En çok sevdiğin anlardan biri, o huzur bulduğumuz sarı dünyamızda el ele dolaştığımız bir sabah. Kim böyle bir mutluluğa sahipti bizden başka? Ölene kadar sahip olabilecek miydik? Bilirsin hep bunları düşünür dururdum ve sen gözlerime bakıp “Burdayız, yanyanayız şu an, ötesini… ötesini dert etme” der, ellerimi sıkıca tutar ve maviye bakardın. Sonra “Hadi!” derdin “Hadi, sarının yanında seni görmek istiyorum, şimdi ve yıllar sonra da seni görmek… Kalk ayağa ve bana sarılır gibi sarıl şimdi doğanın sarısına, sadece bizim için ve bizi düşünerek”. Güneş, sarılar ve ben fotoğrafların her köşesindeydik. Saatlerce fotoğraf çeker, güneşten kızaran yüzümün batan güneşe benzemeye başladığını söyler ve bununla beni sinirlendirmeyi çok severdin. Her halimi resmetmeyi isterdin, çünkü bilirdin ki o fotoğraflar birbirimize kalabilecek en güzel hediyeler olacaktı.
Şimdi aynı yerdesin, bensiz… ve benim sarıya her dokunuşumda, ona her sarılışımda sen benim sarılmamı hissediyorsun ve ben sarıyı koklarken benim kokumu halen hissettiğin gibi ben de senin kokunu hissediyorum. Huzur!!! İlk gördüğüm anda seni hissettiğim huzuru şimdi de hissedebilmek hediyelerin en güzeli.
Evet, artık yokum yanında, evimizde seni yalnız bıraktım, çaresizce uzaklaştım senden istemeden, sarıların içinde artık bizsizsin. Beni özlediğini izlemek hem sevindiriyor hem de üzüyor beni. Etrafında tüm sevdiğin insanlar var ama sen kendini çok yalnız hissediyorsun. Toprağın altında benimle uyumak bile sana daha anlamlı geliyor şu an. Buna sevinmeli miyim sence? Bir an kendi kendime düşünmeye başladım, kendimi senin yerine koydum, işin içinden çıkamadım, sensizliği hep düşünürüm bilirsin ama sensizliği hissetmeye çalışmak duyguların en zoru.
Kalabalık azalınca, sen ve çocuklarımız eve çekilince ortalık daha da karardı senin için, ama yağmur sonrası gökkuşağı çıkınca senin gözlerinde gökkuşağını gördüm ya, işte o an gönlüme yine su serpildi. Gözlerinde birkaç damla ama o damlalarda yine biz varız. Öpsem gözlerinden yine, dokunabilsem göz yaşlarına…
Evimizdeki bana ait eşyaları alıp koparıyorlar senden değil mi? Ama içinde sana yazdığım mektupların olduğu ve her gün en değerli hazinem olarak onları yanımda taşıdığım çantamı sen kimselere vermemişsin. Yüzümde bir sıcaklık ve kalbimde bir gülümseme yine. Sarı dünyamızda elinde hazinemizle bizi hatırlamak ve bizi yaşatmak için yine oradaydın. Belki bana yaklaşmak için… belki de çocuklarımıza biraz olsun bizi anlatabilmek için…Mektuplarımızı onlara okudun mu bilmiyorum, belki de tıpkı çocukluğumda yaptığım yaramazlık gibi çocuklarımız da senin evde olmadığın bir anda gizlice onları bulup okurlar, hatta belki de çoktan okumuşlardır. Sana sorular soracaklar mı acaba, bazen seni hüzünlendirecekler ama onlara bizi bol bol anlat. Birbirimizi çok sevdiğimiz için çocuklarımızı da çok sevdiğimizi bilsinler. Onları bıraktığımı düşünmesinler, sizi bıraktığım için ağlamasınlar, sarılsınlar birbirlerine, hayata sarılsınlar, bizi yaşatmaya devam etsinler ve seni hep güldürsünler. Bir de lütfen çocuklarımıza onların istedikleri o çok sevimli köpekleri al olur mu, bana söz ver. Çünkü benim korkularım yüzünden onları hep o sevimli hayvanlardan mahrum bıraktım ve şimdi çok üzülüyorum. Onların etrafında mutluluklarını paylaşabilecekleri, bahçede köpekleriyle mutlu ve heyecanlı zamanlar geçirebilecekleri günleri olmalı, bunu hak ediyor bizim çocuklarımız.
Böyle bir rüyaydı ama seni yalnız bıraktığıma, öldüğüme üzülmedim de rüyanın renksizliğine üzüldüm sevgilim. Biz çok renkli bir sevgiye sahipken neden siyah beyazdı bu rüya? Renksizliğin anlamı ne olabilirdi?
Renkli kahvaltımıza devam ettik, önümüzdeki sarı doğayı huzur içinde aşkla izleyerek…