağzımda bozuk bir hayat tadı.
darmadumanım, biraz daha dönüyor dünya, tutamıyorum kendimi
seveceğim sonra gülecek ve en son ağlayacağım, sanırım.
Şerefe… (çak çak)
Seninle hiç rakı içmedim
Alkol bahanesiydi gözlerinin, ellerinin ve görülecek her şeyinin
hiç sarhoş olmadım bu masada, alkole sığındığım falan yok
sadece neden kimsesiz bu geceyi bırakıp buraya gelmedin merak ettim!
Alkolün bana verdiği yetkiye dayanarak kıyamete kadar konuşabilirim
belki dudaklarımdan dökülürken görsen cümlelerimi, kağıtlardan farklı tadım
“seninle hiç rakı içmedim, özür dilerim” dersin.
Bu masada ağlamak ve özür dilemek yasak, öpebilirsin.
Ben seninle hiç rakı içmedim sabah ezanında
zamanımız yoktu sanırım ya da bahanemiz çok,
bilemedim.
Şaban Sarı